Taha Kılınç / Yeni Şafak
Altalena Olayı
Filistinlilerin, atalarının yüzyıllardır yaşadığı topraklardan cebren sökülüp atıldığı, tehcir ve katliamlarla karşılaştığı o kritik 1948 yılı, aynı zamanda Siyonist Yahudilerin birbirleriyle de kıyasıya mücadele ettiği bir zaman dilimiydi. Söz konusu mücadelenin en keskin safhalarından biri, 22 Haziran günü Tel Aviv kıyılarında yaşandı:
Vladimir Zeev Jabotinsky’nin kurduğu Revizyonist Siyonizm akımı -Ürdün’ün de İsrail sınırları içine dâhil edilmesi gerektiğini savunuyorlardı-, David Ben- Gurion ve diğer Siyonist liderler tarafından temsil edilen ana akım Siyonizm’in rakibi, hatta düşmanı haline gelmişti. Revizyonistlerin kontrolündeki Yahudi paramiliter terör örgütü Irgun, 1948’de Filistin topraklarındaki bütün Siyonist silahlı örgütler bir araya toplanırken dışarıda kalmak için direniş gösterdi. Bu, kendi liderlik ettiği Hagana’nın çatısı altında İsrail’in resmî ordusunu oluşturma çabalarını sürdüren Ben-Gurion’un tolere edebileceği bir durum değildi. Süre giden çatışma, Irgun tarafından 1947’de satın alınan eski bir Amerikan gemisinin, 1948’in Mayısında Fransa’dan silah ve mühimmatla doldurularak Filistin’e sevk edilmesiyle somut biçimde açığa çıktı. Gemiye, Jabotinsky’nin Ukrayna’da gazetecilik yaptığı yıllarda kullandığı mahlas olan “Altalena” adını vermişlerdi. Irgun lideri -İsrail’in gelecekteki başbakanlarından- Menahem Begin, Filistin’de Araplara karşı katliamları son hızla sürdüren örgütüne ilave silah desteğinde bulunmak istiyordu. Bizzat Begin’in de 900 yolcusu arasında bulunduğu Altalena, 20 Haziran 1948 günü önce Tel Aviv’in kuzeyindeki bir noktaya yanaşmaya çalıştı. David Ben-Gurion, sahilde nöbet tutan Siyonist birliklere, Altalena’nın yükünü boşaltmasına hiçbir şekilde müsaade edilmemesi emrini vermişti. Bunun üzerine Begin gemiyi Tel Aviv’e yönlendirdi, ancak burada da Ben-Gurion’un adamları hazır bekliyordu. Irgun, teslim olma çağrısını reddedince, Ben-Gurion geminin bombalanmasını emretti. 22 Haziran günü, Altalena, sahilden açılan yoğun ateş sonucunda yanarak battı. Yolcuların çoğu saldırı başlamadan hemen önce gemiyi terk etmişti; ancak yine de 16 kişi alevler arasında can verdi.
Altalena saldırısında ölen Siyonistlerden biri, Jabotinsky’nin yakın adamlarından Abraham Stavsky idi. Stavsky, 16 Haziran 1933’te Tel Aviv sahilinde öldürülen Siyonist lider Haim Arlozorov’un katil zanlısıydı. Arlozorov, Yahudi Ajansı’nın yöneticilerinden biri olduğu için, kaybı Siyonist cepheyi zayıflatmıştı.
Yahudiler arasındaki gerilim bundan ibaret değildi. 30 Haziran 1924’te Siyonizm karşıtı görüşleri sebebiyle Kudüs’te öldürülen Hollandalı Yahudi yazar Jacob Israel de Haan’ın katili Avraham Tehomi de bir Hagana üyesiydi. 1952’de gerçek katilin kimliği resmen ifşa edilinceye kadar, de Haan’ı Arapların öldürdüğü zannediliyordu. De Haan’ın öldürülmesi, “Filistin’de modern dönemde işlenen ilk siyasî suikast” olarak biliniyor bugün.
Siyonist tarih yazımı, Altalena Olayı ve diğer iç çatışmaları ısrarla gözlerden kaçırma ve kenarda tutma eğilimindedir. Öne çıkarılan hususlar, Arap ve İslâm dünyası içindeki ayrışmalar ve bölünmelerdir. İlginç olan, Müslüman araştırmacı ve tarihçilerin de büyük oranda bu tuzağa düşmesi ve Filistin meselesinin yakın tarihini kaleme alırken Siyonistler arasındaki kavga, ayrışma ve düşmanlıktan neredeyse hiç bahsetmemesidir. Bu usul zaman içinde kanaat önderlerine, aktivistlere ve sıradan halka da sirayet etmiş, böylece Filistin’i anlatmak için ağzını açan herkes hemen sözü Müslümanların bölünmüşlüğüne ve İslâm dünyasının bir türlü birlik olamamasına getirmeye başlamıştır.
Tüm bu tespitler doğru olmakla birlikte, neticeye bir faydası yok. Müslümanların parçalanmışlığına dair dokunaklı tasvirlere artık doyduk. Hem psikolojik olarak toparlanmak hem de daha makul yol haritaları üretmeye odaklanabilmek amacıyla, spot ışıklarını Siyonist cephedeki düşmanlık ve çatışmalara daha fazla çevirmek durumundayız. Oradaki malzeme, burayı hiç aratmıyor zira. Ayrıca, işgalle mücadele noktasında, istifade edilebilecek epey zaaf noktası mevcut.
Altalena Olayı’nın 76’ncı yıldönümünde, bu önemli hakikati bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak istedim.