Ersin Çelik/Yeni Şafak
Çıplak ellerimiz ve İsrail!
26 Mayıs gecesi önümüze bir görüntü düştü. İsrail, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı depolarının bulunduğu bölgede çadırlarda yaşayan yerinden edilmiş Filistinlileri savaş uçaklarıyla bombaladı. Alev alan çadırlarda onlarca kişi yanarak can verdi.
Evleri yerle bir edilmiş, aileleri parçalanmış, binlerce bombardımandan kaçarak hayatta kalabilmiş, defalarca yerinden olmuş, güya güvenli bölge olduğu söylenen Refah’ta BM depolarının yakınında kendilerini güvende hissetmeye çalışan Gazzeliler yaşadı bu vahşeti.
Tam da Uluslararası Adalet Divanı yeni bir tedbir kararı açıklamış, İsrail’in Refah’a yönelik saldırılarını derhal durdurmasını “emir” buyurmuştu. Lakin İsrail, Lahey’e yanıtını daha ağır bir katliamla, yeni soykırım delillerini mahkeme heyetinin gözlerinin içine sokarak verdi ve dünyanın tamamına meydan okumaya devam etti. İsrail soykırımı sürdüreceğini, hiçbir kuralın onu bağlamayacağını, hiçbir oluşumun onu engellemeye yetmeyeceğini kardeşlerimizi yakarak ilan etti.
İsrail’in sekiz aydır yerlerinden edilen ve açlıkla, susuzlukla, ağır hastalıklarla mücadele eden insanları sığındıkları çadırlarda hedef alarak katletmesi, savaşı sosyolojik olarak Gazze’nin dışına taşıdığının ve tüm dünyayı karşısına aldığının ilanıdır aslında. Aynı zamanda, ‘uluslararası hukuk’ mekanizmasının bir yaptırım gücünün kalmadığının da çaresizliği olarak kayıtlara geçti dünkü saldırı. Dünyaya ve devletlere diplomatik nizam vermek, barış sağlamak, haksızlıkları bitirmek gibi temel vazifeleri olan BM’ye de bir kez daha İsrail karşısında diz çökertilmiş oldu. Avrupa Birliği’nin ise esamisi bile okunmuyor.
Peki, ne olacak? Uluslararası Ceza Mahkemesi yok hükmünde. Birleşmiş Milletler yok hükmünde. Barış görüşmeleri yok hükmünde. Diplomatik yaptırımlar yok hükmünde. Ticari kısıtlamalar halkların tepkisiyle hayata geçti lakin İsrail’e geri adım attıracak boyutta olmadı. Amerika’da ve Avrupa’da “İsrail nefretine” dönüşen tepkiler soykırımı durdurmaya yetmedi. Bu arada İsrail, hamisi ve silah tedarikçisi Amerika’yı da yok sayıyor artık. Ne demişti başkatil Netanyahu? “ABD’nin desteği olmazsa Refah’a tek başımıza gireriz.” Nitekim öyle de oldu. İsrail, Refah’a alevler saçarak girdi.
İsrail, Yahudilerin yeryüzünün en bozguncu kavmi olduklarını yaşatarak gösterirken bizler ne yapacağız? Artık şunu cesaretle kabul edelim ve açıkça konuşalım: İsrail’i dünyaya yaptığı kötülükle yüzleştirecek sert kararlar vermek gerekiyor. Merhum Necmettin Erbakan’ın “İsrail’in ancak güçten anlar” uyarısına kulak asmak gibi mesela. Anlaşılıyor ki mevcut güç dengesinde İsrail’i durduracak bir devlet yok. Ya da durdurma cesareti gösterilemiyor.
Mesele sadece silahlar değil... İsrail birçok ülke ve milleti, silahsız olarak kuşatmış durumda. Büründüğü dokunulmazlık ve eleştirilmezlik zırhı da en güçlü silahı zaten. Siyonizm’in radikal bir terör örgütü olduğu apaçık ortadayken, Gazze’deki soykırımı dile getirmek “Yahudi karşıtlığı” olarak kabul ediliyor hala. Bu nedenledir ki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu kararını ancak Hamas liderlerini de yargılayarak verebildi. Devletler, kurumlar ve küresel sistem, İsrail’in önlerine ördüğü korku duvarlarını aşamadığı müddetçe de Gazze’deki soykırım devam edecek. Hatta gün gelecek İsrail soykırıma karşı çıkanları, yaptırım uygulayanları da cezalandıracak. Bedeller ödetecek.
Görünen tablo dünyanın geri kalan kısmı için, bizler için çok vahim. Önceki gece Refah bombalanırken, Filistin İnisiyatifi olarak evlerinde duramayan insanları Saraçhane Parkı’na davet ettik. Sabaha karşı saat 02.00‘de sıcak yataklarını terk edip gelen 300-500 insanın gözlerinden aynı öfke saçılıyordu ve dillerde ‘İsrail’i çıplak ellerle durduralım’ talepleri vardı. Öylesine bir duygudan söz etmiyorum. Anlık da değildi. Bir avuç insan, tam bir duygudaşlıkla oradaydı. Bu aşamaya gelindi artık. Açıkça ifade edeyim; Gazze’yi her dakika katleden İsrail’e olan öfke tüm dünyada ve ülkemizde Yahudi karşıtlığına dönüşüyor. Bu öfke selinin nerede, nasıl patlayacağını kestirmek ise mümkün değil. Devletlerin, orduların, liderlerin, diplomatik kaidelerin 8 aylık sonuç vermeyen çabalarının ötesine geçecek bir dalga geliyor.
Bir yanda Refah’ta Gazzeli bebekleri diri diri yaktıktan sonra gülerek poz veren İsrail askerleri, bir yanda İsrail ordusunda silahaltına giren ve Gazze soykırımına katılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Siyonistlerin varlığı… Bir yanda Telegram gruplarında “Bir kilogram Gazzeli bebeği, 1 kilogram tavuk etiyle takas edebilirsiniz” paylaşımları yapan İsrail vatandaşları, bir yanda hâlâ İsrail’e toz kondurmayanlar ve soykırımı kınamaktan kaçınanlar…
Sesli düşünelim: Bu manzara karşısında ne yapsın insanlar? Dünyanın geri kalanı, İsrail’den, Siyonizm teröründen beri olanları nasıl bir yola başvursunlar?