“Solcuların Rahatsızlığı İslam’dan mı?”

HSK Başkanı Mehmet Yılmaz ve Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in sözlerine bazı kimselerce tepki gösterildiğine dikkat çektiği bugünkü yazısında Ali Karahasanoğlu, bu sözlere karşı çıkanların aslında İslam’dan rahatsız olduğunu vurguluyor.

Bugün Yeni Akit gazetesinde “Solcuların Rahatsızlığı İslam’dan mı?” başlığıyla yayımlanan Ali Karahasanoğlu imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Adli yıl, dün başladı..

Açılış ile birlikte, HSK Başkanı Mehmet Yılmaz’ın mesajı..

Ardından da açılış töreninde Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in sözleri..

Malum kesimlerde, rahatsızlık oluşturdu..

Önce Mehmet Yılmaz’ın mesajını aktarayım:

“Unutma, kıyamet günü Allah’ın gölgesinde öncelikli olarak şu kimseler yer alacaktır: Hak kendisine sunulduğunda hakkı kabul edenler, kendilerinden istenildiğinde cömertçe harcayanlar ve insanlar arasında hükmettiklerinde kendilerini onların yerine koyup tarafsız hüküm verenler.”

Hangi görüşten olursa olsun..

İster solcu.. İster kapitalist.. İster dindar, ister dinsiz olan cevap versin..

Bu açıklamadan rahatsız olmak için, insanın sadece dinsiz değil, bir de akılsız olması gerekmez mi?

Ne öneriyor HSK Başkanı?

“Mevcut kanunların hepsini bir kenara bırakalım.. Ahiret inancı olanları hakim yapalım” mı diyor?

Hayır..

“Hukuk fakültesini bitirmeye gerek yok.. İmtihana girene sor, ‘Ahiret inancın var mı?’ diye.. Varsa, hakim yap.. Yoksa yapma” mı diyor?

Hayır..

Liyakat ile ilgili tüm düzenlemelerin zaten uygulandığını varsayarak..

İlaveten..

Ahiret inancının, hakimler için ne büyük bir motive edici güç olduğunu hatırlatıyor..

Bir hakim, Allah’a inanmıyorsa.. Bu hatırlatmayı da dikkate almıyorsa, HSK Başkanı, onlar için bir müeyyide öngörüyor mu?

Hayır..

O halde, bu hatırlatmaya hangi akıl sahibi karşı çıkabilir?

Dinsiz dahi olsa.. Ateist dahi olsa.. Hakimler zaten tarafsız karar vermek zorunda..

Ama ola ki..

Bir gevşeklik göstermişlerse..

Bir menfaat karşılığında.. Veya bir tanışıklık sebebi ile.. Tarafsız karar vermeyecekleri bir ihtimal doğduğunda..

Bir anlığına düşünüp, “Bu işin bir de ahireti var. Allah’ın gölgesinde gölgelenmek istiyorsak, menfaatime göre değil, tanışıklığıma göre değil, haklılığa göre karar vermeliyim” derse...

Bundan kimin, ne zararı olabilir?

Tam aksine..

İnsanların, toplumun, böyle bir hassasiyetten dolayı bir tanecik de olsa, yanlış kararın azalmasından dolayı fayda görmesi söz konusu değil mi?

*

HSK Başkanı Mehmet Yılmaz’ın uyarısına karşı çıkan cenah..

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in sözlerine de, anında tepki verdiler..

Yargıtay Başkanı ne önermiş?

“Kur’an kursunu bitirenleri, hukuk eğitimine tabi tutmadan, hakim yapalım” mı demiş?

“Önceki yıllarda, mesleğe kabul edilen hakimler imtihana tabi tutulsunlar, Kur’an bilmeyenler ihraç edilsin” mi demiş?

“Hakimler yüksek yargıya seçilir iken, verdikleri kararlarda isabet oranına göre değil, AK Parti’ye yakınlıkları dikkate alınmalı” mı demiş?

Hayır..

Ya ne demiş?

Hz. Peygamber’in bir hadis-i şerifini hatırlatarak.

Halkının yüzde 90’ının Müslüman olduğunu kabul ettiğimiz Türkiye’de, hemen herkesin inancı gereği saygı gösterdiği.. Zaten aklın da emri olan bir ilkeyi tekrarlamış..

Demiş ki:

“Hz. Peygamber’e, ‘Kıyamet ne zaman kopacak’ sorusu yöneltildiğinde, cevabı ‘İş ehil olmayana verildi mi, kıyameti bekle dur’ şeklinde olmuş.”

“Liyakat”in esas alınması gerektiğini.. “Ehil olanlar”ın göreve getirilmesi gerektiğini belirten bu “temel ilke”nin hatırlatılmasından kim, niye rahatsız olur?

Akıllı bir insanın..

Mantıklı bir canlının..

“Liyakat esaslı bir görevlendirme”den rahatsız olması mümkün mü?

Yoksa..

Rahatsızlık liyakat esaslı görevlendirmeye değil de..

Hz. Peygamber’in kendisine mi?

Dinin, İslam’ın kendisine mi?

*

Diyecekler ki, “İyi de, laiklik ilkesi çerçevesinde, bu sözleri nereye koyabilirsiniz?”

Laiklik; yakın tarihe kadar uygulandığı üzere, “din karşıtlığı” ise, tabii ki bir yere koyamayız..

Ama..

Laiklik; “kimseyi zorlamadan, isteyenlerin dini ilkelere, isteyenlerin de farklı ilkelere saygı göstermesini” öngörüyorsa..

Toplumun büyük çoğunluğunun kabul ettiği bir dinin referanslarının, zorlama olmaksızın hatırlatılmasında, laikliğe ne zarar gelebilir?

Kaldı ki..

Dinin referansları olarak hatırlatılan ilkeler..

“Liyakat” gibi.. Zaten mevcut düzenlemelerde de kabul edilen, olması gereken temel ilkelerden ise..

Laiklik taraftarları, dinde böyle bir ilke var diye, liyakat esasından vaz mı geçecekler?

*

Bu vesile ile..

Eski yıllarda, adli yıl açılış törenlerinde yapılan konuşmalarda, adet olduğu üzere dindar insanlara nasıl hakaretler edildiğini somut örnekleri ile hatırlatalım..

1966 adli yıl açılış töreninde, Yargıtay Başkanı İmran Öktem konuşuyor:

“Gerçekten bu gerici akımlar toplumu orta çağın başlarına itmekte, bir kısmı ise vatandaşlar arasında ırk bakımından hizipler yaratmak, reformcu dinamizmi önlemek istemektedir. Bizim vazifemiz Türkiye’yi din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan korumak, gericiliği önlemek, devrimleri aynı canlılık ile ayakta tutmak, yalnız müsbet ilim metotları üzerinde yürümektir.”

Maddi gerçeklerle uyuşmayan bu konuşmalar, yıllarca yapıldı.. Adeta sakız gibi, her sene tekrarlanıp duruldu..

O Yargıtay başkanlarının öngörüleri gerçek çıkmadığı gibi..

Bugün, kendi halkına saldırmayan Yargıtay başkanlarının konuşmaları ise.. “Liyakate sadık kalalım” önerileri ise, iktidardan ziyade, muhalefette olanların önerisi olması gerekir iken..

“Liyakat”, muhalefetteki solcuların daha fazla sahip çıkması gereken bir ilke olması gerekir iken...

Gözler kör olmuş..

Solcular, liyakat hatırlatmasına itiraz eder olmuş..

Ne diyelim?

Allah Türkiye solcularına, akıl fikir versin!

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...