Bizim "yerli Avrupalılar" öyle bir talim terbiyeden geçmiştir ki, ne yapsanız ezberlerini yıkamazsınız.
Hep azıcık demokrat ve kendinden menkul bir iddiayla azıcık da solcudurlar ya...
Şimdi oturmuşlar; Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarına bakıp "Eyvah, Avrupa'ya ne oluyor, aşırı sağcı ırkçılar nasıl bu kadar çok oy alır!" diye dövünüyorlar.
Çünkü Avrupa'nın "derin ruhu"nun açık biçimde ırkçı olduğunu; aşırı sağ dedikleri zihniyetin en az sosyal demokrasi kadar Avrupalı olduğunu hiç kabullenmek istemediler.
Jön Türkler'den beri bizimkilerin cephesinde bir şey değişmedi: İkinci sınıf Avrupa zevklerine ve Avrupa'da kalıcı olana değil de günün moda düşüncelerine bağlılıkla birlikte yürüyen kör bir hayranlık! Hepsi bu.
***
Bu kesim için Avrupa faşizmi ve Nazizm ya heyecanlı bir Hollywood senaryosu ya da tarihsel ve karikatürize bir rastlantıdır.
Hoyrat ve kibirli bir ayrımcılığın Berlin'de, Paris'te, Amsterdam'da, Kopenhag'da, Londra'da, Brüksel'de nasıl düpedüz biçimde sokakta olduğunu; markette, okulda, işyerinde gündelik gerçekliğin göbeğinde yer aldığını ne bilirler ne de bilmek isterler.
Avrupa üzerine ezberleri bazen o kadar gülünçleşir ki, hatırlıyorum, bir zamanlar bütün İskandinavların Olof Palme, bütün Fransızların Mitterrand olduğunu sanıyorlardı!
Eğriye eğri, doğruya doğru; yalnız bu kesim değil, bütün kültürel çevrelerimizin Avrupa'yı iyi ve kötü yanlarıyla baştan öğrenmesi gerekiyor.
Bunlar da yetmez. İslamofobi, sekülerizmin uğursuz meyveleri ve yeni kolonyalizm gibi konuları da çalışmak gerekecek.
Aksi takdirde bugün ve bundan sonra Avrupa'da olacakları asla anlayamayız.
Sabah