Taha Kılınç / Yeni Akit
Yeni Tarihçiler
Politik Siyonizm’in modern dönemdeki kurucusu Theodor Herzl’in yakın arkadaşlarından Israel Zangwill, 1905 yazında İsviçre’nin Basel kentinde toplanan Yedinci Siyonist Kongre’den sonra, ana akım Siyonizm’den ayrılarak kendi grubunu (“Bölgesel Siyonizm”) oluşturdu. Bölgesel Siyonizm taraftarları, Filistin’i öncelemeksizin, Afrika veya Asya’da herhangi bir yerin Yahudilere “yurt” olabileceğini savunuyor, Filistin’e odaklanılmasını Yahudilerin menfaatine uygun bulmuyordu. Bu düşüncenin arka planında ise, bizzat hareketin kurucusu Zangwill’in yaşadığı şahsî bir tecrübe yatıyordu:
Zangwill, 1897’deki Birinci Siyonist Kongre’den itibaren, Yahudilerin dünyanın çeşitli ülkelerinden toplanıp Filistin’e göç etmesi gerektiği fikrinin ana savunucularından biri olarak öne çıkmıştı. Yaptığı konuşmalarda ve yazdığı makalelerde kullandığı bir slogan da kısa zaman içinde şöhrete kavuşmuştu: “Topraksız bir halk için, halksız bir toprak.” Bu ifade, İngiltere’de Siyonizm’in ilk destekçilerinden Lord Shaftesbury’nin 1853 tarihli bir mektubundan iktibas edilmişti. Topraksız halk Yahudiler, halksız toprak da Filistin’di. Ancak Zangwill, Filistin’i ziyaret ettikten ve bölgenin “tıka-basa Araplarla dolu olduğunu” gördükten sonra fikrini değiştirmiş, ana akım Siyonizm’den de kopmuştu.
Israel Zangwill’in kendi yolunu çizdiği Yedinci Siyonist Kongre, Theodor Herzl’in Yahudiler için yurt olarak Uganda’yı teklif etmesiyle patlak veren tartışmaların gölgesinde toplanmıştı. Herzl kongrenin hazırlıkları devam ederken ölünce, Siyonist delegeler onun yokluğunda ilk iş olarak Uganda Planı’nı rafa kaldırarak yeniden gözünü Filistin’e dikmişti. Herzl’in Uganda ısrarının arkasında da kendi tecrübesi vardı: 1898’de kısa süreliğine Filistin’i ve Kudüs’ü ziyaret eden Herzl, gördüğü manzara karşısında hayal kırıklığına uğramış, Kudüs’teki “dinî fanatizm”den ürkmüş ve kendisinin de mensubu bulunduğu seküler Avrupalı Yahudi grupların bölgede barınmakta zorlanacağını görmüştü.
Theodor Herzl’in bile bizzat yaşadığı bu fikrî dönüşüme rağmen, dünyanın dört bir tarafından Filistin’e hücum eden Yahudi göçmenler eliyle kurulan İsrail, “Topraksız bir halk için, halksız bir toprak” mottosunu resmî tarih söyleminin temeline yerleştirdi. Yahudi nesiller anaokulundan itibaren, “Biz geldiğimizde Filistin toprakları bomboştu, buraya yerleştik. Sonra Araplar bize saldırdı ve bizi kovmaya çalıştı. Biz de kendimizi savunduk, devletimizi kurduk” yalanlarıyla büyütüldü. Ta ki, bir grup İsrailli Yahudi tarihçi ve akademisyen (bilahare kazandıkları isimle “Yeni Tarihçiler”), kendi devletlerinin resmî tarih tezleriyle kıyasıya hesaplaşıncaya kadar…
1980’lerin başından itibaren, devlet arşivlerinde sürdürdükleri yoğun çalışmaların ardından, aralarında Avi Shlaim, Benny Morris, Ilan Pappe, Simha Flapan, Joel Migdal, Shlomo Sand, Baruch Kimmerling, Tom Segev gibi önemli isimlerin bulunduğu bu tarihçiler çok çarpıcı bazı neticelere ulaştılar. Buna göre:
Filistin toprakları, İsrail’in kuruluş sürecinde buraya akın eden Siyonist mültecilerin iddia ettiği gibi tümüyle “boş” değildi, aksine tarihî şehirler ve kasabalar kalabalık yerli Arap nüfusu barındırıyordu,
Filistinliler, iddia edildiği gibi “gönüllü biçimde” vatanlarını terk etmemişti. İsrail’in bugün kurulduğu topraklarda, Siyonist çeteler eliyle çok sayıda katliam uygulanmış, yerel nüfus cebren tehcir edilmiş, yüzlerce yıldır buralarda yaşayan ahali komşu ülkelere sığınmak durumunda kalmıştı,
Filistinli Araplar, iddia edildiği üzere “Yahudilere saldırmaya hazır, tam teçhizatlı ve örgütlü” değildi. Aksine Filistin şehirlerinde yaşayan nüfus büyük ölçüde sivil ve barışçıldı; askerî bir organizasyonun çatısı altında toplanıp Siyonist işgale karşı topyekûn savaşacak bir teşkilatlanmadan yoksundu. Siyonistler ise, başından beri silahlı, saldırgan ve örgütlüydü,
İngiltere, Siyonist resmî tarih tezinin ısrar ettiği şekilde Yahudi devletinin kuruluşunu engellemeye çalışmıyor, aksine Arapların bağımsızlığa kavuşmasını imkânsızlaştırmak için çaba gösteriyordu,
Gelinen noktada, barış sürecinin tıkanması ve şiddetin tırmanması da, Filistinlilerin suçu değil, İsrail’in işgal politikalarının sonucuydu.
Tahmin edilebileceği gibi, Yeni Tarihçiler’in somut delillerle ve arşiv belgeleriyle tüm bu noktaların altını çizmesi, İsrail’de şiddetli bir deprem meydana getirdi. İsrail ve dünya kamuoyunda, Siyonist işgalin gerçek yüzünün anlaşılmasında, Yeni Tarihçiler’in kaleme aldığı kitap ve makalelerin rolü çok büyüktür. Ve elbette burada, söz konusu isimlerin Yahudi oluşu ve kendi devletleriyle hesaplaşması, esas noktayı teşkil eder.
“Filistinliler topraklarını sattı mı?” sorusunun cevabı, geniş bir arka plan bilgisi de icap ettirdiğinden, konuya Yeni Tarihçiler’le giriş yaptım. Yarın devam edelim.