Ali İhsan Karahasanoğlu / Yeni Akit
Mavi Marmara davasında bir ilk yaşanmıştı..
Dünya tarihinde ilk defa..
İsrailli komutanlar sanık sandalyesine oturtulmuştu..
Kimin haddine, İsrailli komutanları, sanık sandalyesine oturtmak?
Bu “İmkansız” denebilecek cesareti, Türkiye göstermişti..
Tabii ki bu cesaretin gösterilmesinde..
Davanın hukuki altyapısını hazırlayan, İHH’lı hukukçuların büyük rolü vardı..
Ama sonuçta, savcı davayı açmasaydı..
İddianameyi hazırlamasaydı..
İtiraz üzerine itirazlarla..
Olay iddianame boyutuna gelmeden..
Kapanabilirdi..
Bu tespiti yaptıktan sonra..
Gelelim, o cesaretin “mahkumiyetle taçlandırılamayacak” olmasına.
“Anlaşma varmış, TBMM’de kabul edilen kanun varmış.”
Bunlar boş gerekçeler..
Ne anlaşması, ne kanunu?
Nerede görülmüş, cinayet davasının, ülkeler arasında anlaşma ile düşürülmesi?
Nerde görülmüş, cinayet failinin, yasama meclisinde kabul edilen bir anlaşma kanunu çerçevesinde, düşürülmesi gerektiğine karar verilmesi.. (TBMM’nin af yetkisi vardır ama.. Af konusu ayrıdır. Özel şartları vardır.)
Cinayet suçunun cezası, mahkemede verilir.
Devletler arasındaki anlaşma ile, suç ortadan kalkmaz..
Kaldırılamaz..
Aksini düşünürseniz..
Veli, Ali’yi öldürür..
Veli siyasi iktidarın veya komşu devletin has adamı ise..
Devlet, komşu devletle anlaşma yapar..
“1 milyon ödeyince dava düşer” der..
Sonra da mahkeme, davayı düşürür..
Nerde görülmüş böyle hukuk devleti?
Nerde görülmüş böyle bir hukuk?
•
Hani sık sık söyleniyor ya..
“Yasama, yargı, yürütme erkleri, birbirinden bağımsız olmalı” diye..
İşte en somut örneği burada..
Yürütme, ülkeyi yönetebilir..
Eyvallah..
Ama, yürütme organı, suçları ortadan kaldıramaz.. Suçluların yargılanmasını önleyecek emir veremez.
Yasama, kanun çıkarabilir..
Doğrudur, kanun çıkarma kapsamında, yasama organının af yetkisi de vardır.
Ama, af niteliğindeki kanunu, nitelikli çoğunlukla kabul etmesi gerekirken, salt çoğunluk ile kabul etmişse, o kanun uygulanamaz..
Kuvvetler ayrılığının üçüncü erki olan yargı, önüne gelen dosyalarda, mahkumiyet kararı da verebilir, beraat kararı da..
Ama, “Yürütme anlaşmış, yasama da kanun çıkartmış, artık ben yargılama yapamam” diyemez..
•
Dün son duruşması yapılan Mavi Marmara davasında, savcı bey talepte bulunmuş:
“Türkiye ve İsrail arasında imzalanan anlaşma ile sanıkların yargılanmasından feragat edilmiştir. Yargı yetkisinden feragat edilmesi yargılama engelidir. Yargılama engeli olan bir davada hiçbir şey yapılamaz. Bundan sonra usûl işlemi yapılamaz. Davanın devam etmesi için yasal dayanak kalmamıştır.”
Bu savcımıza sorsak, şehitlerin tamamının aileleri, mahkemeye dilekçe verip, “Biz davamızdan feragat ediyoruz” deseydi..
“Feragat vardır. Dava devam edemez” der miydiniz?
Diyemezdiniz..
Ortada şikayete tabi bir suç yok ki, feragat ile ortadan kaldırılsın..
Şahısların feragatinin işe yaramadığı bir davada..
Devlete ne oluyor ki..
Feragatte bulunabilsin?..
Kaldı ki..
Bazı önemsiz suçlarda, mağdurun şikayetinden feragat etmesi diye bir hak, kanunda düzenlenmiş ama..
Savcımız bulabilirse, bulsun söylesin: “Devletin yargılama yetkisinden feragati” diye bir ifade, hangi kanunda var?
Anayasa’da, böyle bir feragate atıf var mı?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, “Devletin feragati” diye bir madde var mı?
“Var” diyen, göstersin..
Biz de susalım..
Ama böyle bir ifade yok ise..
Ki yok..
Hiç kimse de, kanunda olmayan ifadeleri de, felsefe kitaplarından alıp, mahkeme kararına koymasın!
•
Dün akşam saatlerinde, mahkemenin “Davanın düşürülmesine” şeklindeki kararı geldi.
Açtım, Türk Ceza Kanunu’nun “davanın düşürülmesi” ile ilgili düzenlemesine baktım.
Kanun “davanın düşürülmesi” kararının hangi hallerde verilebileceğini somut başlıklar halinde göstermiş:
“1) Failin ölümü, 2) Af, 3) Dava zamanaşımı, 4) Şikayete tabi suçlarda vazgeçme, 5) Uzlaşma mümkün olan suçlarda uzlaşma, 6) Ön ödemenin mümkün olduğu suçlarda ön ödeme..”
Bunun dışında, “devletin yargılama yetkisinden feragat” diye bir başlık yok..
Kanundaki “davanın düşmesi” ihtimallerini, Mavi Marmara davasına uygularsak:
Mavi Marmara’da, faillerin tümü öldü mü?
Hayır..
Genel veya özel af mı çıktı?
Hayır..
(İsrail ile anlaşmanın bir nevi af olduğunu ileri sürenler için, affın ancak nitelikli çoğunlukta oyla kanunlaşabileceğini hatırlatalım.)
Dava zamanaşımına mı uğradı?
Hayır.. Daha 25 yıllık süresi var.
Suç şikayete tabi de, vazgeçme mi var?
Hayır.
Uzlaşma mümkün olan bir suç mu? Taraflar uzlaştılar mı?
Hayır. Suç uzlaşma kapsamında, basit bir yaralama, basit bir hakaret suçu değil.. Taraflar istese bile, uzlaşamazlar..
Ön ödemelik bir suç mu?
Hayır..
O zaman, nereden çıktı, bu “düşme kararı?”
•
Mahkeme ne karar verirse versin..
Başlatılan yargısal süreç, devam edecek..
İstinaf, Yargıtay derken..
Bunlarla da bitmez..
Anayasa Mahkemesi’ne gidecek..
Ordan da netice çıkmaz ise, AİHM’e gidecek..
İsrailli komutanlar sevinmesinler..
Önemli olan, bu davayı açtırabilmekti..
O başarıldı..
Bu davadan kurtulmaları için tek ihtimal var..
Düşme sebeplerini saydık ya..
İlk sırada belirttik ya.. “Failin ölmesi” diye..
Bence bu davadan, ancak ölürlerse kurtulabilirler..
Tabii ahiretteki yargılamayı, gözardı edersek!