Sol / Sağ Kemalizm ve Muhafazakârlık

Üsküdar'da "Sol / Sağ Kemalizm ve Muhafazakârlık" konulu bir panel yapıldı.

HAKSÖZ-HABER

Özgür-Der Ümraniye şubesinin aylık panelleri “Sol / Sağ Kemalizm ve Muhafazakârlık” başlığı ile devam etti. Panel Bağlarbaşı Kültür Merkezinde gerçekleşti. Panele Kazım Sağlam, Nevzat Çiçek, Musa Üzer ve Kenan Alpay konuşmacı olarak katıldılar. Panel başlığının Türkiye’nin son 100-150 yıllık sürecini kapsamasından dolayı konuşmacıların her biri farklı noktalara, farklı kişiler ve kurumlar üzerinden değindiler.

Kemalizm Bir Yaşam Biçimidir

Birinci konuşmacı olarak söz alan Kenan Alpay özetle şunları aktardı: “Kemalizm bir yaşam biçimi olarak, kılık kıyafetten eğlenceye, siyasi paradigmadan sosyal ilişkilere kadar birçok alanı kapsamaktadır. Bu yaşam biçimine dönük olarak dışarıdan, liberal Kemalizm, dindar Kemalizm, hümanist Kemalizm, kafatasçı Kemalizm gibi tanımlar yapılıyor. Bu tanımlamalar Kemalizm’in çok fazla zikzaklar çizdiğini bizlere göstermektedir. Bu tanımlamaları en kapsamlı hala getiren ise panelin başlığındaki Sol ve Sağ Kemalizm tanımıdır.

Bugün ırkçılık ve kafatasçılık herkes tarafından kötüleniyor. Tabi bazıları kötülerken aynı zamanda yapmaya da devam ediyorlar. Kimse kendini ırkçı, kafatasçı olarak görmüyor. Türkiye’de kafatasçılık denilince Alpaslan Türkeş’le başlanıp ancak Nihal Atsız’a kadar gidildiğini yada gidilebildiğini görmekteyiz. Oysa 1932 ve 1936 yıllarında yapılan Türk Tarih Kurumu toplantılarında kafatası ölçümlerinin yapılmasının kararlaştırıldığı ve bunun başında da M. Kemal’in olduğu herkes tarafından bilinmektedir.”

Kemalistlere Göre Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir

Kemalist ırkçılığa bir örnek olarak uzun süre adalet bakanlığı yapmış olan M. Esat Bozkurt’un “Türkler dışındakiler ancak Türklere hizmetçi olabilir”  sözü önemlidir. Yine 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir” diye meşhur bir sözü vardır.

Tabii bu ve benzeri isimlerden bahsederken bu ideolojinin kadro merkezli bir hareket olduğunu da söylemek gerekir. Yine başka bir Kemalist olan Nevzat Tandoğan bu ülke için komünizm lazımsa, onu da biz getiririz demesi başta da dediğim gibi her alana göz dikebildiğini göstermektedir. Bu görüş aynı zamanda Kemalizm’in herhangi bir ilkesinin, sabitesinin olmadığını da açık bir şekilde göstermektedir.

Bu ilkesizlik aynı şekilde sola da sirayet etmiştir. Bunların ortak noktaları din dışı ve din karşıtı olmaları ile ilerici ve aydınlanmacı bir felsefeyi içselleştirmeleridir. Örneğin sol her fırsatta ırkçılığa karşı olduğunu dile getirirken, “ne mutlu türküm diyene” sözüne karşı en ufak bir söz söylememiştir fakat bununla beraber zorunlu din dersinin kaldırılması için devamlı teyakkuz da olmuştur.

Kemalizm: CHP + MHP + Sol + Paralel Devlet

İkinci konuşmacı olarak söz alan Kazım Sağlam özetle şunları söyledi: “Kemalizm sadece Mustafa Kemal’in şahsından ibaret bir ideoloji değildir. Kendisinin içselleştirdiği felsefe aynen bugüne kadar gelmiştir. Osmanlı devletinin izlerini silmek amacıyla görevlendirilen M. Kemal ve arkadaşları dünya sistemine ters düşmemeye özenle dikkat etmiştirler. Konjonktür ne ise onu takip etmiştirler. Örneğin Cumhuriyet öncesi M. Kemal’in hilafet ile ilgili görüşleri payitahtın görüşleri ile paraleldir. Fakat daha sonraki görüşleri tamamen terstir. Yani esas itibariyle kendine ait bir ideolojisi yoktur, dünya sisteminin ideolojisini Türkiye’ye uygulanmasından başka bir şey değildir. Bu uygulamaları hayata geçirirken de olabildiğince toplumdan kopuk şekilde yapmıştırlar. Kemalist idare toplumdan bağımsız olarak yeni bir insan tipi oluşturmaya çalışmıştır. Bu minvalde herkes pozitivist düşünceye uygun olarak Türkleştirilmeye çalışılmıştır. 1950’li yıllara kadar Hitler tarzı bir politika izleyen Kemalizm, daha sonra yine konjonktür gereği liberalizm kılıfına girmiştir. Bugün Türkiye’deki Kemalizm’i tarif edecek olursak; CHP, MHP, sol ve bugünkü paralel devletin birleşimi diye biliriz.

Kemalizm dönem itibariyle Müslümanları üzerine geldiğinde farklı tepkiler ortaya çıktı. Kimi Şeyh Sait gibi kıyam ederek şehit oldu, kimi Mehmet Akif gibi yurt dışına hicret etmek zorunda kaldı, kimi kendini sadece Kuran eğitimlerine verdi, kimileri de Türkiye’de değişime ayak uydurarak yaşamayı tercih etti. Kemalizm değiştikçe bu ayak uydurmaya çalışan muhafazakarlıkta değişti. Bunlar yeri geldi İnönücü oldular, yeri geldi Menderesçi. Merkeze, gücü ve devleti koyanlar bugün olduğu gibi dünde Kemalist’tiler.

Nurcular 1977 Seçimlerinde de İhanet Ettiler

Örneğin 1977 seçimlerinden bir ay önce Nurcular her gün birer ikişer istifa ederek kamuoyu oluşturup Kemalizm’in yanında olmuşlardı. Çerçeveyi biraz daha genişleterek örneğin İslam dünyası her güçlendiğinde Şia tarafından arkadan vurulmuştur. Bu sebeple Kemalizm sadece Türkiye’deki bir zümre değildir, Şia’nın bu tavrı da Kemalistliktir, Baas’ta Kemalist’tir, Sisi’de Kemalist’tir. Bu bağlamda emperyalizmin değirmenine su taşıyan herkes Kemalist’tir. Türkiye’de Ne zaman Kemalist çizgiden uzaklaşılmaya çalışıldıysa muhafazakâr Kemalistler, sol-sağ Kemalistlerle birlik olmuşlardır. Bugün Ali Bulaç, “siz Kürtlerle birleşip dünyaya başkaldırırsanız dayak yersiniz” diyor. Bu şekilde bir dayak yemekten şeref duyarım. Yine bugün Gülen 28 Şubatçılara yol göstermiştir, bu sebeple yardım ve yataklıktan yargılanmalıdır.”

BDP’nin Kemalistliği

Üçüncü konuşmacı olarak söz alan Nevzat Çiçek özetle şunları aktardı: “Bugüne kadar hep kabuk değiştiren bir Kemalizm’le karşı karşıyayız. Bir bakıyoruz antikapitalist oluyor, bir bakıyoruz ilerici vs. bu değişimlere rağmen savunucuları tarafından uhrevi bir din, kutsal bir kitap olarak algılanmaktadır. Kemalizm deyince içine CHP’de, MHP’de, Perinçek’te girebilmektedir. Birbirlerine çok uzak görünseler de Kemalizm hastalığı bunların hepsine bulaşmıştır. Bunlarla birlikte süreç içerisinde muhafazakârların ve PKK’nin içine de bu hastalık bulaşmıştır. Örneğin Öcalan HDP’nin kuruluşunda “Mahir Çayanın hakkını teslim etmek lazım” diyebilmektedir. Yine Hasip Kaplan açık bir şekilde doğu ve güneydoğuda ordu ile birlikte laikliğin koruyucusunun kendileri olduğunu söyleyebilmektedir. Yine BDP’nin laik dilinin temelindeki yapı yine Kemalizm’dir. Bu bağlamda Kürt hareketinin ortaya çıkardığı yapıların birçoğu sol sosyalist ve bir bakıma da Kemalist’tir.

Son dönemlerde İslam’a karşı yeni bir İslam yapısı oluşturulmaya çalışılıyor. Buna karşı uyanık olmak gerekiyor. Kemalizm aşılmak isteniyorsa mevcut olanı ıslah ederek olmaz. Bunun kılıfının içine girip, içeriden kuşatma hatalı bir yaklaşım olur. Bunun yerine alternatifler oluşturulmalı ve bu alternatifler geliştirilerek aşılmaya çalışılmalıdır.”

Gâvurlaşma Kemalizm ile Başlamıştır

Son konuşmacı olarak söz alan Musa Üzer özetle şunları aktardı: “Türkiye’de Batılaşma ve gâvurlaşma politikaları Kemalizm ile başlamıştır ve devlet eliyle devam etmiştir. Bu politikaların sol-sosyalist fikriyat üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Köy enstitüleri ile halk evleri bunların en önemli örneklerindendir. Buralar alnı secdeye giden tek bir kişi yetiştirmemişlerdir. Bugün Devyol denen sol yapının tekrardan halk evlerini kurması aralarındaki ilişkinin en bariz örneğidir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren devamlı sol ve sosyalistlerin Kemalizm’e katkıları, destekleri olmuştur. İslam coğrafyasındaki hiçbir ülkede bu tarz bir gâvurlaşma politikası görülmemiştir. Bu sebeple Türkiye’deki Müslüman halkın gözünde sol ile Kemalizm arasında herhangi bir fark yoktur.

Sol 70’lerde Müslümanlara asla taviz vermedi, devamlı hakaret etti. 80 darbesinde kemalizimden iyi bir darbe yemesine rağmen kemalistliğinden vazgeçemedi. Özal döneminde de aynı Kemalist reflekslerle yine İslam’a ve Müslümanlara karşı durdu. Refah partisi döneminde de aynı siyaseti güderek, sermayeden uzak olduğunu her an söyleyen sol, sermaye gücüyle el ele vererek refah partisinin düşürülmesi için çaba harcadı. Yine 28 şubatta da başörtüsü karşıtlığı hepinizin malumudur. Bu örneklerden de görüldüğü gibi Sol devamlı Kemalizm’in tarafında olmuştur.”

Fikret Başkaya Müslümanlardan Bahsetmiyor

Konuşmaların ardından panel soru cevapla devam etti. Dinleyicilerden birinin “örneğin Fikret Başkaya gibi paradigmanın iflasını yazan solcularda vardır. Bunlara değinmemek eksik oldu” demesi üzerine Musa Üzer: “o kitabı tüm arkadaşlarımız okumuştur ve okuyanların hepsi de bilir ki kitap Kürt sorunu üzerinde şekillenip, Kemalizm’i sadece bu kanaldan eleştirir. 100 yıllık Kemalist zorbalıktan canı yanan Müslümanlardan bahsetmez, görmezden gelir. Bizler Müslümanlar olarak konulara kendi penceremizden bakmak zorundayız.” şeklinde cevap verdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi