Soçi çetin müzakerelere gebe

Mehmet Acet, ağırlıklı gündemin İdlib olduğu Soçi’deki zirveyi değerlendirdiği yazısında, çetin müzakere başlıklarına dikkati çekiyor.

Mehmet Acet’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (30 Eylül 2021) şöyle:

SOÇİ’DE ÇETİN MÜZAKERELER

Yıllar önce, yaptığımız sohbet sırasında bir Türk diplomat, Ruslarla iş tutmanın zorluğuna değinmek için şöyle bir tarif yapmıştı:

“Önce kendi hisselerini şöyle bir ayırırlar. Oraya dokundurtmazlar. Müzakereyi kalan kısım üzerinde yürüterek alabileceklerini alırlar.”

Rusya ile ‘zor ilişkilerin’ Türkiye adına en güçlü direnç noktasını bana kalırsa, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, elinde tuttuğu kozları yerli yerince kullanmayı bilen, ‘çetin bir müzakereci’ olması oluşturuyor.

Dün Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin, Soçi’de kritik bir başka görüşme için yeniden bir araya geldiler.

Görüşmenin başlangıcında yaptığı açıklamada Putin, şöyle bir ifade kullandı:

“Erdoğan ile görüşmelerimiz her zaman sorunsuz geçmiyor. Ancak ilgili kurum ve kuruluşlarımız uzlaşı bulabiliyor.”

Soçi zirvesinde önemli gündem başlıklarından birinin İdlib krizi olacağı çok önceden belli olmuştu.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, BM toplantıları için bulunduğu New York’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’yi, İdlib’de teröristlerle terörist olmayanları yeterince ayrıştır-a-mamakla suçladıktan sonra Soçi zirvesinde bu konunun gündeme geleceğini söylemişti.

İşin gerçeği Ruslar, İdlib’i ‘kendi hisseleri’ olarak görüyorlar.

O yüzden kendi nihai senaryolarında orada Türkiye’ye yer olmadığı fikri üzerinden hareket ediyorlar.

Türkiye’nin oradaki varlığını koruması ve korumakta ısrar etmesi, şimdiye kadar bedel ödeme, şehitler verme pahasına direnç göstermesi ve gerektiğinde elinin ağır olduğunu gösterebilmesi ile (Örneğin, Şubat 2020’de SİHA sürüleriyle rejim unsurlarına verdirilen ağır kayıplar) mümkün olabildi.

Lavrov, Türkiye’yi teröristlerle terörist olmayanları ayırmamakla suçluyor ama bu suçlama aslında bir retorikten ibaret.

Herkesin bildiği gibi Ruslar, Suriye savaşına fiilen girdikleri Eylül 2015’ten bu yana ‘terörist’ olarak bilinen, tanınan gruplardan çok daha fazla, ılımlı muhalif olarak kabul edilen grupları vurdu.

Onu da geçtik, Rus uçaklarının ve rejim unsurlarının sivillerin bulunduğu okulları, hastaneleri, pazar yerlerini nasıl acımasızca hedef aldığı bilinmeyen bir şey değil.

Dünkü buluşmanın başlangıcında yapılan açıklamaları referans alacak olursak, Putin’in, Suriye konusunda pazarlık yapmaya pek istekli olmadığı gibi bir tablo çıktı karşımıza.

Putin o açıklamalarında, Türk Akım’ın devreye girmesiyle Avrupa’daki doğalgaz pazarında yaşanan sallantılı dönemin aksine Türkiye’nin kendini güvende hissettiğine değindi.

Karşılıklı ticaret hacminin büyümesinden söz etti. Karabağ’daki işbirliğine de değindi ama Suriye bahsine girmedi.

Bu durumda Putin’in niyetini anlayabilmek için belki iki ihtimalden söz edilebilir:

1-İdlib ve Suriye bahsinin gerçekten de bu görüşmenin ana ekseni haline dönüşmesini istemediği için böyle yapmış olabilir.

2-Ancak diğer başlıklarda kendi ülkesi lehine bir takım sonuçlar elde etmesi halinde, Suriye ve İdlib dosyasında belli bir pazarlık marjı yürütmek istemiş olabilir.

Soçi görüşmesinin başlangıcında yaptığı açıklamaya bakacak olursak, Erdoğan’ın kendi gündeminde ise önceliğin Suriye olduğu anlaşılabiliyordu:

“Özellikle şuna inanıyorum, bizim Türkiye-Rusya ilişkilerinde her geçen gün çok daha güçlenerek devam etmemizde çok büyük faydalar var. Suriye ile ilişkili birlikte attığımız adımlar büyük önem arz ediyor. Oranın da barışı yine Türkiye ve Rusya ilişkilerine bağlı.”

Soçi zirvesi ile ilgili haberlerde, televizyon programlarında hep İdlib tartışıldı.

Hâlbuki bu görüşmede Rusya adına verilmiş ama tutulmamış bazı sözlerin Erdoğan tarafından gündeme getirilmiş olması yüksek ihtimal.

Zirve öncesi Bloomberg’e açıklamalarda bulunan üst düzey bir Türk yetkilinin sözlerinden bunu anlıyoruz.

Hatırlayalım, Ekim 2019 Fırat’ın doğusunda Rasulayn ile Tel Abyad arasındaki bölgeyi operasyonla kurtaran Türkiye, önce ABD, devamında da Rusya ile müzakereler yürütmüş, mutabakatlar sağlamıştı.

Hem Rusya hem de ABD ile varılan o mutabakatlara göre, YPG, Türkiye sınırından 30 kilometre aşağıya çekilecekti.

Ama bu olmadı.

Yani Ruslar bu konuda sözlerini yerine getirmediler.

Bloomberg’e konuşan Türk yetkili, Erdoğan’ın Putin’e o mutabakatta yer alan YPG ile ilgili hususu hatırlatacağı bilgisini vermiş.

O mutabakata göre ABD’nin çekilmesiyle Rusya’nın garantörlüğüne geçen Münbiç ve Tel Rıfat gibi bölgelerden YPG’nin çekilmesi gerekiyordu.

PKK’nın Suriye kolu olan YPG buralardan çekildi mi?

Hayır, çekilmedi.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!