Ben Caspit'in al-Monitor'de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Netanyahu'ya yakın siyasi çevrelerin iç tartışmalarında ve kayıt dışı brifinglerinde bu yöndeki endişe ve öneriler giderek daha fazla dile getiriliyor. Bu senaryoya göre İsrail yakında kendisini Ankara'dan Şam'a ve oradan da Kahire'ye uzanan bir eksenle karşı karşıya bulabilir. Bu koalisyonun baş aktörü Türkiye, uygulayıcıları ise Türkiye'nin desteklediği yeni Suriye hükümeti ve çeşitli milis güçler olarak görülüyor.
Mısır, İslamcıların önderliğindeki yeni Suriye hükümeti konusunda pek hevesli olmasa da, bir yandan İsrail ve Türkiye, diğer yandan İsrail ve Mısır arasında Gazze ile ilgili gerginlikler Kahire ve Şam'ı yakınlaştırabilir. Böylece İsrail kendisini bir anda güney sınırında düşman bir Mısır ve kuzeydoğu sınırında Türkiye bağlantılı düşman bir oluşumla karşı karşıya bulabilir. Yeni düşmanların ortaya çıkması bölgedeki güç dengesini İsrail'in aleyhine değiştirecektir.
Mısır İsrail'e karşı mı?
İsrail'in 45 yıldır barış içinde olduğu Mısır'ın da, bu koalisyona dahil olma ihtimali, ister gerçek ister hayali olsun, bu endişelerin özellikle ilgi çekici bir yönüdür. Son aylarda Mısır'ın İsrail sınırında alışılmadık bir askeri yığınak yaptığı ve hedefinin de İsrail olduğu yönünde çeşitli haberler dolaşıyor.
Geçtiğimiz Eylül ayında Mısır, Sina'da canlı ateş tatbikatı gerçekleştirdi. Kahire, yarımadadaki askerlerinin İsrail'le değil İslamcı aşırılık yanlılarıyla mücadele için orada olduğu konusunda ısrar etse de, İsrail'deki bazı kesimler tedirgin olmaya devam ediyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, görevinden ayrılmadan bir hafta önce İsrail'in Kanal 14 televizyonuna verdiği mülakatta Mısır'ın askeri kapasitesini “son derece endişe verici” olarak nitelendirdi. Halevi, “Mısır, gelişmiş savaş sistemleri, savaş uçakları, denizaltılar, savaş gemileri ve modern tankların yanı sıra çok sayıda piyade birliğiyle donatılmış devasa bir orduya sahip” dedi.
İsrail'in Birleşmiş Milletler elçisi Danny Danon ise 30 Ocak'ta bir radyo röportajında Mısır'ın neden “askeri teçhizat için yüz milyonlarca dolar” harcandığını sorgularken, “Bu durum alarm zillerini çaldırmalı. Biz dersimizi aldık. Mısır'ı yakından izlemeli ve her senaryoya hazırlıklı olmalıyız” dedi.
Bu iddiaları kamuoyu önünde ilk dile getiren kişi, İsrail'in ABD'ye yeni atanan büyükelçisi Yechiel Leiter oldu. Leiter Ocak ayı sonunda Amerikalı Yahudi liderlere verdiği demeçte, “İnşa edilen üsler var ve bunlar sadece saldırı operasyonları ve saldırı silahları için kullanılabilir, bu açık bir ihlaldir. Uzun zamandır bu konu bir kenara itildi ama devam ediyor. Bu konuyu çok yakında ve kesin bir şekilde masaya yatıracağız.” dedi.
Leiter'in sözleri kısa sürede internetten silinmiş olsa da, Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder'in geçen ay Kahire'ye giderek Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi'yi liderliğinden ötürü övmesine yol açmıştı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz Mart ayı başında konuya ilk kez değinerek tarihi barış anlaşmasını övdü ve Mısır'ın hala Arap dünyasının en büyük ve en güçlü ülkesi olduğunu belirterek, “Barış anlaşmasının ihlal edilmesine izin vermeyeceğiz. Bu konuyla ilgileniyoruz ama anlaşma yürürlükte.” açıklamasını yaptı.
Mısır'ın sözde saldırı planlarına ilişkin imalar çoğunlukla siyasetçiler ve siyasi atamalar tarafından dile getiriliyor. Üst düzey askeri ve istihbarat yetkililerinin çoğu Mısır ile savaş endişesi taşımıyor. İsminin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor'a konuşan eski bir üst düzey İsrailli askeri yetkili, “Pireyi deve yapıyorlar. Bazı ihlaller olduğu doğru ve şu anda Sina'da olması gerekenden daha fazla Mısır ordusu var ama bu İsrail'i tehdit etmekten çok uzak ve düzeltilebilir düzeyde” dedi.
Yabancı basında çıkan haberlere göre, İsrail, Mısır'ın Sina Yarımadası'na 1979 İsrail-Mısır barış anlaşması uyarınca izin verilenden çok daha fazla asker konuşlandırdığını kabul etti, ancak Mısır'ın son yıllarda islamcı güçlere karşı İsrail'in desteği ve katılımıyla yürüttüğü operasyonlar ışığında bu hamleleri onayladı.
Suriye'deki son gelişmeler de İsrail'in endişelerini artıran unsurlardan bir tanesi. İsrail, Ahmed Şara liderliğindeki yeni Suriye hükümetini cihatçı örgütlerin bir vekili olarak gördüğünü belirtti. Geçtiğimiz hafta Katz, Sharaa'yı “sivil halka karşı korkunç eylemler gerçekleştiren El Kaide ekolünden bir cihatçı terörist” olarak nitelendirirken, Dışişleri Bakanı Gideon Saar Pazar günü geçici Şam hükümetini “saf kötülük” olarak tanımladı.
Türkiye tehdidi
İsrail özellikle Şara'nın, bölgesel nüfuz için ciddi bir rakip olarak gördüğü Türkiye ile yakın ilişkilerinden endişe ediyor. İsminin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor'a konuşan üst düzey bir İsrailli diplomatik kaynak, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şara'yı açıkça desteklediğini söyleyerek, Şara'nın geçmişte El Kaide ve diğer İslamcı gruplarla ilişkisine atıfta bulunarak, “Colani'nin hangi ideolojiyle Orta Doğu'nun hayatına girdiğini, Suriye rejimini devirmeyi başarana kadar neler yaptığını ve kimin kollarında büyüdüğünü biliyoruz” dedi.
Kaynak ayrıca, “Bunu Suriye'nin kıyı bölgesindeki Alevi azınlığa yönelik son katliamlara ve Dürzilerle yaşanan şiddetli çatışmalara bağlarsak, artık İran ekseninin değil, İsrail'in yanı başında hızla cihatçı bir devlete dönüşebilecek, Türkiye ve ortaklarının vekili olan değişken ve hassas bir durumla karşılaşırız.” diye ekledi.
Bu değerlendirmeler İsrail'in Suriye'deki silah depolarına yönelik devam eden saldırılarını ve Suriye'nin Hermon Dağı zirvesi de dahil olmak üzere Suriye'nin güneyindeki stratejik bölgelerde konuşlanmaya devam etmesini açıklıyor. Salı sabahı İsrail Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları Suriye'nin güneyindeki birçok bölgeye saldırarak Esad rejimi tarafından stoklanan radarları, silahları ve mühimmatı imha etti.
İsminin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor'a konuşan üst düzey bir İsrailli askeri yetkili, “Gelecekte bize karşı kullanılabilecek her şeyi yok ediyoruz. Gazze ve Lübnan'da ödediğimiz bedellerden sonra sınırlarımızda yeni tehditlerin oluşmasına izin vermemiz için hiçbir neden yok.” dedi.
İsrail'de “Sünni direniş ekseni” endişesi henüz embriyonik aşamada. Bu tehdit henüz gün yüzüne çıkmış değil ve çoğu uzman ne Türkiye ne de Mısır'ın İsrail'le savaş halinde olmaması nedeniyle böyle bir tehdidin ortaya çıkma ihtimalinin düşük olduğu konusunda hemfikir.
Öte yandan Netanyahu, Hamas tarafından 7 Ekim'de gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu'nu önleyemediği için çok büyük baskı altında. Bu sebeple gündemi yeni bir tehdit ile meşgul etmek zorunda.
Bir öcüye olan ihtiyacı somut bir tehdide dönüştürebilecek mi göreceğiz.