Siz Agos’a değil, Hürriyet’e yürüyün...

Yıldıray Oğur

 

Önce cümleleri vuruldu Hrant Dink’in. Mecaz sanatının imkânlarıyla harikulade ifade edilmiş bir cümlesi alınıp, 17 yaşındaki bir serseriyi dahi öldürmeye ikna edecek bir lümpenlik düzeyine doğru çaptırıldı. O kadar kötü niyetli bir çarpıtmaydı ki bu. Hrant Dink, 2003’ün kasımından 2004’ün şubatına kadar Ermeni kimliği üzerine 11 yazı yazdı. Yazılardan herhangi birini okuyan biri bile Ermeni kimliğinin, soykırım ve Türk’e karşı kurulmasını eleştirmek için kaleme alındıklarını anlayabilirdi. Yazılar birbirinin devamıydı. Ama Türkçe akbabaları, 8’inci yazının ilk cümlesini aldılar: “Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.” Bu cümleyle neyin kastedildiği ÖSS’den beş Türkçe net yapmış her vatan evladı için yeterince açıktı. Bu söz sanatlarına teşne olmayanlar içinse o cümlenin başı 7’inci yazının sonundaydı ve neredeyse alt yazı gibiydi: “Ermeni kimliğinin “Türk”ten kurtuluşunun yolu gayet basittir: “Türk”le uğraşmamak... Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır: Gayrı Ermenistan’la uğraşmak.”

Çok kötü zamanlardı. Mahkemelerin bu cümleler için şöyle kararlar aldığı zamanlardı: “ Bu toprağın her karesi kanla sulanmıştır. Atatürk, bu vatanın bu kanla kurtulduğunu gayet iyi bildiği için, gençliğe her zor koşulda muhtaç olduğu kudretin bu kanda olduğunu söylemiştir. Oysa sanık, bu kanın zehirli olduğunu ifade etmiştir. Bu, Türk atalarına, şehitlere, milleti meydana getiren değerlere saygısızlıktır ve tabii ki aşağılayıcı, inciticidir. Atatürk’ün, ‘Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ şeklinde sona eren ‘Gençliğe Hitabe’deki bu sözler sanık tarafından, incelikle ve ustalıkla çarpıtılmıştır.”

Hrant Dink, bağırmak istediği ama sesinin çıkmadığı bir karabasandaymış gibi aylarca “Hayır öyle demek istemedim” diye bastırmaya çalıştı bu bet sesli linç korosunun sesini. Bu lincin milliyetçi gazetelerde yakılan cılız ateşini alıp Hürriyet’te yangına çeviren Emin Çölaşan’ın herhangi bir yazısını okuyan hakkaniyetli biri, anadili Kemalistçe olan bu yazarın böyle ileri düzeyde bir Türkçe’yi anlamamış olmasını anlayışla karşılayacaktır.

Peki ya o sözleri öyle anlayacak kadar aptal olmayanlar? Türkçe bilen insanlar tarafından çıkarıldığını zannettiğimiz Hürriyet, Hrant Dink gibi hassasiyet gösterilmesi gereken birinin böylesine kötü niyetli, ırkçı ve aptalca bir davayla linç edilmesini, yazarlarının bu çarpıtmanın üzerine bidonla benzin dökmesini soğukkanlılıkla izledi. Kemal Kerinçsiz ile Hrant Dink’e eşit mesafede kalmakla yetinmedi, hayır. Hrant Dink haberlerinde bizzat rengini belli etti.

Bu aptalca 301 davasıyla ilgili yaptıkları bir habere şu başlığı uygun gördüler mesela: “Suç mu, değil mi.” Haberin spotu kararını çoktan vermişti: Agos adlı gazetedeki yazısında ‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur’ diyen gazeteci yazar Hrant Dink’in ‘Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek’ suçundan 1 yıldan 6 yıla kadar hapsi istendi.

Bu da Hrant Dink mahkemede linç edilmeye çalışıldığındaki Hürriyet haberinin başlığı: “Hrant Dink’e adliyede hain tepkisi”. AA mahreçli haberin devamı şöyle: AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçundan diğer 3 sanıkla birlikte yargılandığı davanın ilk duruşması öncesi salonda bulunan bazı kişilerce tepki gösterildi.” O “bazı kişiler” arasında Veli Küçük de vardı. Tepki değil, linçti.

Şişli Mahkemesi’nin yukarıda alıntıladığım faşizan kararıyla ilgili Hürriyet’in haberlerinin başlıkları da şöyle: ‘Hrant Dink milletin değerlerini aşağıladı.’ Bu da tırnaksız: Ata’nın sözlerini çarpıttı.

Yani bakmayın bugünlerde Ahmet Hakan’ın, ırkçılık Yılmaz Özdil mesafesindeyken, Türkiye Türklerindir logosunun altında kalem oynattığını unutarak, sivilceli ergenlerin sanal milliyetçiliğini gösterip “Vurun ulan beni de, ben de Ermeniyim” diye meydan okumalarına.

O günlerde başını gazetesi yazarlarının çektiği Hrant Dink’i ölüme götüren çarpıtmaya karşı tek bir satır yazmazken, mahkeme önü zebanisi bir adam için şöyle “light” yazılar yazmakla meşguldü:

“Bizim Kerinçsiz, özel alanda tam bir “salon adamı” değil miymiş? İlk dakikalardan itibaren kendisi bir “centilmenlik abidesi” gibi göklere yükseldikçe yükseldi. Ya Kerinçsiz, aslında nazik biridir... Ancak sosyal statü gereği kamu önünde hırçınlaşmaktadır. Ya da... Kerinçsiz aslında hırçın biridir... Ancak sosyal statüsünün etkilenmeyeceğini düşündüğü özel alanlarda kibarlaşmaktadır. İnanın ben bir karara varamadım.”

Bugünlerde faşizme karşı çıkmak için kendilerini sokaklara atan Hürriyet yazarları hakkında da ben bir karara varamıyorum doğrusu. Aslında öyle Yılmaz Özdil okurlarını protesto için köşelerinde benzin döküp kendilerini yakmaya çalışmalarına, bu soğukta Taksim’den Agos’un önüne yürüyüp yorulmalarına falan hiç gerek yok. Şöyle Hürriyet Towers’ın koridorlarında sloganlar eşliğinde bir tur yeterli olacaktır. Yılmaz Özdil’in, Ertuğrul Özkök’ün odalarının önünden geçerken “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant” sloganları tam adresine ulaşacaktır. “Türkiye Türklerindir logosu kaldırılsın” diye Aydın Doğan’ın odasının önünde bir oturma eylemi ise köşelerden ergen milliyetçiliğe dayılanmaktan daha cesurca bulunacaktır.

Bir gazeteden Hürriyet yaratan karanlığı sorgulanmak için yazıldı bu yazı. Onu sorgulamadan ne yapılabilir ki?

yildirayogur@gmail.com

TARAF