“Sokağa Çıkma Yasağının İletişimi Berbat Yönetildi”

Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan, cuma akşamı ilan edilen sokağa çıkma yasağı sonrası yaşanan iletişim sıkıntısını yorumlarken, bu iletişimi doğru düzgün yönetemeyenlerin kabahatli olduğunu vurguluyor.

Yeni Şafak / İsmail Kılıçarslan

Olmadı bu, hiç olmadı

Hiçbir istihbarata, hiçbir duyuma dayanmaksızın bu hafta sonu zaten bir “hafta sonu sokağa çıkma yasağı” bekliyordum kendi adıma. Zira uzmanlar neredeyse günlerdir pandeminin pik noktasının 10-20 Nisan günleri arasında yaşanabileceğini ifade ediyorlardı ve en etkili yöntemlerden birinin “sokağa çıkma yasağı” olacağı bence aşikardı.

Bu, burada bir dursun.

Cuma gecesi sokağa çıkma yasağı ilanının hemen ardından yaşanan görüntülere bakıp “eyvah, bütün kazanımlarımız elden gitti” diye düşündüm. Neredeyse iki aydır, başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere devletin bütün kurumları ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlardı bu pandemiyi en az hasarla atlatmamız için. “Onların emeklerine yazık” diye düşündüm fırınlarda, marketlerde, tekel bayilerinde yaşanan kuyruk ve izdihamları görünce.

İlk kanaatimi söyleyeyim: “Sokağa çıkma yasağının iletişimi berbat yönetildi.”

Toplum, hafta sonları sokağa çıkma yasakları uygulanabileceğine dair günler öncesinden hazırlanabilirdi. Sokağa çıkma yasağı örneğin Çarşamba yahut Perşembe gün ilan edilebilirdi.

Diyelim çeşitli gerekçelerle hatta bazı semptomlardan çekinildiği için bu yapılmadı yahut sokağa çıkma yasağı kararı acilen alındı. O zaman şu yapılabilirdi. Sokağa çıkma yasağı ilanıyla birlikte eczanelerin, fırınların, kimi marketlerin açık olacağı, temel gıda ve ilaç erişiminde hiçbir sıkıntı yaşanmayacağı da ilan edilirdi. Bu noktada çok geç kalındı. Ya da hiç değilse insanlar sokağa çıkma yasağının ilanıyla birlikte öğreneceklerdi sokağa çıkmanın yasak olduğunu. İkisi de yapılmadı, iletişimin yönetilemediği asıl yer de burası oldu.

Sokağa çıkma yasağının toplum psikolojisi noktasında önemli sonuçlar doğurabileceği, insanların böyle anlarda “sürüleşebileceği” nasıl hesaba katılmaz? Cuma gecesinden bu yana Türkiye’nin konuştuğu “luppo” ya da “kola” alan insanların “sürüleştiği” ve neredeyse “içgüdüsel olarak” alışveriş yapmaya giriştiği o kadar açık ki. Bunun için sosyolojiden ya da psikolojiden biraz çakozlamak yeterli. Üstelik, daha birkaç yıl önce yaşadığımız bir örnek var elimizde. 15 Temmuz gecesi toplumun bir kısmı “sürüleşmiş”, ATM önlerinde kuyruk olmuş, marketleri neredeyse yağmalamışlardı.

Açık konuşmak gerekirse bir “felaket gecesi” yaşattı bize bu sokağa çıkma yasağının ilanı konusunda yaşanan iletişim amatörlüğü.

Tabii, şunu da akıldan çıkarmamak lazım. Sokağa çıkma yasağı hangi zamanlamayla ilan edilirse edilsin çeşitli semptomlara gebe olacaktı. Örneğini İtalya’da gördük bunun. Onlar altı saat kala ilan etmişlerdi hatırlarsınız benzer bir yasağı. Yüzbinlerce insan o altı saatte yer değiştirmiş, pandemi kâbus boyutuna ulaşmıştı.

Bunu bir “mazeret” olarak öne sürdüğüm zannedilmesin. Tam tersine, iletişim yönetiminin ne denli önemli olduğunu gösteren bir örnek olarak zikrediyorum.

Bu da burada bir dursun.

Meselenin “sürüleşme” dediğim kısmını biraz açayım. En fakirimizden en zenginimize “bir hakkımızın kısıtlanacağını bilmek yahut hissetmek”, hele yanına hafif tertip bir panik havası da eklenirse hepimizi “içgüdüleriyle hareket eden sürülere” dönüştürebilir.

Görünen o ki sokağa çıkma yasağının iletişiminde bu mesele çok akla gelmemiş ya da hesaba katılmamış.

Tabii, geçenlerde yayımlanan bir genelgeyle tüm market ve benzeri yerlerin 21.00 itibariyle kapanacağının ilan edilmiş olmasına da güvenilmiş olabilir. Fakat acı bir tecrübe ile ortaya çıktı ki “21.00’de kapanma yasağı”na kurumsal marketlerden başkası itibar etmiyormuş. Bu noktada aklıma iki şey geliyor: “Ya denetimde eksikler var ya da cezalar caydırıcı değil.”

Her durumda “alışveriş için sokağa dökülen halkı” değil, bu iletişimi doğru düzgün yönetemeyenleri kabahatli bulduğumu ifade etmek isterim.

İki de notum var. Birincisi, Cuma akşamı yaşanan berbat görüntülerin hemen ardından kimi çevrelerce dolaşıma sokulan “sokağa çıkma yasağını FETÖ’cüler erkenden basına sızdırdı” haberleri. Bunu yapmamak lazım gelir. Çünkü bu tavır hem bu Paralel ihanet Çetesi'ne sahip olmadıkları bir gücü atfetmek ve onları hala güçlü göstermek anlamına gelir hem de “her meselede mazeret kalkanı” olmaları pek çok başarısızlığın üzerini örter.

İkinci notum ise sokağa çıkma yasağına Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nun verdiği ilk tepkilerle ilgili. Görüldü ki günlerdir İstanbul’da sokağa çıkma yasağı isteyen Ekrem İmamoğlu, sokağa çıkma yasağı ile ilgili en küçük hazırlık yapmamış. Dolayısıyla bir video çekip mızmızlanmakla yetindi. Mansur Yavaş ise Ankaralıları sükûnete davet etti ve “valilikle koordineli çalışıyoruz” dedi. İki başkan arasında oluşan devasa farkı ise ben değil, yoldaşım Eren Safi söylesin: “Ekrem İmamoğlu ölü sayısı, Mansur Yavaş da test sayısı grafiği gibi. Ara her geçen gün açılıyor.”

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!