Filistin'deki Siyonist İsrail işgali üzerinden safların ayrışması kaçınılmaz. Filistin'in bir ülke ve halk olarak Siyonist İsrail tarafından gasp edilmesine karşı yükseltilen her türlü itiraz Batı'da gayrı meşru addediliyor. Buna mukabil aynı Batı Siyonist ırkçılık ve saldırganlığı her türlüsüyle mazur, hatta meşru görüyor.
Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı ve işlenen cinayetler üzerine BM nezdinde hazırlanan rapor Batı'nın bu fasit daireden çıkmasının mümkün olmadığının yeni bir göstergesidir. Şaşırtıcı mıdır? Hayır! Çünkü gerek AB gerekse ABD açısından İsrail, İslam dünyasına karşı konumlandırılmış askeri ve siyasi bir ileri karakoldur. Bu karakol, kendi varlığı kadar kendisini oraya konuşlandıran ve orada tutan Batı'nın menfaatlerini müdafaa ve muhafaza etmekle mükelleftir. Filistin'deki işgal Siyonist nitelikli olduğu kadar Avrupalı ve Amerikalıdır da aynı zamanda.
BM'nin raporunda kullanılan dil, raporu inşa eden mantık ve hedef Siyonist işgalin dokunulmazlığı üzerine kurulmuş. Hukuki, diplomatik veya uluslar arası yasalara yapılan atıflar bu çirkin mantık ve hedefi gizlemeye kifayet etmiyor. Rapor sadece Siyonist ablukayla Gazze de milyonu aşkın insanın açlık ve işkenceye mahkum edilmesini meşru görmekle kalmıyor. Bu zulmü kırmaya dönük insani çabaların da benzeri vahşiliklere maruz kaldığı durumda, bu saldırganlık fiilleri için "özür" dahi gerekli görülmüyor. Eğer lütfedilirse "üzüntülerin bildirilmesi" yeterli sayılıyor.
BM raporu belli ki İsrail'in haklılığını tescil etmeye dönük. Peki, suçlu kim? Tabi ki Filistinliler! Ve Filistinlilerin mücadelesini haklı görenler de suçlu muamelesi görüyorlar. Baksanıza Mavi Marmara seferini organize eden İHH, insani yardım kuruluşu değil de en şiddetlisinden silahlı saldırıyı çoktan hak eden "şaibeli" bir kurummuş meğer! Yine AK Parti Hükümeti de, ambargoyu delmeye çalışırken ölüm, yaralanma ve kaçırılmayla karşılaşan vatandaşlarının haklarını talep etmekle yanlış tarafta durmakla suçlanıyor.
BM raporu İsrail'in gücünü ve meşruiyetini meşrulaştıran bir belge gibi duruyorsa da orta ve uzun vadede kazın ayağının hiç de öyle olmadığı gayet net olarak ortaya çıkacak. Raporun sızmasıyla birlikte vakit kaybetmeksizin AK Parti Hükümeti adına Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun İsrail'le ilişkilere dair açıkladığı "yol haritası" sadece Siyonist İsrail'in değil, hami ve işbirlikçilerinin de fena halde canını sıkmış görünüyor.
CHP adına konuyu değerlendiren Faruk Loğoğlu yaptırım kararların Türkiye-İsrail ilişkilerine etkisinin "sembolik ve psikolojik" olmakla sınırlı kalmayacağından endişe ediyor. Oysa, Türkiye'deki toplumsal talepler ve siyasi gelişmeler İsrail'le ilişkilere dair yaşanan zilletin daha fazla sürdürülemeyeceğini gösteriyor. İlaveten, Mısır başta olmak üzere Ortadoğu'daki işbirlikçi diktatörlerin birer birer çökmesiyle siyasi ve askeri dengelerin İsrail'in aleyhine gelişmesi hızlanacaktır.
Türkiye'de İsrail adına taşeronluk yapmakla maruf askeri ve siyasi cuntacıların bir kısmı mahkeme kapılarında, hapishane köşelerinde veya firarda. Mısır, Tunus, Libya, Suriye gibi ülkelerde yaşananlar İsrail'in ve AB-ABD hattının lehine değil aleyhine işliyor. AB'nin birçok ülkesinde yaşanan ekonomik darboğazın, AB'nin Ortadoğu politikalarında İsrail'in lehine olacak yansımalarını zayıflatması muhtemel. Irak ve Afganistan’da ortaya çıkan savaş maliyetleriyle birlikte bankacılık ve borsa sektöründe yaşanan sarsıntı ABD'nin üzerinde dolaşan kara bulutların giderek artacağını gösteriyor. İsrail'in kendi içerisinde yaşanan siyasi, iktisadi ve askeri-diplomatik krizleri de bu tabloya eklemek gerek.
Türkiye-İsrail ilişkileri başlangıcından bugüne normal değildi. Türkiye, bir devlet politikası olarak, Batı ittifakı içerisinde yer almanın gereği olarak Filistin'in İsrail tarafından işgalini meşru bir hak olarak kabul etti. Hatta Siyonist işgal devleti ile stratejik işbirliği yaptı. Ancak İsrail ile ortak paydaları çoğaltma ve Filistin direnişine sırtını dönme yanlışı devam edemez, etmemeli!
BM raporuna gösterilen tepki Türkiye-İsrail ilişkilerini sahte ve mide bulandırıcı bahar havasından çıkaracak mahiyettedir. Türkiye ve Ortadoğu halkları bu tepkinin ciddi, kararlı ve giderek artan bir kararlılıkla yükselmesini bekliyor. Bu beklentilerin hayata geçmesi çeşitli zorluklar ihtiva etse de aşılamaz değildir. Mavi Marmara baskını dönüm noktasıydı. Şimdi BM raporu sonrasında ortaya çıkan tablo ise yeni bir kırılma noktasıdır. Allah’ın izniyle İsrail'in ve hamilerinin daha çok kaybettiğini görmemiz için biraz sabır yeterli olacak!