Zaman yazarı Kerim Balcı internet dedikodularından yola çıkıp, iftiranın dibini bulmuş!
Gülen medyası AK Parti’ye vuracağız derken tam bir iftira bültenine dönüşmüş durumda. Ve yine AK Parti’ye çakma kaygısıyla İslami değerlere, mücadelelere, kazanımlara karşı gayet pervasız, zalimane söylemler sergilemekten çekinmiyor.
Bu kervana İslami camiada Ortadoğu üzerine yazdığı ve Hamas’ı İsrail ile uzlaşmaya yanaşmadığından ötürü eleştiren yazılarıyla tanınan Kerim Balcı da katıldı ve bugün akıl ve vicdan sınırlarını tarumar eden bir yazı yazdı.
Yazısına güya Nijerya’da dinlediği bazı şeylerden dolayı büyük şaşkınlık ve üzüntüsünü belirterek başlamış. Şöyle diyor:
“…Ülkeden genç kızlar kaçırılıp Tunus’a, Libya’ya, Suriye’ye götürülüyorlar, sözde mücahitlerle günübirlik nikâhlanıyorlarmış. Geri dönebilenlerden on iki günde on iki farklı erkeğe nikâhlanıp boşananlar varmış. Bu birliktelikler sayesinde mücahitler duru zihinlerle, kalpleri temiz bir şekilde şehadete koşabiliyorlarmış… Geri kalan iğrençlikler edep dairesinde anlatılabilecek şeyler değil…”
Tüm yazılarında çok bilmiş bir eda ve büyük bir otorite havası estiren beyefendinin ifadelerine bir bakın hele: “nikahlanıyorlarmış”, “boşananlar varmış”, “koşabiliyorlarmış” … Bu masal üslubu da neyin nesi böyle! İtidalli gazetecilik, fikir namusu bu mu oluyor?
Bir yandan bunların iğrençlik olduğunu ve anlatmanın edep dairesini zorlayacağını ifade ediyor ama hemen bu notu düştükten sonra kimin niçin uydurduğu gayet aşikar bu rezil hikayeyi Suriyeli direnişçileri karalayarak devam ettiriyor:
“Benzer iğrençlikleri Suriye’de savaşan Nusret Cephesi’nin teröristleri hakkında da duymuş; ancak Selefîlerin böylesi bir şirrete bulaşabileceklerine ihtimal vermediğimden “Esed’in karalama kampanyasıdır” deyip geçmiştim. Cihâdü’n-nikâh adı verilen bu uygulamadan internete düşmüş Farsça bazı kliplerde bahsedildiğini gördüm sonra. Bunlar da Şiilerin Selefî düşmanlıklarının ürünü gibi gelmişti bana. Sonra gönüllü veya gönülsüz olarak cihâdü’n-nikâha bulaşmış kadınların şahitlikleri geldi.”
ABD’nin terör listesine aldığı Nusra’ya saldırmanın dayanılmaz hafifliği bu iftira sağanağını anlamlı kılıyor olmalı! ABD hedef göstermişse size geride kalmak yakışır mı, haydi durmayın, hücuma geçin!
Kerim Balcı Nusret Cephesi şahsında Suriye’de savaşan bütün mücahitlere tam tekmil bir iftira atıyor ama bunu yaparken suret-i haktan görünmeyi de ihmal etmiyor: “Esed’in karalama kampanyasıdır” deyip geçmişmiş ama sonra bu işe bulaşmış kadınların şahitlikleri gelmişmiş! Yani ne yapsın gariban, tüm iyiniyetine rağmen gerçekler karşısında yenik düşmüş ve gizleyemez olmuş!
Şu kadarını söyleyelim: Madem kadınların şahitlikleri gelmiş; durma, bir an önce açıkla bunları. Ve eğer o şahitleri, şahitlikleri ortaya koymazsan, sen alçak bir müfterisin!
Yazar cihadü’n-nikah fetvasından söz ediyor. Bu konu hatırlanacağı üzere Baasçı ve İran yanlısı çevrelerin ortaya attığı ve Batı medyasının da her zamanki tutumuyla üzerine atladığı bir propaganda mevzusuydu. Seks cihadı başlığıyla gündemleştirilen bu konunun ne kadar basit, düzeysiz ve aşağılık bir propaganda malzemesi olduğuna ilişkin policymic sitesinde yayınlanan Sana Saed imzalı “Tunuslu Kadınlarla İlgili İddiaların Ardında Ne Var?" başlıklı bir yazının çevirisi 3 Ekim 2013 tarihinde haksözhaber’de yayınlanmıştı (bkz: Tunuslu Kadınlarla İlgili İddiaların Ardında Ne Var?) Yine Tunuslu kadınların "seks cihadı" fetvasıyla Suriye'ye götürüldüklerine dair iğrenç ve oryantalizm kokan iddianın saçmalığını ortaya koyan bir haber incanews haber sitesinde yayınlanmıştı. (bkz: Tunuslu Leyla "Seks Cihadı; Kocalarımızı karalamak için uydurulan bir yalan")
Ve aradan geçen bu kadar zamandan sonra aynı iftiralarla bir kez daha karşı karşıyayız. İster istemez neden şimdi diye sormak gerekiyor. Ve sorunun cevabını mezkur yazının devamında öğrenmek zor olmuyor.
Bunca iftiranın devam eden kavga ile bağlantılı bir hedefi var elbette. Ve iftira mücahitlere yönelik iftira sağanağından yavaş yavaş gelinmek istenen yere, asıl mevzuya geçiliyor.
“Cihâdü’n-nikâh fetvası kendisine atfolunanlar iddiaları yalanlıyor. Ne var ki müftüsü kaybolmuş fetva, en tehlikeli fetvadır. Kur’an’dan buna gider yol yok. Fetvanın, İslam hukukunun “zaruretlerin mazarrâtı mazur kılacağı” yönündeki hükmüne dayandırıldığı söyleniyor. Şer’-i şerîf şerr-i şerire alet edilmiş yani… Katmerli tecavüz, katmerli günah… Ağla vicdanım ağla!
Aynı hükümle benim memleketimde humus fetvası veren kayıp müftü acaba mut’a fetvası da vermiş midir? Kendilerini siyaseten mücahit zannedenler, cihâdü’n-nikâh fetvası da almışlar mıdır? Sonra kaset şantajlarına maruz kalmışlar mıdır? Sonra can dostlarını sırtlarından bıçaklamışlar mıdır? Niye olmasın? Servet için izzetlerinden vazgeçenler, şehvet çağırdığında iffetlerine sahip çıkabilirler mi?”
İşte bakla ağızdan çıktı ve taş yerine oturtuldu. Tayyip Erdoğan ve AK Partili yöneticiler hakkında bir süredir humus topladıkları, muta nikahı kıydıkları ve bu yollara düştükleri için de belki gönüllüce, belki de şantaja maruz kalıp İran’a hizmet etmeye mecbur kaldıklarına dair bu cemaat çevrelerinde sıkça dillendirilmeye başlanan iftiralar Kerim Balcı’nın yazısında biraz daha usturupluca tekrarlanmış oluyor.
Yazı baştan sona bir fecaat! İspatlanması mümkün olmayan, düzeysiz ve çirkin iddialarla dolu. Tayyip Erdoğan’a bindirme adına çok adice imalar, ithamlar içeriyor. Daha kötüsü de Tayyip Erdoğan’a saldırmak üzere yola mayın döşerken Suriye’de savaşan mücahitlere iğrenç iftiralar yöneltmekten çekinmiyor.
İlginç bir şekilde yazar şeriata aykırı hususların zaruret adı altında fetva ile meşrulaştırılmaya çalışılmasının kabul edilemezliğini vurgulamış. Belki de yazının tek doğru tarafı bu! Ne var ki, gayet doğru biçimde bu hakikate dikkat çeken yazarın kendi gerçeğiyle aynı hüküm doğrultusunda yüzleşme ihtiyacı da ortada. Öyle ya, bu tür iddialı ve net cümleler kurmadan önce zaruret diye başörtüsüne füruat fetvası veren, Siyonist çeteyi otorite ilan eden bir zihniyetle yüzleşmek gerekmez mi?