‘Siyonizm insanlığın başına gelen en büyük beladır’

Yasin Aktay, Siyonist İsrail’in dünyanın gözünü boyamaya mebni söylem ve beyanlarını mercek altına aldığı yazısında İsrail’in neden insanlığın başına gelmiş en büyük belalardan birisi olduğunu izah ediyor.

Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (17 Mayıs 2021) şöyle:

Siyonist Irkçılık Dünyanın Gözünü Daha Ne Kadar Boyayabilecek?

Siyonizm insanlığın başına gelen en büyük beladır. Her şeyden önce bağnaz bir ırkçılığa dayanır. Irkçılığı tehlikeli boyutlardadır. Kendisini dünyadaki en önemli, hatta tek önemli kavim olarak görür. Dünyanın, içinde yaşayan bütün mahluklarıyla birlikte ve tabii ki insancıklarıyla birlikte, kendileri için yaratılmış olduğu düşüncesine dayanır. O yüzden başka insanların yeni İsrail kavmine ait olmayan başka insanların kendilerine hizmet etmek veya ölmekten başka bir seçenekleri yoktur.

O yüzden sabahtan akşama kadar büyük bir dehşetle, endişe ve üzüntüyle izlediğimiz çoluk çocuk, kadın, sivil ölümleri, yerle bir olmuş binalar, saldırıya uğrayan ve yakılan mabet görüntüleri onların gözünde Ağlama Duvarı dedikleri mekânın önünde bile hayvanca bir coşkuya sebep olabiliyor.

İsrail sokaklarında rastgele yapılan röportajlara genciyle yaşlısıyla kadınıyla erkeğiyle İsraillilerin verdikleri cevaplar bu ırkçılığın ne kadar korkunç boyutlara varabildiğini gösteriyor. Dışarıdan baktığınızda insan zannettikleriniz ağızlarını açıp Filistinli veya Araplardan, çocuk yaşlı fark etmeksizin sadece bir bahaneyle “öldürülmesi gereken teröristler” olarak söz ediyorlar.

Sadece kendi acılarına ağlayan başkalarının acılarını düğün dernekle karşılayan bu mahluklara insan demek mümkün değil. Ama insanı insanlıktan çıkaran bu yaklaşım Siyonist ırkçılıktan başkası değil. Bu ırkçılık kendisinde bu toprakları işgal, üzerindeki insanları buradan sürmek, direnenleri çoluk çocuk ayırt etmeden katletme hakkını görebiliyor. Bu hakka yapılan itiraza da ilk bakışta aptalca gelen bir anlayışsızlık sergiliyorlar: Filistinliler tehcir edilmeye, katledilmeye, evlerinden çıkarılmaya neden itiraz ediyorlar ki? Dünyanın efendileri gelmiş yerlerini almış. Şimdiye kadar buralarda yaşadıkları fazla zaten. Yerlerini hiç direnmeden bırakmaları onlar için tek yol değil mi?

15 yıldır muhasara altında tuttukları, istedikleri zaman elektriğini, gazını, ekmeğini, suyunu kestikleri, içeri giren her parça malzemeyi bile denetim altında tuttukları ve yetmezmiş gibi istedikleri gibi havadan bombalayıp binlerce insanlarını katlederek bütün insanlık suçlarını topyekûn işledikleri Gazze halkından bir roket bile geldiğinde Gazzelileri dünyaya terörist olarak yansıtabilme pişkinliği cabası.

Bu pişkinlik lüksüne ulaşabilmiş olması asıl büyük tehlike zaten. Dünya terörün daniskasına, katliamın ve soykırımın dik âlâsına ne terör ne de insanlık suçu bile demeye yanaşmamakta büyük bir ittifak kurmuş durumda. Mücrim-terörist devlet yaşananları nasıl göstermek istiyorsa dünyanın önemli bir kısmı böyle görüyor. Çünkü Siyonizm, tarihi tersine çevirme cüretkarlığını öncelikle gerçekleri tersyüz etmekle gösteriyor.

2500 yıl önce yaşanmış bir Kudüs tecrübesini günümüz şartlarında tekrar yaşatma fantezisi. Bu fantezi uğruna tarihin akışını tersine çevirmek. Siyonizmin en basit tarifi budur. Kendisi de bir Yahudi olan Sigmund Freud bu inatçılığı ana rahmine geri dönüş arzusu diyerek hem imkansızlığına hem de sapkınlık derecesine işaret etmişti. Freud için işin imkânsız olması değil, böyle bir tarih telakkisinin nasıl bir arzuya dayandığını göstermek önemliydi.

Ontolojik olarak imkânsız olan bu işin zevahirini bile gerçekleştirebilmek için bütün dünyanın huzurunu bozmak, dünya barışını imkânsız hale getirmek, dünyayı herkes için diaspora kılmak gerekiyor.

Diasporanın sadece Yahudilere özgü bir tecrübe olmaktan çıkarıp herkesin çok daha anlamsızca yaşayacağı bir duruma dönüştürmek gerekiyor.

Bu küresel ölçekte bir organizasyon gerektirdiği için mümkün mertebe çok sayıda toplumu, grubu, devleti, milleti bu büyük yolculuk için seferber etmek, istihdam etmek, kullanmak gerekiyor.

Bugün bütün siyasetçileri, akademisyenleri, iş dünyası ve medya temsilcileriyle varlığını İsrail’in varlığına adamış görünen ABD’nin Siyonizm’in işgali altında olduğunu söylerken abartmıyoruz. Avusturya Başbakanı, Almanya Dışişleri Bakanı, daha bir İsraillinin bile burnu kanamamışken Gazze’de çoluk çocuğun İsrail caniliğiyle paramparça edilmiş ceset parçaları havada uçuşurken “İsrail’in kendini savunma hakkı”ndan söz etmesi Avrupa’nın da önemli bir kısmının Siyonizm’in işgali altında olduğunu veya onun tarafından istihdam edilmekte olduğunu gösteriyor. Almanya özgür bir ülke değil, İsrail’e destek olmaktan başka bir rolü yok, olamaz. Avusturya diye bir ülkenin İsrail karşısında hiçbir varlığı yok.

Siyonizm Yahudilere ait olduğunu düşündüğü bir kehaneti gerçekleştirmek uğruna bütün dünya insanlarını, canları, malları, tarihleri, umutları, arzuları hiçbir önemi olmayan figüranlar olarak kurduğu oyunda oynatıyor. O yüzden çok canlar yakıyor.

Buna rağmen insanlığa bela bu ırkçı Siyonizm’i eleştirmek bile bugün Yahudi düşmanlığı olarak, anti-semitizm olarak insanlığa karşı suçlar skalasında en vahim suçlar arasında sayılıyor. Sadece bu bile Siyonizm’in nasıl bir bela olduğunu göstermeye yetiyor aslında. Kendisi bütün inşalara karşı her türlü düşmanlığı sergileyebilir, her türlü nefret ve insanlık suçu işleyebilir, bunda hak sahibi görülebilir, ama kimse ona yan bakamaz, tavuğuna “kış” diyemez. Bu akıl ve izan dışı mantığı bütün dünyaya bir norm olarak benimsetebilmiş olması… Tehlikenin en büyük semptomu da bu zaten.

Yine de umudun ışığını göstererek bitirelim. Tam da tehlikenin bu kadar zirvesine ulaştığı yerde gelişir kurtarıcı güç. Bu mantığın en azgın hale geldiği anlardayız, en azgın hale geldiği noktada kendi kendini yıkmaya başladığına da tanık oluyoruz.

Yorum Analiz Haberleri

Halep'ten Gazze'ye: Zulmün ortak hikayesi
‘Kadıköy'e bir câmi yapmanın ne mânası var?'
Suni gündemler Gazze'yi unutturmasın
Gazze'deki direnişi yıkamayacaklar
Herkes en iyi bildiği konuda derinleşmelidir