Siyonistler tarihi ve bugünü çarpıtırken biz elimizden geleni yapıyor muyuz?

Taha Kılınç, ABD seçimlerindeki Gazze tartışmalarından hareketle Müslümanların sorumluluklarına üzerine hatırlatmalarda bulunuyor.

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Boşluğun fotoğrafı

Boşluğun fotoğrafı Kamala Harris’in seçim kampanyasına destek vermek için geçtiğimiz hafta ABD’nin Michigan eyaletinde kürsüye çıkan Bill Clinton, özellikle Filistin meselesine dair yaptığı yorumlarla tepki çekti. Gündemin yoğunluğu arasında kaçıranlar için, Clinton’un bazı cümlelerini hatırlatalım:

“Michigan’-daki Genç Filistinlilerin ve Arap Amerikalıların niçin çok fazla insanın öldüğünü düşündüklerini anlayabiliyorum. Fakat ya o kibutzlardan birinde, Gazze’nin yanı başında yaşasaydınız… Üstelik orada yaşayanlar [Yahudi yerleşimciler], İsrail’deki topluluklar arasında Filistinlilere karşı en dost canlısı olanları ve iki devletli çözüme en yakın duranları… Ve Hamas, hepsini katletti.”

“Ben bu konuda gerçekten çok gayret gösterdim. Yâser Arafat, Batı Şeria’nın yüzde 96’sının Filistinlilere, yüzde 4’ünün de İsrail’e bırakılmasını öngören barış anlaşmasını kabul edeceği sözünü verdiğinde, bana yalan söyledi.”

“Hamas’ın Filistinliler için vatan diye bir meselesi yok. Hamas sadece İsraillileri öldürmek ve İsrail’i yaşanamaz bir yer haline getirmek istiyor. Filistinlilerin İsraillilerden önce o topraklarda var olduklarına dair iddialarını duydum. Oysa daha onların inançları bile mevcut değilken, Kral Davud zamanında, Yahudiler oradaydı.”

Clinton’ın her bir cümlesi, en yakından en uzağa, tarihin nasıl çarpıtılacağının açık örneklerini oluşturuyor. Aksâ Tufanı’ndan Kudüs’ün temellerinin atıldığı eski zamanlara kadar, yaptığı yorumların hepsinde baskın olan ton, Yahudilerin ürettiği ve dünyaya benimsettiği tarih algısından derin izler taşıyor.

Bu köşeyi düzenli takip edenler, -önemine binaen ve tekrara düşmek pahasına- şu hakikatin altını sürekli çizdiğimi mutlaka görmüştür:

İsrail, sadece Filistin halkının topraklarını işgal etmedi. Toprakla beraber kronolojiyi, sembolleri, tarihî olay ve şahsiyetleri, hadiselerin seyrini, mekânların hikâyelerini ve topyekûn coğrafî kodları da işgali altına aldı. Gazete manşetleriyle, kitap ve dergilerle, Hollywood filmleriyle, akademik tezlerle, siyasî nutuk ve sloganlarla, kendi tasarladıkları paralel evreni dünyaya yedirip yutturdular. Yahudilik, müstakil ve kadîm bir dindi mesela; İslâm’ın ana caddesinden sapan muharref bir yan sokak değildi. Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve diğerleri İslâm’ın değil Yahudiliğin dinî / siyasî önderleriydi. Beyt-i Makdis, bir İslâm mabedi değil, Yahudi tapınağıydı. İsrail’in bayrağı olarak belirlenen altı köşeli yıldız Yahudilere has bir semboldü, her ikisi de birer İslâm peygamberi olan Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın kullandığı mühür değildi…

Bu arka plan ışığında baktığımızda, Bill Clinton’ın, Siyonistlerin oltasına gelerek “Yahudiliği İslâm’dan daha önce gelmiş bir din” zannetmesi gayet doğal. Esas garip olan, söz konusu çarpıtma ve tahrifatın, Müslüman zihinlerde de kendisine geniş bir şekilde yer bulabilmesi. Bugün ne yazık ki birçok Müslümanın şuur dünyasında, İslâm tarihinin eksiksiz bir kronolojisi ve olay örgüsü yok. Söz gelimi, “Hz. İshak, Hz. İbrahim’in oğlu muydu, torunu muydu?” gibi son derece basit ve sıradan bir soruyu bile düşünmeden ve bir kaynağa başvurmadan cevaplayabilecek Müslüman sayısı zannettiğimizden çok daha az.

Mesele sadece şahsî bilgi eksikliğinden ibaret değil. Örneğin, Batılı ideolojilerin gölgesinde şekillenen eğitim ve kültür müfredatımız sebebiyle, daha anaokullarından itibaren ilk insanı adeta bir yamyam gibi iptidai bir canlı olarak kafamıza yerleştiriyoruz. Derken bu tüylü ve garip canlı, çeşitli deneme-yanılmalar yoluyla ateşi buluyor, tekerleği keşfediyor, avcılık yetisi gelişiyor vs. Oysa İslâm’ın öğretileri, ilk insanın -Hz. Âdem- her açıdan mütekâmil ve “yeryüzünün halifesi” olmaya layık kabiliyetlerle mücehhez biçimde dünyaya gönderildiğini va’z ediyor. “Bu iki zıt anlatı arasındaki boşluğu kapatabiliyor muyuz?” sorusunun cevabı ise hepimizce malum.

Gazze bağlamında şahit olduğumuz tartışmalar, -iddialarımızın aksine- dünyadaki serüvenimizin ana duraklarına ve şahsiyetimizi oluşturan parçalara dair bilgimizin ne kadar yetersiz ve yüzeysel olduğunu

ortaya çıkarmış bulunuyor. Her açıdan sımsıkı kavramadığımız konularda bilinçli, tutarlı ve kararlı adımlar da atamıyoruz haliyle.

Yorum Analiz Haberleri

Bahçeli teslim ol çağrısı yapmıyor, siyasete davet ediyor!
İmamoğlu Kahire'de "Türkiye'deki otoriterleşmeden" şikayetçi olmuş...
Alisher Ismanov’un  Özbekistan’a deport süreci durdurulsun!
Batılıların bizi mahkum ettiği düzen...
Filistin’de yapılanlar değilse, soykırım nedir?