Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'ün "müthiş" analizlerini eksiksiz yayınlıyoruz:
Müslüman Devletlerde Meydana Gelen Olayların Arkasındaki Gerçekler
Oğuzhan Asiltürk / Milli Gazete
"Bu neticeye ulaşmak için ilk hareket, Tunus’ta bir gencin kendisini yakmasıyla başlatıldı. Bu kendini yakma olayından önce Tunus’tan birçok sivil toplum örgütü mensuplarının Amerika’ya götürüldüğü ve eğitildiğine dair internette bilgiler var. Bu genç ani bir tepkiyle kendini yakmadı. O şahsı özel telkinlerle etkileyerek bu olayı gerçekleştirdiler.
Memleketimizde de canlı bomba olarak kullanılan insanlar bir hiç için kendi canlarına kıymıyorlar mı? Kendi canlarına kıyan bu insanlar belli telkinler altında uzun süre eğitildikten sonra bu işi yapıyorlar. Her Müslüman bilir ki intihar etmek İslam’a göre cinayet gibidir. Bir mü’min elinden tezgâhı alındı diye kendini yakmaz. Rızkın Allah’ın elinde olduğunu bilir. Tezgâhını elinden aldılar diye canına kıyan kimse, kesin olarak bilinsin ki psikolojik olarak özel emekle o hale getirilmiştir.
Tunus’taki bu olay ırkçı emperyalizmin kontrolündeki medya tarafından, akıl almaz bir hız ve durumu daha da trajik hale getirecek biçimde bütün dünyaya duyuruldu. Bir defa değil, psikolojik etki yapmak için defalarca ekranlara aktarıldı. Bütün İslam ülkelerinde insanlar ayaklanmaya teşvik edildi. Kasıt neydi? Çok basit. Karışıklık çıkararak 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesinin alt yapısını oluşturmak. Ne için? Büyük İsrail’in kurulabilmesine hizmet etmek için.
Şuurlu Müslümanların bu oyunun hiçbir yerinde olmamaları gerekir. Çatışan gurupların hiçbirinin yanında olamazlar. İslam, ülke içinde iktidarlara karşı silahlı eyleme izin vermez. Ölen de Mü’min öldüren de Mü’min hangisinin yanında olacaksınız? Yapılacak tek mâkul ve uygun yol bu çatışmanın durdurulmasına çalışmaktır. Resulûllah’ın (S.A.V.), birbirlerine silah çekip birinin diğerini öldürmesi durumunda her iki kişinin de ateşte oluğunu söylemesi üzerine sahabe sordular: “Ya Resulûllah öldürenin suçlu olduğunu biliyoruz, öldürülen neden ateştedir?” Peygamberimiz (S.A.V.) cevap verdi:
“Onun da kastı karşısındakini öldürmekti.”
Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bakanlıktan önce düşünce kuruluşlarının hazırlamış olduğu raporu açıklayarak 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini bildirmişti. Bu hedefe ulaşmak için ülke halklarının bir çatışmaya çekilmesi gerekir. Bunun en kolay yolu iktidarlara karşı halkı ayaklandırmaktır. Bu da kolay bir iştir. Zira birçok Müslüman ülke idarecisi gerçekten insan haklarını hiçe saymakta baskı ve zulüm yapmaktadır. Eğer medya elinizde olursa işiniz kolaylaşır. İslam âleminde yapılan bu oldu. Bütün haber kaynakları ırkçı emperyalizmin elinde olduğu için haberler tek taraflı verilerek istenen ortam oluşturuldu. Sokaklara dökülenler meydanları dolduranlar samimi olarak haksızlıklara karşı çıkmak için yürüdüler. Ancak hedefin ne olduğunu fark etmediler. Ve oyuna geldiler. Bu oyuna gelmeyen tek şuurlu topluluk Milli Görüş topluluğu oldu.
Başlangıçta her ülkede zalim idarecilere karşı masum protestolarla işe başlandı. Yavaş yavaş halk silahlı çatışmanın içine çekildi. Bir de baktık ki bir kısım ülkede iç savaş gibi çatışmalar çıkmış.
Hiçbir küresel olay kendi kendine çıkmaz. Mutlaka onu düzenleyen arkada bir mihrak vardır. Şu anda Afganistan’da çatışma var. Irakta iç savaşı anımsatan olaylar yaşanıyor. Libya’da silahlandırılmış aşiretler ortada. Bunlar tesadüfen mi oluyor? Şimdi sıra Suriye’de. Irkçı emperyalizmin kontrolünde bir idareye iktidarı teslim etmek için çalışılıyor. Temiz inançlı kardeşlerimiz de olayın bütününe dikkat etmeden idarenin zulmüne karşı haklı bir tepki gösterdikleri için, muhaliflerin ordusunun, Beşşar Esed’in ordusunun yaptığının aynısını yaparak yerleşim yerlerini basıp meydana gelen çatışmalarda birçok masum insanı öldürmelerine karşı çıkmıyor. Çünkü bunlar gizleniyor ve izlenen haberler Siyonizm’in kontrolündeki haber ajansları tarafından yanlı olarak veriliyor. Sonunda Siyonizm’in kontrolüne girme tehlikesi bulunan bir yola sempati duyuluyor.
Genel Merkezimize olayların başlangıcında şu anda muhalifler diye isimlendirilenlerden dört beş kişilik temsilciler geldi. Genel Başkanımız, Genel Başkan Yardımcılarımızla birlikte kendileriyle görüştük. Her biri başka bir talepte bulundu. Sonunda ben kendilerine, “Bizden ne istiyorsanız net olarak söyleyin” dedim. Birbirleriyle kısa süre görüştüler bir noktada anlaşamadılar. Biz aramızda görüşüp sonra size bildirelim dediler. Ayrıldılar geri dönmediler. Neden biliyor musunuz? Muhalif gurubun içinde temiz Müslümanlar olduğu gibi muhaliflerin çoğunluğu farklı görüşte insanlar ve muhaliflere hâkim olanlar bu daha farklı görüşteki insanlar. Ayrıca Amerika’nın muhaliflerin yönetiminde şuurlu Müslümanlara kesin olarak yetki verilmemesi için baskı yaptığı da biliniyor. Türkiye’deki şuurlu Müslümanlar Amerika’nın ve Siyonizm’in istediklerine alet olmamalılar.
Büyük İsrâil’i kurma hedefine ulaşma yolunda adım adım ilerleniyor. Önce Afganistan halledildi. Arkadan Irak halledildi. Sonra Libya halledildi. Mısır’ı halletmek için bütün güçleriyle uğraşıyorlar. Henüz başaramadılar. Mısırda şuurlu bir Müslüman topluluk var. İnşaallah İslam düşmanlarının oyununu bozarlar. Şu anda Suriye’de aynı proje uygulanıyor. Önce mâsum gençler sokağa döküldü. Ellerinde silah yoktu. İyi niyetli samimi Müslüman gençlerdi, hareketi başlatanlar. Arkasından halktan bir kısım insanlar olaya karıştı. Arkasından Suriye dışında eğitilmiş silahlı guruplar Amerikan Merkezî Haberalma Teşkilatı ve İsrâil’in MOSSAD’ı kanalıyla Suriye’ye girmeye başladı. Türkiye’deki iktidar da bunlara yardımcı oldu. Kaçınılmaz netice ortaya çıktı. Silahlı çatışma başladı.
İslam’a göre idare zalim de olsa idareye karşı silahlı eylem yapılamaz. Tebliğ görevi yerine getirilir. Kur’anın ifadesiyle araları düzeltilir. İdare zulmüne devam etse bile silaha sarılmak yasaktır. Ya hicret edilir veya hadisin ifadesiyle fitneden uzaklaşılarak Allah’a iltica edilip kurtuluş beklenir. Silahlı mücadele yapma görevini Allah diğer Müslüman topluluklara vermiştir.
Ebû Musa (R.A.) anlatıyor
“Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki:Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur. Mümin olarak akşama erer sabaha kâfir çıkar. O fitnede oturan ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olun (ölen olun öldüren değil)” (Ebu Davud, Fiten 2, Tirmizi Fiten).
Çok açık bir şekilde görülüyor ki Resulûllah bizleri bu silahlı çatışmalara karışmaktan men ediyor. Faydalı bir hizmet yapmak istiyorsak yapacağımız şey silahlı çatışmayı önlemeye çalışmaktır.
Milli Görüşçüler, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) emrine teslim olurlar. Başkalarını da teşvik ederler. Allah bizlere hakkı hak olarak görmeyi ve ona uymayı, batılı batıl olarak görmeyi ve ondan kaçınmayı nasip eylesin. Âmin.