Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Kitaplar değişmeyecek mi?
İsrail, hastaneleri, okulları, camileri, parkları, yardım depolarını, sivil konvoyları bombalıyor.
En büyük hamisi ABD. Birleşik Devletler yönetimi, çok açık ve net, İsrail’e “yanındayız” diyor. İsrail’i, yeni nesil silahlarla donatıyor, maddi manevi destekliyor!
Fransa, İngiltere, Almanya hükümetleri de aynı şekilde…
Anlı şanlı Batı “demokrasileri” bebeklerin öldürüldüğü bir savaşın komuta kademesini oluşturuyorlar.
İki yüz yıldır, göklere çıkarmak için her bahaneyi fırsatı bildiğimiz Batı “medeniyeti”, kendine bebek cesetlerinden bir saray yapmaya çalışıyor.
Öykündüğümüz, benzemeye çalıştığımız, benzemeyeni adamdan saymadığımız, yok saydığımız, milleti kendisine benzetmek için tonla kanun çıkardığımız Batı “uygarlığı” bebek kanlarından oluşmuş bir havuzda keyif yapıyor.
***
Gözümüzün önünde, kanla, barutla ve gözyaşıyla bir tarih yazılıyor. Gözlerimizin önünde oluyor her şey.
Kitaplardan okumuyoruz bizzat “canlı yayında” izliyoruz.
Feryatları işitiyor, gözyaşlarını görüyoruz.
Peki bu durumda, bugün yaşanan katliamları, Batı “medeniyetinin” sergilediği bu vahşeti nasıl değerlendireceğiz?
Sadece Filistin de yaşanan katliamı değil. Irak’ın, Afganistan’ın işgalini; Suriye’nin parçalanmasını, Bosna’daki etnik temizliği, Hiroşima ve Nagazaki’yi, Ruanda’daki büyük katliamı, hasılı Batı’nın tüm işgallerini çocuklarımıza anlatacak mıyız?
Edward Said, birinci dünya savaşı sonunda dünyanın %85’inin Batılılar tarafından sömürgeleştirildiğini yazmıştı “Şarkiyatçılık”ta.
Fiziksel sömürgeleştirmeyi sonrasında zihinsel sömürgeleştirme izledi ve tüm dünya, hayallerine kadar sömürgeleşti.
Peki, Batı, bu ürpertici yüzüyle mektep kitaplarımıza ne zaman girecek?
Ne zaman, Batı’nın kirli çamaşırlarını ortaya serecek ve gerçek hüviyetini ortaya çıkaracak bir sömürgecilik tarihi dersimiz olacak?
Sömürgeciliğin tarihi bilinmeden, bugün dünyadaki eşitsizliklerin, geri kalmışlıkların, yıkılmışlıkların, yoksullukların, göçün, terörün, pisliğin, çürümenin temeli nasıl anlaşılır? İki yüzyıldan fazladır dünyanın iliğini kemiğini sömüren bir mekanizmanın, çalışma metotlarını çocuklarımıza öğretmeyecek miyiz?
Çeşme başında oynayan çocukları bile bombalayabilecek bir zihin yapısının mekteplerde kritiği yapılmayacak mı? Bunun barbarlık olduğu, bunu yapan insanların sahte nezaketlerine, kibar imajlarına, medeni edalarına inanılmaması gerektiği anlatılmayacak mı öğrencilere? İnsan haklarına saygı temeline yaslandığını söyleyen Batı’nın bugün dünyanın büyük kısmında temel insan haklarını tank paletleri ve füzeler altında ezdiği öğretilmeyecek mi?
Hala mı çocuklarımız sarhoş eden bir Batı rüyası dinleyerek yetişecekler? Hala mı çocuklarımız Londra’da tuvalet taşı olmayı isteyecek kadar ezik ve uşak ruhlu yetiştirilecek? Eğitim Bakanlığı bu son olaylardan sonra artık eski müfredatla devam edemez. Gözümüzün önünde Ağrı Dağı gibi duran bu barbarlığı herkes görmezden gelse bile eğitim bakanlığı görmezden gelemez.
En acil şey, dünyayı kana bulayan ve durdurulmazsa Terminatör gibi dünyanın sonunu getirebilecek olan bu virüsün, bu hastalıklı zihin durumunun bugünkü kuşaklara ve gelecektekilere çok iyi tanıtılmasıdır.
Batıyı topyekûn yok saymak değil bu. Onu duygulardan uzak bir rasyonellikle ele almak. Korkunç yanlarını ve işe yarar yanlarını özenle ayırmak ve anlamak. Bunların temelindeki düşünce yapılarını çözümlemek.
Mektep kitaplarımız, kesinlikle ve acilen yeniden yazılmalı! İsrail zulmü ve kanlı Batı konsensüsü -haklı olarak- siyaset kürsülerinden eleştiriliyorsa müfredat neden onu takip etmesin? Müfredattan eleştirmediğiniz müddetçe kürsülerden yaptığınız Batı barbarlığı eleştirisinin bir anlamı olabilir mi?