Ahmet Varol / Yeni Akit
Çocuğuna sahip çıkmanın cezası idam!
İsrail işgal rejimi şeklen idam cezasını kaldırmış yönetimlerdendir. Bu yüzden siyonist işgal rejimi hakimlerinin Filistinli eylemcilere bazen birkaç bin yıl hapis cezası verdikleri oluyor.
Ama dediğimiz gibi, yargı yoluyla idam cezası verilmemesi tamamen şeklidir. İşgal rejimi Filistinlileri idam etmek için yargı kararına asla ihtiyaç duymaz. Ayrıca Filistinlileri mahkeme kararına başvurmadan idam etmenin muhtelif yolları ve yöntemleri bulunmaktadır. Bu itibarla Filistinlilere yönelik olarak idam cezası fiilen ve üstelik gündelik olarak uygulanıyor. İdam cezası kararını ise yargıç değil herhangi bir polis, asker veya istihbarat görevlisi verebilir. İnfaz işlemi çoğu zaman kararın verildiği an uygulandığı için herhangi bir şekilde itiraz veya temyiz davası açma imkânı da yoktur.
İdam cezaları her zaman olay yerinde infaz edilmez. Sorgulanmak üzere gözaltına alınan bir kişiye veya ömür boyu hapis cezasıyla zindana atılmış bir mahkuma yönelik olarak da uygulanabilir. Bu şekilde uygulanan infaz işlemlerinde de yargı kararına ihtiyaç duyulmadığından mahkemeye başvurarak iptal davası açma imkanı yoktur.
Örneğin İsrail işgal rejiminin yasaları, kısaca adı Shin-Bet olan, resmiyette Genel Güvenlik Servisi adı verilen, halk arasında iç istihbarat teşkilatı diye bilinen soruşturma kurumunda Filistinlilerin bazı şeyleri itirafa zorlanması için şiddete başvurulmasına yani işkence yapılmasına izin vermektedir. Shin-Bet’teki soruşturma esnasında yapılan işkence yüzünden birçok kişi hayatını kaybetti ve bundan dolayı hiç kimse hakkında yasal soruşturma açılmadı. Çünkü ölüme neden olan işkenceye başvuran istihbarat yetkilisi yasanın verdiği yetkiyi kullanıyordu. İşte bu, idam infazının yöntemlerinden biridir.
20 Aralık 2022 tarihinde, Filistin direnişinin esir komutanlarından Nasır Ebu Hamid, işgal rejiminin hastanelerinden birinde hayata veda etti. İşgal rejiminin zindanlarındaki sağlıksız şartlar yüzünden hasta olan birçok esir gibi o da kansere yakalanmış ve sonrasında da kasıtlı tıbbi ihmal sebebiyle hayatını kaybetmişti. İşgal zindanlarında şimdiye kadar daha birçok esir bu yöntemle idam edilmiştir.
Netanyahu’nun eski iktidar dönemlerinden birinde çıkardığı bir kararnameye göre bir işgalci polis veya asker, herhangi bir Filistinlinin “bıçaklı eylem” teşebbüsünde bulunacağından şüphe ederse ona silahlı saldırıda bulunma ve cinayet işleme yetkisi var. 10 Eylül 2021 tarihinde Kudüs’teki Babu’l-Meclis mıntıkasında Hazim El-Culani adında 51 yaşında bir uzman doktoru bıçaklı eylem teşebbüsünde bulunduğu iddiasıyla öldürmüşlerdi. Oysa bu zat Kudüs’ün tanınmış ve seçkin tabiplerinden, alternatif tıp alanında uzman doktorlar yetiştirilmesi için tıp fakültesi açılmasına öncülük etmiş ve mesleğiyle ilgili hizmetini önemseyen, dolayısıyla iddia edildiği gibi bir eyleme teşebbüs edeceğini kimsenin düşünmeyeceği biriydi. Ama işgal rejimi söz konusu kararnameye binaen katilleri yargılamadı. Bu da idam cezasını infazın bir başka yöntemidir. Yargı kararı olmadan idam cezasını infazın daha birçok yöntemi bulunmaktadır.
Geçtiğimiz perşembe sabahı da işgal güçleri Kalendiya mülteci kampına düzenledikleri baskında, Semir Aslan adında 41 yaşında bir Filistinlinin, oğlunun işgalci askerler tarafından alınmasına itiraz etmesi ve vermek istememesi üzerine işgalciler derhal onu, “oğluna sahip çıkma (!)” suçundan idama mahkum etti ve hemen orada doğrudan kalbini hedef alarak ateş etmek suretiyle infaz işlemini de anında gerçekleştirdiler.
Aksa İntifadası’nın başlangıcında, 30 Eylül 2000 tarihinde babasının arkasına sığınan 11 yaşındaki Muhammed Cemal Ed-Durre’yi, babasının tüm uyarılarına rağmen siyonistlerin keskin nişancıları kasten ve nişan alarak vahşice katletmişlerdi.
12 Ocak 2023 sabahı da bir babayı oğluna sahip çıkmaktan dolayı idama mahkum etti ve cezasını da anında infaz ettiler. Ama ne yazık ki “uluslararası toplum” henüz siyonist ırkçılığın nasıl bir şey olduğunu yeterince anlayabilmiş değil!