Ahmet Varol / Yeni Akit
31. yılında Oslo İlkeler Anlaşması
İsrail işgal rejimiyle FKÖ arasında Oslo İlkeler Anlaşması 13 Eylül 1993 tarihinde imzalandı. Bugün de bu anlaşmanın imzalanmasının 31. yıl dönümü. Biz de bu vesileyle bu hadiseyi günümüzde yaşanan hadiselerle irtibatlı olarak değerlendirmek istiyoruz.
Oslo İlkeler Anlaşması, 8 Aralık 1987’de patlak veren intifadanın karşısında ciddi şekilde zorlanmaya başlayan siyonist işgal rejiminin krizden çıkması için hazırlanan bir formül olmuştur. Bu formülün hazırlanmasında ve şekillendirilmesinde ise Arap dünyasındaki bazı işbirlikçi rejimlerin perde arkasından sürdürdükleri bağlantıların, bazı Avrupa ülkelerinin girişimlerinin ve özellikle de ABD yönetiminin müdahalelerinin önemli rolü olmuştur.
Anlaşmaya Filistin tarafı sıfatıyla imza atanlar da, intifada karşısında zorlanan siyonist işgal rejiminin karşı karşıya olduğu durumdan birtakım siyasi kazanımlar elde etme ve böylece Filistin toprakları üzerinde uluslararası alanda muhatap alınacak bir siyasi otoritenin oluşmasına öncülük etme iddiasındaydılar.
Ancak bu anlaşmayla en başta siyonist işgalin resmen tanınması yani “meşru!” kabul edilmesiyle FKÖ’nün anayasası niteliğindeki Filistin Milli Misakı’nın temel prensiplerine aykırı davranılmış oluyordu. Daha sonra zaten bu misak, uygulamada bir karşılığının olmaması sebebiyle tamamen ilga edildi.
Oslo İlkeler Anlaşması isminden de anlaşılacağı üzere uygulamaya dair formülleri değil bu formüllerin oluşturulmasında esas alınacak fikri ve siyasi temelleri belirleme amaçlıydı. Uygulamaya dair anlaşmaların şekillendirilmesi ve onaylanması ise bundan sonraki süreçte gerçekleşmiştir.
Bu anlaşmanın kritik yönlerinden biri de üzerinde ittifak sağlanmasında zorluk çekileceği düşünülen temel meselelerin örneğin Kudüs davasının nihai sürece bırakılması olmuştur. Böyle bir şeyin kabul edilmesi ise işgal rejiminin resmen tanınmasında olduğu gibi tamamen siyonist işgalcilerin lehine olmuştur.
Normalde birkaç yıllık bir süreç içinde bu meselelerin de müzakere edilip haklarında anlaşma sağlanması önerildiği halde aradan 31 yıl geçmesine rağmen nihai anlaşma sürecine hiç girilmemiş, dolayısıyla temel meselelerle ilgili müzakereler de hiç başlanmamıştır. Yani siyonist işgal rejimi Oslo İlkeler Anlaşması’nı, FKÖ’yü “sözde barış” ağının içine çekmek için bir olta olarak kullanmış ama Filistin meselesiyle ilgili en temel konuların masaya yatırılmasına hiç fırsat vermemiştir.
Siyonist işgal rejiminin söz konusu anlaşmanın imzalanmasından sonra geçen 31 yıllık süre içinde izlediği tutum asla barıştan yana olmadığını gözler önüne sermiştir. Çünkü siyonist işgalciler her şeyden önce Filistin toprakları üzerinde gayri meşru bir işgal sürdürüyor ve bunun için Filistin halkını zorlama amaçlı şiddete başvurulması gerektiğini düşünüyor. Şiddete başvurma yoluyla Filistinlilerin yurtlarını terk etmeye zorlamanın mümkün olacağı düşüncesi işgalci siyonistlerin bütün siyasi liderlerinin benimsediği bir düşüncedir. Aralarındaki fark sadece başvurulacak şiddet uygulamalarında kullanılacak yöntemlerle ilgilidir. Bundan dolayı söz konusu anlaşmanın üzerinden geçen süre içinde Filistin topraklarında hiçbir zaman “barış” hakim olamamıştır.
Diğer yandan işgalci siyonistler gerek ilkeler anlaşmasına ve gerekse pratiğe dönük anlaşmalara hiçbir zaman bağlı kalmadı. Çünkü imzalanan anlaşmaların uygulanmasının takibi konusunda herhangi bir güvence verilmemiştir. İşgalci siyonistlerin kendilerine güvenmenin ise mümkün olmadığını artık bütün insanlık çok açık ve net bir şekilde görüyor.
İşgalci siyonistler bugün sadece Gazze Şeridi’nde değil bütün Filistin topraklarında korkunç katliamlarını, saldırılarını, evlere baskınlarını, tutuklamalarını kısacası akla gelebilecek bütün zulüm uygulamalarını sürdürüyorlar. Üstelik düzenledikleri baskınlarında ve saldırılarında, daha önce imzalamış oldukları anlaşmaların tümünü ayaklar altına almış durumdadırlar ve bunlardan herhangi birinin herhangi bir maddesine riayet etme ihtiyacı duymuyorlar.