Siz bu halka ne yaptınız -2

Orhan Miroğlu

Yirminci yüzyılda yaşanan tüm trajediler tarihe birer özgün vaka olarak geçti.

Gulag Sistemi, holokost, Seyfo, Mertz-Yergen, Halepçe ve Enfal, Raunda’daki katliam, Kültür Devrimi ve Pol Pot’un uyguladığı kitlesel katliamlar kendilerine has bir özgünlüğe sahiptirler.

Diyarbakır Cezaevi’nin de, insanlığa karşı işlenen suçlar tarihinde özgün bir yere oturduğu muhakkak. Burada işlenen suçların sistemli olması, etnik bir grubu hedefleyerek yapılmış olması, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları çok farklı kılıyor.

Bugün 78’liler Vakfı’nın öncülüğünde ve birçok değerli bilim adamı ve sivil toplum kuruluşunun katkılarıyla hazırlanan Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun ön raporunda yer alan araştırma sonuçlarından söz edeceğim.

Görüşmeciler görüşme öncesi, travma mağdurları ile görüşmelerin temellerini kapsayan ve dikkat edilmesi gereken psikolojik etkenler üzerine bir eğitimden geçmişler ve görüşmeler mağdurların şu anda yaşamakta olduğu illerde yapılmıştır: Urfa Merkez/ Suruç/ Hilvan, Antep, Mardin, Diyarbakır, Batman, Siirt, Hakkâri/ Yüksekova/ Şemdinli, Mersin, Adana, Osmaniye, İzmir, Ankara ve İstanbul.

Şu âna kadar 397 kişinin verileri sistematik olarak analiz edilmiş ve toplam 7000 sayfaya ulaşan bir sözlü metin oluşmuş, bu metin, muhtemelen kitaplaştırılıp kamuoyunun bilgisine sunulacak.

Tanıklıkları rapora konu edilen 399 kişinin 36’sı tanık, 361’sı Diyarbakır Cezaevi mağduru.

Ve raporun ön-sonuçları 361 kişinin verilerine dayanıyor. 12 Eylül 1980 günü ortalama yaşları 23,5 olan mağdur ve tanıkların bugün yaş ortalaması 53,5.

361 mağdurun ve 38 tanığın ifadelerine göre, 1980-84 döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde sistematik ve ağır bir işkence/ eziyet rejimi uygulanmıştır.

Tanıklığına başvurulan herkes, değişik tiplerde ve neredeyse sürekli olarak işkenceye maruz kaldıklarını ve başkalarının maruz kaldıkları işkencelere tanık olduklarını ayrıntılarıyla ve birbirleriyle üst düzeyde bir tutarlılık gösterecek şekilde anlatmışlardır.

Rapor işkence yöntemleri hakkında “Düşman Öteki’nin Hiçleştirilmesi” başlığı altında şu saptamaları yapmaktadır:

Temel fizyolojik ihtiyaçların manipülasyonu, nefes, beslenme, ısınma, dinlenme, temizlik, hijyen, yaşam/ sağlık güvenliği, fiziksel acı verme, aşağılama, ilişkisel dünyaya saldırı, militarizm ve doktrinasyon, benliğin en mahrem ve kırılgan alanı olan cinselliğin istismarı, koğuşta havasız bırakma, sıcakta kalabalık olan koğuşların pencerelerinin kapatılması, aynı anda sekiz on sigara içmeye zorlama, aç bırakma, susuz bırakma, pislik yedirme, fare yedirme, yemeklere fare ve insan pisliği atma/ yedirme, deterjan yedirme, sigara yedirme, kötü/ bozuk yiyecek verme, tuz (pislik) verme/ yedirme, kışın kaloriferlerin yakılmaması, soğukta pencerelerin açık tutularak tutukluların çıplak bırakılması, kışın karda havalandırmada çıplak volta attırma, kışın çırılçıplak makatlarına yanan sigarayı koyarak volta attırma, soğuk su işkencesi, kışın buz üstünde çıplak sürtünme, fosseptik çukuruna sokma, yerlere döktükleri deterjanları/ deterjanlı suyu çıplak vücutla sildirme, uzun süre banyo/ temizlik yaptırmama, suya/ lağıma batırma, insan dışkısıyla dolu hücrelerde tutulma, banyo işkenceleri, başkasının üzerine işemeye zorlama, yalancı idam cezası uygulaması, ölme taklidi yapmaya zorlama, hastalığı tedavi etmeme/ ettirmeme, el falakası, ayak falakası, meydan dayağı, köpekle saldırtma, elektrik verme, askı işkencesi vücutta sigara söndürme, kaba dayak, tekerleğe sokma, hayvanla çuvala koyma, zincir işkencesi, ayaktan asma, germe işkencesi, tepe uygulaması, kantar işkencesi, kervan katarı oluşturma, çek-çek uygulaması, lokomotif işkencesi, küfür/ hakaret, göz bağlama, itirafçılığa zorlama, ranza altında yatmaya zorlama, yakınlarına işkence tehdidi, yakınlarına işkence yapma, işkence izletme, işkence sesi dinletme, konuşma-bakma yasağı, görüşe gidiş-dönüşte/ görüş yerinde işkence, görüş yerinde ailelere işkence, avukat görüşüne gidiş-dönüş ve görüş yerinde işkence, mahkemeye gidiş-dönüş ve mahkemede kötü muamele, askerî eğitim, zorla marş ezberletme, koğuş içinde/ havalandırmada gün boyu eğitim, esas duruşta yatmaya zorlama, sayım-tekmil vermeye zorlama.

Raporun “Militarizm ve doktrinizasyon” başlığını taşıyan bölümünde ise şunları okuyoruz:

Gece nöbeti tutturma, Türkçe bilmeyen tutuklulara işkenceyle Türkçe öğretmek ve marş ezberletmek, cinsel organlarına ip bağlama/ çekme/ havaya kaldırma, cop- şişe- odun sokma, tutukluların birbirlerine taciz ve tecavüze zorlanması, tecavüz tehdidi, tecavüz etme, cinsel tacizde bulunma.


‘Benliğin en mahrem ve kırılgan alanı olan cinsellik’ Diyarbakır Cezaevi’nde bu yöntemlerle ağır bir istismara uğradı.

Kendileriyle görüşme yapılan 447 kişiden 336’sı sağlık sorunu olduğunu (yüzde 71 oranında), 168’i ise işkenceler sonucu vücudunda kalıcı izler oluştuğunu (yüzde 38) ifade ediyor.

İbrahim Genç, çocuk koğuşunda kalıyordu. Sempozyumda, çocuk koğuşunda olup bitenleri anlattı. Çocuk koğuşunda kalan iki arkadaşıyla beraber, çürük dişlerini çekmek için revire gidiyorlar. İğne yapılıyor üçüne de. Uyuşmadan sonra her birinin birer dişi çekiliyor. Uyuşma geçtikten sonra bakıyorlar ki, doktor çürük dişleri değil, sağlam dişlerini çekmiş. Çürük dişleri yerine sağlam dişleri çekilen çocuklar, alay edilmekten korktukları için, başlarına geleni gizlemek istiyorlar önce. Çünkü bu ‘tıbbi hatanın’ sadece kendisine yapıldığını düşünüyor her biri. Sonra aslında hiçbirinin çürük dişinin çekilmediği ve ortada bir tıbbi hata olmadığı anlaşılıyor.

Tıbbi muayenelerde uygulanan yöntemler ise suça ortaklığın belgesi gibi duruyor.

Belgede görüldüğü gibi bir standart kaşeyle hallediliyor her şey:

“Yapılan fiziki muayeneye göre herhangi bir darp-cebir izine rastlanmamıştır.”

Rapordaki bulgular herhangi bir cezaeviyle değil, son derece özgün bir cezaeviyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Peki, şimdi ne yapmalı, haftaya bu konuya devam edeceğim.

TARAF