Siyonist rejimde hakim olan kaosun sebepleri neler?

Brooklyn College’de siyasal tarih dersleri veren Louis Fishman, işgal rejiminde yaşanan gelişmeleri "hukuk yoluyla darbe” olarak tanımlıyor.

Ferda Balancar & Louis Fishman / Serbestiyet

“İsrail’de yapılmakta olan hukuk yoluyla darbe”

Kendisini “20 yılı aşkın süre boyunca çeşitli zamanlarda Türkiye’de ikamet etmiş bir İsrail vatandaşı” olarak tanıtan ve halen ABD’de Brooklyn College’de siyasal tarih dersleri veren Louis Fishman, Türkiye ve İsrail üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. Fishman ile İsrail’de son dönemde ciddi bir toplumsal kutuplaşmaya neden olan “yargı reformu” yasa tasarısı konusundaki gelişmeleri konuştuk. Fishman’a göre tasarı parlamentodan geçse de geçmese de İsrail’i çok zor günler bekliyor.

İsrail’de gündemde olan yasa tasarısını hükümet yanlıları “yargı reformu”, muhalefet çevreleri ise “hukuk devletine darbe” olarak değerlendiriliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Ben buna “hukuk yoluyla darbe” diyorum. Bu yasa değişikliği geçerse parlamento nezdinde “kuvvetler birliği” gerçekleşmiş olacak. Bir başka deyişle, yargı gücü parlamentoya bağlı hale gelecek. İsrail’de parlamentonun gücünü denetleyen kurum, Yüksek Mahkeme. Örneğin, parlamentodan insan haklarına aykırı bir yasal düzenleme geçerse buna engel olabilecek tek güç, Yüksek Mahkeme’dir. İsrail’in kuruluşundan bu yana genel olarak, Yüksek Mahkeme, hükümetin aldığı kararları destekleyen bir kurum olmuştur. Sağcılar daha çok da aşırı sağcılar tarafından yıllardır “solcu” olmakla suçlansa da Yüksek Mahkeme tarihsel olarak sistemle uyumlu bir profil çizdi. Ancak elbette bunun istisnaları oldu.

Ne gibi istisnalar?

Mesela Arap partilerinden bazıları parlamento kararıyla kapatılmak istendiğinde, Yüksek Mahkeme hukuken doğru olmadığı gerekçesiyle bu kararları iptal etti. Öte yandan Yüksek Mahkeme, hükümetin icraatları için de bir tür denetleme işlevi görüyor. Mesela halen başbakanlık görevini yürüten Benjamin Netanyahu için açılmış birkaç tane yolsuzluk davası var. Deniliyor ki, “Başbakan olduğu sürece Netanyahu’nun dokunulmazlığı olması gerekir ve bu davalar başbakan olduğu sürece bekletilmelidir.” Aynı zamanda koalisyon ortağı olan dinci partilerden Şas’ın lideri de daha önce yolsuzluktan iki yıl hapis yattı. Şimdi kendisi İçişleri Bakanı olmak istiyor. Ancak Yüksek Mahkeme bunu da reddediyor.

Aslında 1995’e kadar Yüksek Mahkeme bu kadar güçlü değildi. 1995’te yüksek yargıç Aharon Barak’ın öncülük ettiği bir yasa değişikliği ile Yüksek Mahkeme bugünkü gücüne ulaşmış oldu. Yüksek Mahkeme’nin gücüne karşı olanlar ise 1995 öncesine yani parlamentonun yargının üstünde olduğu döneme dönmek istiyor. İsrail parlamentosu 120 üyeden oluşuyor. Bu yasa tasarısı geçerse, salt çoğunluk ile yani 61 oyla hükümet her türlü kararı alabilecek. Bunun da İsrail demokrasisinin sonunu getireceği söyleniyor ki bence de doğru.

Yargı reformu denilen bu düzenleme karşısında pozisyon alan tarafları sağ-sol olarak değerlendirmek de doğru değil. Örneğin, bazı dinci gruplar da parlamentonun bu kadar güçlenmesinden rahatsızlar ya da merkez sağda yer alan bazı gruplar ve partiler de parlamentonun Yüksek Mahkeme’yi bu kadar zayıf düşürmesini istemiyorlar. İşte bu yüzden her hafta sonu yapılan protestolara yüz binlerce kişi katılıyor. Bence Netanyahu, yasa tasarısını parlamentodan geçiremeyecek. Parlamentoda 120 sandalyeden sadece 64’ünün desteğine sahip olan bir hükümetin böylesine yoğun protestolar karşısında bu yasayı geçirmesi kolay olmayacak.

Yasa tasarısının parlamentodan geçip geçmeyeceği ne zaman belli olacak?

Türkçede Hamursuz Bayramı olarak bilinen Pesah Bayramı’na, yani 5 Nisan’a kadar belli olur.

Cumhurbaşkanı Herzog arabulucu olmak istiyor. Başarılı olabilir mi?

Herzog’un başarılı olması çok zor çünkü yasa tasarısı bir şekilde geçmezse bu durum Netanyahu hükümetinde ciddi bir kriz yaratır. Kriz olursa da yeniden seçim olacak ve sonuç çok farklı olmayacak. Bu nedenle kimse yeniden seçim olsun istemiyor. İşte bu yüzden de içinde bulunulan krize İsrail tarihinin en büyük krizi deniyor.

Yani bu yasa tasarısı geçse de geçmese de İsrail ciddi bir krizin eşiğinde, deyim yerindeyse bir dönüm noktasında. Öyle mi?

Kesinlikle…

Peki, ABD’nin krize müdahale etme olasılığı var mı? Yasa tasarısına muhalefet edenlerin bir kısmı tasarının geçmemesi için Biden yönetiminin İsrail’e müdahale etmesini istiyor. Bu, mümkün mü?

Evet, ilginçtir, İsrail tarihinde ilk kez böyle bir şey yaşanıyor. Böyle bir şeyi bugüne kadar ne sol ne de sağ yapmıştı. Ancak bu kez İsrail kamuoyunda böyle güçlü bir eğilim var. Eğer tasarı geçerse ABD ile İsrail arasında büyük bir kriz çıkacak.

Neden ABD, İsrail’in iç politikasındaki bir gelişmeye böyle sert bir tepki göstersin ki? Sonuçta ABD yönetimi, Netanyahu hükümetiyle anlaşmanın yollarını aramayacak mı?

İsrail, tarihinin en istikrarsız dönemine yuvarlanırken ABD’nin buna kayıtsız kalması düşünülemez. Bakın, Çin’in arabuluculuğu ile İran ve Suudi Arabistan arasında ciddi bir yumuşama söz konusu. Bu, İsrail’in istikrarsızlık nedeniyle zayıf görünmesiyle ilişkili bir sorun. ABD bunu istemez elbette. Eğer bu yasa tasarısı muhalif kesimler tarafından sessizlikle karşılansa elbette ABD’nin umurunda olmazdı ancak durum böyle olmadığı için ABD de endişeli. Öte yandan ABD’deki Yahudilerin büyük çoğunluğu da İsrail’deki demokrasinin geleceğinden endişeli. ABD’deki Yahudi kurumları da bu nedenle Biden yönetimine bu konuda aktif olması için baskı yapıyor.

Peki, Biden’ın tutumu ne?

Aslında Biden bugüne kadar suskun kaldı. Ancak son gelişmeler, ABD yönetimini aktif tavır almaya zorluyor. Tepkiler arttıkça, protestolara yüz binlerce kişi katıldıkça ABD yönetimi İsail’in geleceğinden endişe ediyor. Bu süreçte ABD yönetimi bir şekilde hamle yapacak gibi geliyor bana…

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"