Siyonist siyasetin üç kuralı: Rüşvet, şantaj, katliam

Talha Kılınç, işgal rejiminin baskı ve rüşvetle kendi meşruiyetini dayatma siyasetinden hiçbir şekilde vazgeçmediğini ifade ediyor.

Talha Kılınç / Yeni Şafak

Papua Yeni Gine?

Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyan ülkeler kervanına Papua Yeni Gine de katıldı. Batı Kudüs’ün güney ucunda -şehrin epey dışında- bir yerleşkede hizmet vermeye başlayacak olan büyükelçiliğin açılışını, geçtiğimiz hafta Papua Yeni Gine Başbakanı James Marape ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu birlikte gerçekleştirdiler. Papua Yeni Gine; ABD, Guatemala, Honduras ve Kosova’dan sonra, diplomatik temsil misyonunu Kudüs’e naklederek, şehrin İsrail tarafından işgalini resmen tanıyan beşinci ülke oldu.

Papua Yeni Gine Başbakanı James Marape, açılış töreni sırasında hem neşeli hem de heyecanlıydı. “Bugün ülkem için bir dönüm noktası” diyen Marape, aldıkları kararın aslında dinî bir sebebinin bulunduğunu belirterek şöyle konuştu: “Kudüs’te büyükelçilik açmak, yaratıcı tek bir tanrı inancı etrafında paylaştığımız ortak mirasın bir gereğiydi. Birçok ülke Kudüs’te büyükelçiliğinin bulunmasını tercih etmiyor, ama biz vicdanî bir seçim yaptık. Burası, İsrail halkının ve milletinin evrensel başkentidir. Hristiyanlar olarak, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımadan, Tanrı’ya duyduğumuz saygıyı kemale erdirmemiz imkânsızdı.” Marape, daha sonra Netanyahu’ya dönerek şu cümleleri kurdu: “Siz, insanlığa mal olmuş ahlâkî değerlerin koruyucususunuz!”

Netanyahu da bu ölçüsüz övgülerin altında kalmamak için bazı cümleler kurmak durumunda kaldı elbette: “Dinî ve kültürel mirasımızın çoğu, buradan [Kudüs’ten] doğdu. Burası, değerlerimizin kökleştiği yer. Burası, peygamberlerimizin haber verdiği şehir…”

Kudüs’e 12 bin 600 kilometre mesafede bulunan Papua Yeni Gine, nüfusunun yüzde 95’i Hristiyanlardan oluşan bir ada ülkesi. İsrail’le Papua Yeni Gine arasında diplomatik ilişkiler 1978’de kurulmuş, ancak İsrail yönetimi Papua Yeni Gine’nin başkenti Port Moresby’ye elçilik açmak yerine, bütün münasebetleri Avustralya’daki büyükelçiliği üzerinden yürütmeyi tercih etmiş. İsrail basınına göre, Papua Yeni Gine hükümetinin Kudüs’ü resmen tanıma adımına rağmen, Netanyahu yönetiminin Port Moresby’de büyükelçilik açma planı bulunmuyor.

Olayla ilgili bir diğer ilginç detay da şu: Papua Yeni Gine’nin Kudüs’teki büyükelçiliğine ait bütün masraflar, ilk iki yıl boyunca İsrail hükümeti tarafından karşılanacak. İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, aynı sürecin Honduras ve Kosova için de işletildiğini hatırlatırken, Papua Yeni Gine’ye bilahare müstakil bir binanın ayarlanacağı belirtildi.

Dünya ülkelerinin kahir ekseriyeti İsrail’in 1967’de işgal ettiği Kudüs’te tek başına meşru hak sahibi olamayacağı yönünde bir politikaya sahipken, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın aldığı şahsî bir kararla, Amerikan yönetimi o zamana kadarki siyasetini tamamen değiştirerek, Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımıştı. Washington’ı takip eden ülkelerden Avustralya’da ise, hükümet değişimiyle birlikte geçtiğimiz yıl karardan dönülmüş, büyükelçilik yeniden Tel Aviv’e transfer edilmişti. Papua Yeni Gine’den sonra Sierra Leone, Paraguay ve Fiji’nin de “Kudüs’e taşınacağız” şeklinde nabız yokladığı konuşuluyor.

Peki, -Filistin Kurtuluş Örgütü yetkililerinden Vâsıl Ebû Yûsuf’un ifadesiyle- “dünya haritasında ancak mikroskopla görülebilecek” olan tüm bu ülkelerin İsrail’in Kudüs işgalini tanımakta yarışmasının arkasında ne var? Papua Yeni Gine için İsrail medyasının önde gelen organlarından Arutz-14 kanalının verdiği şu detay oldukça aydınlatıcı: Uzun süredir Papua Yeni Gine’ye çok farklı sahalarda yardım ve destek yağıyor. İsrailli tarım, tıp ve yardım kuruluşları, 9 milyonluk ülkeyi kuşatmış durumdalar. Haliyle James Marape’nin “dinî” duygularının siyasete tahvil edileceği mümbit bir atmosfer çoktan oluşmuş.

Büyükelçiliklerin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması sürecinde yaşananlar, Filistin topraklarının Araplarla Yahudiler arasında taksimini öngören 29 Kasım 1947 tarihli meşhur BM kararının arka planında şahit olunanlara çok benziyor:

33 ülkenin “kabul”,

13 ülkenin “ret” oyu verdiği tasarı için 10 ülke de çekimser kalmıştı. Kabul oyu verenler arasında Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Peru, Haiti, Guatemala, Ekvador, Nikaragua, Panama, Paraguay, Filipinler, Uruguay gibi Ortadoğu’ya her açıdan uzak ülkeler vardı. Bunlardan kimi tehdit edilmiş, kiminin temsilcisi rüşvete boğulmuş, kimi de yatırımlardan ve kredilerden mahrum kalacağı konusunda “kibarca” uyarılmıştı.

Aradan neredeyse 100 yıl geçtikten sonra, uluslararası sistemde hâlâ aynı yöntemlerin yürürlükte olması hem öğretici hem de düşündürücü…

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?