Tunus halkı diktatörlüğe son verilmesi talepleriyle sokaklara döküldüğünde ellerinde taşıdıkları “Zeynelabin bin Ali Degaj” dövizleri ve sloganları ile yansıyordu ekranlara. Fransızca “degaj” yani defol!
Dikta yönetimi ile canından bezdirilen bir halkın cinayet ve hırsızlık şebekesinin şefine, hak ve özgürlüklerin yeminli düşmanına yöneltebileceği en anlamlı sözdü “degaj”. Silahlı güçlerce sistematik olarak sindirilmiş bir toplumun önce iletişim imkanları sonra da sokak eylemleri üzerinden giriştikleri başkaldırının yumuşak ve kuşatıcı bir devrim niteliğine dönüşmesi bir çok Müslüman açısından bile şaşırtıcı bulundu.
Sokağı ve eylemi, sloganı ve protesto yürüyüşünü sürekli olarak küçümseyip uzak duran siyasal ufkun basiretini test etmesi açısından Tunus’la başlayıp Mısır ve Yemen’e uzanan dalgalanma ciddi bir ibret tablosu sunmaktadır bizlere. İşsiz gençlerin ekmek isyanı, Twitter üzerinden özgürlük devrimi vs. diye nitelenen gelişmeler diktatörlüklere karşı biriken öfke ve şiddetin boşalmasına kitlesel anlamda zemin hazırlayarak bölgesel anlamda siyasal depremleri tetiklemiştir.
ABD’nin her yıl doğrudan Mübarek rejimini ayakta tutmak üzere aktardığı yüz milyonlarca dolarlar da, Mısır-ABD stratejik ittifakı da sokaklara taşan öfkeyi susturamadı. Filistin ve özellikle de Gazze direnişinin abluka altında tutulması adına Siyonist İsrail’le girilen istihbari işbirliği de meydanları inleten itirazların önünü alamadı. Polis şiddeti ve Muhaberat operasyonları da Orta Doğu’nun tescilli diktatörlük rejimini halkın sokaklara taşan dalgasından korumakta aciz kalıyor.
ABD ve Batı pek sevdiği demokrasi ihracatından sözkonusu olan Tunus, Cezayir, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler olunca itinayla sıvışıyor. Sıvışıyor çünkü emperyalizmin ileri karakolu İsrail’in güvenliği ve ABD-AB küresel çıkarları ancak bu türden diktatörlüklerin ayakta tutulması ile teminat altında tutulabiliyor. Batı dışı toplumlarda ama özellikle İslam coğrafyasında askeri diktatörlükler eliyle hayata geçirilecek “seküler toplum-işbirlikçi devlet” projesi makbul ve garantili görülüyor.
Hiç kuşkusuz Tunus ve Mısır’da başlayan kitlesel protestolar en az Tunus ve Mısır’ın diktatörleri kadar ABD, AB ve İsrail’i tedirgin etmiştir. Mısır’da Mübarek oligarşisine, Ürdün’de Abdullah’ın kraliyet rejimine yaslanarak Filistin işgalini her geçen gün derinleştiren Siyonist İsrail’in bölgedeki gelişmeleri yakından ama ciddi bir kaygıyla izlediği malum. Fakat Siyonist Netanyahu hükümetinin özellikle Mısır’da meydana gelen gelişmelerle ilgili herhangi bir görüş beyan etmeme kararı almış olması da dikkatlerden kaçmıyor. Elbette dostu Mübarek’in işini daha da zorlaştırmamak istiyor.
Ürdün’de Kral Abdullah kendi saltanatı kadar Batı ve İsrail adına İslami hareketi baskı altında tutuyor. Mısır da ki durum da farklı değil. Peki, etrafı boşaltılmış, hatta kuşatılmış bir Siyonist İsrail’in bekası nasıl mümkün olacak?
Üstelik Lübnan’da bütün engellemelere rağmen Hizbullah’ın etkinliğinin giderek arttığı bir vasatta İşgalci İsrail rejiminin beka sorunu daha bir derinleşmeyecek mi?
Türkiye’de ise ABD ve İsrail’in en yakın müttefiki askeri cuntanın yargılanması ile başlayan süreç sadece Türkiye iç politikası açısından değil Orta Doğu politikası açısından da bir makas değişimini işaretliyor. Hal böyleyken bölgede soğuk savaş döneminden beri sürdürülen diplomatik dengeyi muhafaza etmek hiç mümkün olmayacaktır. 1990’lı yıllarda zirve yapan stratejik ittifaka geri dönüş artık mümkün değil. Bundan böyle giderek gerginleşecek, rekabet ve çekişmeye dönüşecek Türkiye ilişkileri İsrail’in işini çok daha zorlaştıracaktır.
Önce işbirlikçi diktatörler, ardından da 1948’den bugüne kan ve gözyaşından başka hiç bir anlam taşımayan ırkçı-ayrımcı siyonist İsrail’e “degaj”lanacak. Zulmün ve yoksulluğun iki önemli sebebini yok etmek üzere kitleler halinde meydanlara indi insanlar. Her ne kadar şimdilik öne çıkmıyorsa da iş, aş, gelecek kadar Siyonit rejimin defedilmesine yönelik taleplerin yüksek sesle telaffuz edilmesine pek fazla bir zaman kalmadı.
Zalimleri, katilleri, işgalcileri degajlamak için sokaklara dökülenler merhametli bir toplum, adaletli bir düzen kurmak üzere sokaklara döküldüler. Aydınlık bir gelecek, adaletli bir sistem kurmak için yola düşenlere selam olsun!
* Bu makale ayrıca 31 Ocak 2011 tarihli Yeni Akit gazetesinde de yayınlanmıştır.