Siyonizm'in muharref kültürle ilişkisine dair çarpıcı bir olay!

Taha Kılınç, Siyonistlerin Yahudi geleneği ile kendilerini ilişkilendirme çabalarına dair ilginç bir hadiseyi aktarıyor.

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Kızıl düveler

İsrail’in önemli gazetelerinden The Jerusalem Post’ta 20 Eylül 2022 tarihinde yayınlanan bir haber, ABD’nin Teksas eyaletindeki bir çiftlikte yetiştirilen beş kızıl düvenin İsrail’e getirildiğini duyuruyordu. Habere göre: Uçakla Tel Aviv Ben-Gurion Havalimanı’na indirilen ve orada Tapınak Enstitüsü yetkilileri tarafından törenle karşılanan düveler, sonrasında Hayfâ’ya nakledilerek yedi günlük karantinaya alındı. İsrail basınından takip edildiği kadarıyla, biri bilimsel inceleme ve araştırmalar için ayrılan düvelerin sonraki durağı Batı Şeria’da Râmallah’ın kuzeyindeki Şilo adlı Yahudi kolonisi oldu. Burada özel bir çiftlikte korunan düveler, dışarıdan yoğun ziyaretçi akınına uğramaya başladı.

Beş adet büyükbaş hayvanın böylesine ilgiye mazhar olmasının arka planında, Yahudiliğin önemli ritüellerinden biri yatıyor. Tevrat’ın Sayılar Kitabı bölümünde, Kudüs’te bugün Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu alanın “temizlenmesi” için kızıl bir düvenin kurban edilmesi gerektiği bildiriliyor. Düve bazı sıra dışı özellikler de taşımalı üstelik: En az 26 aylık olmalı; derisinde kızıldan başka herhangi bir renkte tüy bulunmamalı; fiziksel açıdan kusursuz görünmeli; hiçbir şekilde tarla sürmemiş ve boyunduruk altına alınmamış olmalı. Yahudi din adamları, bu özelliklerin hepsini aynı anda kendisinde toplayan kızıl düvelere tarih boyunca ancak birkaç defa rastlandığını belirtiyor. Sırf bu işe odaklanan Tapınak Enstitüsü ise, Teksas’ta Hristiyanlara ait bir çiftlikte nihayet Tevrat’ın çizdiği çerçevede kızıl düvelerin yetiştirildiğini iddia ediyor.

Siyonizm karşıtı dindar Yahudiler, söz konusu kızıl düveyi kıyametten önce Mesih’in getireceğini iddia ederek, modern dönemde böylesine bir gelişmenin yaşanmayacağında ısrarcı. Dolayısıyla, Teksas’ta yetiştirildiği söylenen düvelerin, aslında -tıpkı İsrail’in kuruluşu gibi- Yahudi inancının ve ritüellerinin tahrifi anlamına geldiğini kaydediyorlar. Gerçekten de, kızıl düvelerle ilgili haberlerin bazı detayları, Tevrat’ta sıralanan özellikleri tutturabilme adına hayvanların genetiğiyle oynandığını vs. ortaya koyuyor.

Tapınak Enstitüsü’nün kızıl düve kurban etmekte ısrarının arka planında, şu anki haliyle Mescid-i Aksâ alanına Yahudilerin girişini yasaklayan hahamların fetvalarını delme girişimi var. Zira İsrail içindeki ve dışındaki hahamların kahir ekseriyeti, Yahudilerin Mescid-i Aksâ sahasına girişini ve orada ibadet etmesini dînen caiz görmüyor. “Süleyman Mabedi” inşa edilmeden, şu anda “kâfir”lerin elinde bulunduğu için, Aksâ’yı “temiz” kabul etmiyorlar. Tapınakçılar ise, kızıl düve kurban ederek ve etlerini özel bir sunakta yakarak, mekânı “temiz” hale getirmeye, böylece Yahudilerin Mescid-i Aksâ külliyesi içine rahatça girmesini sağlamaya çalışıyor. Sonrasındaki nihai hedef de “Süleyman Tapınağı”nın yeniden inşası elbette. Mevcut İsrail hükümetinin siyasî, ideolojik ve ekonomik desteğini arkasına alan Tapınak Enstitüsü, meseleyi bir emrivaki şekline büründürerek, dindar Yahudilerin itirazlarını yine onların delilleriyle bastırmayı deniyor.

Kudüs ve Mescid-i Aksâ, her mayıs ayında, son senelerde giderek artan Siyonist tacizlere hedef oluyor. Anlaşılan o ki, bu bahar da Kudüs için yine gerilimli ve sıkıntılı geçecek. İslâm dünyasının Kudüs konusunda hangi adımları ne ölçüde atabileceğinin provasını, maalesef Gazze’de yaşadık. İsrail, cılız kınamalar, hedefi bulanık tehditler ve bildik sloganlar dışında, Müslümanlardan somut bir engellemeyle karşılaşmayacağının rahatlığıyla hareket ediyor.

Kızıl düve meselesinde, dikkatimizi çekmesi gereken bir nokta daha var:

Uluslararası siyaset her ne kadar “modern” ölçülere ulaşmış görünse de, işin arka planında hâlâ dinî metinler, ritüeller ve inançlar başrol oynuyor. Antik metinlere yapılan tartışmalı atıflar, bugünün dünyasında hâlâ belirleyici olmayı sürdürüyor. Tevrat ve İncil, -muharref halleriyle- böylesine devredeyken, Müslümanlar acaba Kur’ân’ı aynı zamanda bir “strateji” ve “tarih” metni olarak da okumayı deniyorlar mı? Mesela kızıl düve ritüeli, Bakara suresine adını veren meşhur kıssanın neresine düşer? Veya “İsa’nın son akşam yemeği”, bizatihi anlamı “sofra” olan Mâide suresinin anlattığı kıssayla bağlantılı mıdır? Sorular uzar gider. Ve Kur’ân, yeni bir ufukla okunmayı ve modern dönemde bir “yol haritası” olarak anlaşılmayı beklemeye devam eder.

Yorum Analiz Haberleri

İnsan ve psikoloji
Geçmişten ders çıkarmadan bugünü kurtaramayız
İsrail zulmü anlatılırken farkında olmadan Siyonist propagandaya hizmet mi ediliyor?
Siyonistlerin dokunulmazlık zırhı kırılıyor
İrticai anaokullarından CHP’li kreşlere…