İhsan Aktaş/Yeni Şafak
İsrail devleti 100. yılını görebilecek mi?
Son yıllarda İsrail-Hamas çatışması, İsrail’in dünyadaki durumunu gözler önüne serdiği gibi, İsrail içerisinde de önemli tartışmalara zemin hazırlamıştır. 1948 yılında Filistin topraklarını işgal eden İsrail devleti, adım adım Filistinlilerin günlük yaşamını zorlaştıran politikalar uygulamıştır. Bu süreç tutuklamalar, öldürmeler, hapse atmalar, sürülmeler ve Filistinlilerin evlerini gasp etmeler şeklinde devam eden kesintisiz bir zulümle sürmüştür.
İsrail’in, Filistin’e yaptığı zulümler her zaman dünya gündeminde olmamıştır. Kudüs’e yapılan saldırılar ve toplu ölümler zaman zaman gündeme gelse de medya ve yönetim tekelini elinde bulunduran İsrail, bu süreçleri unutturmayı başarmıştır. Ancak son Hamas saldırısıyla başlayan İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan politikası, tüm dünyada yankı bulmuş ve insanlık değerlerinin zayıfladığı bir dönemde vicdan ve adalet duygusunun yeniden sorgulanmasına sebep olmuştur. İnsanlık için bir taraf olma, haysiyet ve onur sahibi olma, Filistin’i desteklemekle eş anlamlı hale gelmiştir.
Altı yıl boyunca İsrail’in Başbakanlık Ulusal Ekonomi Konseyine başkanlık yapan ve Netanyahu’nun yakın çevresindeki isimler arasında yer alan Profesör Eugene Kandel ve rejimin önde gelen teknokratlarından olan Ron Tzur, İsrail’in akıbetine dair bir dizi tahminde bulundu. Devlet görevinde bulunmuş ve önemli fonksiyonlar üstlenmiş bu iki isim, “İsrail 100. yılını görecek mi?” sorusunu ele almışlardır. Bu soruyu temellendirirken, bir yandan İsrail-Filistin çatışmasına diğer yandan İsrail’in içindeki bölünmüşlüklere dikkati çekmişlerdir. Bu makale, İsrail’in sadece Hamas’la değil, aynı zamanda iç çatışmalarla da mücadele ettiğini göstermektedir.
Kandel ve Tzur tarafından hazırlanan ‘vizyon’ belgesinde, “Bugünkü siyasi yapılanmanın olağan senaryosuna göre İsrail’in önümüzdeki on yıllarda egemen bir Yahudi devleti olarak var olamaması büyük bir olasılık” ifadelerine yer veriliyor.
Geçen yıl hayata geçen yargı reformu paketinin ardından Aksa Tufanı operasyonuyla beraber idarenin sistem, yönetim ve işleyişinde tam bir başarısızlık tablosunun ortaya çıktığını kaydeden İsrailli akademisyenler “Bu yerel bir çöküş ya da sadece tek bir kademeyi etkileyen bir durum değil, mutlak bir çöküş” ifadelerini kullanıyorlar.
Köklü bir değişim için ‘harekete geçme’ çağrısı yapan akademisyenler, “Bugünkü İsrail siyasi rejiminde, iç savaşı sona erdirme imkânı yok,” yorumunda bulunuyorlar. Yazarlar, “Yaşanan korkunç felaket ve bunun yansıttığı işlevsel çöküşten sonra, aynı çerçevede hareket etmek ve daha iyi sonuçlar beklemek artık mümkün değil” diye de ekliyorlar.
Ünlü bir düşünür, İsrail’in bugünkü durumunu 1930’lu yılların Almanya’sına benzetmiştir. Almanya’nın nasıl Hitler yönetimine geçtiği ve dünyanın en büyük soykırımını gerçekleştirdiğini hatırlatarak, İsrail’in de benzer bir Nazi psikolojisi ile hareket ettiği ifade etmiştir.
Tüm bu olaylar yaşanırken İsrail, Hamas’a karşı herhangi bir stratejik başarı elde edememiştir. Esir kurtaramadığı gibi, savaşta belirgin bir başarısı da yoktur. İsrail’in bu başarısızlıkları, devlet olma duygusundan uzaklaşarak daha agresif, hukuksuz ve soykırımcı bir kimliğe bürünmesine neden olmuştur. Uluslararası Adalet Divanı ve Ceza Mahkemesi’nin tutumları karşısında İsrail giderek daha fazla dengesini kaybetmektedir.
Bugün, ABD Başkanı, İngiltere Başbakanı, Almanya Başbakanı ve Avrupa devletlerinin tamamı ağır bir siyonizm kuşatması altındadır. Orta Çağ’da Papalık ve Engizisyon nasıl Hristiyanları kuşatma altına aldıysa, bugün de siyonist Yahudiler tüm dünyayı kuşatma altına almıştır. Ne bir devlet ne bir millet ne de bir kuruluş özgürdür. İsrail’in insanlık, adalet, hukuk, vicdan ve insani değerler adına yaptığı her şey, kendi geleceğini de tehlikeye atmıştır.
İsrail’in geleceği üzerine düşünen ve bu konuda yazılar yazan düşünürlerin fikirlerine katılıyoruz: İsrail, bir devlet olarak 100. yılını göremeyecek. Ancak bir terör devleti olarak varlığını sürdürebilir.