Filistin topraklarına yönelik askeri operasyonlardan barışçı gösterilere yapılan müdahalelere kadar, her aşamada Filistinlilere karşı “orantısız” güç kullanmakla eleştirilen işgal güçlerinin, son aylarda “yargısız infazları” da başlıca bir yöntem olarak benimsediği dikkati çekiyor.
“Yargısız infazlar” siyasi iradeyle bağlantılı
Herhangi bir tehdit teşkil etmediği durumlarda dahi ateşli silahla hedef alındığı, kadın ve çocuk ayrımı yapılmadığı, yerde hareketsiz yatan yaralı Filistinlilere tekrar ateş edildiği, bazı durumlarda da eylemcinin kolaylıkla yakalanması mümkünken doğrudan hedef alınıp katledildiği görülüyor.
İşgal güçlerinin “sahadaki” saldırıları, İsrail İç Güvenlik Bakanı Gilad Erdan’ın “Her terörist, gerçekleştirmek üzere olduğu saldırıdan sağ kurtulamayacağını bilmelidir” ve Kudüs Polis Müdürü Moşe Edri’nin “Bir Yahudiyi bıçaklayan ve masum bir insana zarar veren herkes öldürülmeyi hak etmiştir” sözlerinde ifadesini bulduğu şekilde, fiili bir saldırı olmasa dahi "niyet okuyarak" ateşli silah kullanmakta beis görmeyen bir yaklaşımın benimsendiğini gösteriyor.
Siyasi düzeydeki eğilimle bağlantılı olan bu uygulamalarıyla, "sadece bir şahsın diğerleri için ölümcül tehdit teşkil etmesi halinde silah kullanılmasına izin veren" yasal mevzuatın dışına çıkan İsrail güvenlik güçleri, tam bir hukuki muafiyet içinde hareket ediyor ve herhangi bir yaptırıma maruz bırakılmıyor.
İlk seçenek “öldürmek için ateş açma”
Hukuki süreçleri tamamen devre dışı bırakan bu uygulamanın tehlikelerini sık sık gündeme getiren İsrailli insan hakları kuruluşu B’Tselem, “Öldürmek için ateş etme” uygulamasının İsrail polisi için ilk seçenek haline geldiği, bu seçeneğin zanlının herhangi bir tehdit oluşturmadığı haller de dahil her durum ve koşulda geçerli hale geldiğini, bu anlayış doğrultusunda İsrail askerleri, polisleri ve silahlı sivillerin de yargıç, jüri ve infazcıya dönüştüğünü belirtiyor.
Uluslararası toplum gereken tepki göstermiyor
Öte yandan Batı ülklerinin, İsrail’in işgal altındaki topraklarda yürüttüğü yerleşim faaliyetlerine, somut yaptırımlar halinde tezahür etmese de resmi beyanlar düzeyinde tepki göstermesine karşın, bazı istisnalar dışında “yargısız infazlar” konusunda aynı açık ve kararlı tavrı göstermediği dikkati çekiyor. Bu durum, İsrail güvenlik güçlerinin bu saldırılarının gerekçesinin temin ettiği geniş manevra alanı ve muafiyet zemininde gerçekleşiyor olmasıyla bağlantılı görülüyor.
Bununla beraber Birleşmiş Milletler'in işgal altındaki Filistin topraklarında İnsan Hakları Özel Raportörü Makarim Wibisono ile Hukuk Dışı, Keyfi ve Yargısız İnfazlar Özel Raportörü Christof Heyns, 16 Aralık’ta yaptıkları ortak açıklamada, bölgede devam eden İsrail terörünün son derece endişe verici olduğunu belirterek, İsrail’in, Filistinlilere yönelik aşırı güç kullanmaya devam ettiğini ve bu vakaların bazılarının, “yargısız infaz” sayılabileceği kaydetmişti.
Batı’dan en güçlü tepki, daha sonra iki ülke arasında siyasi krize yol açacak şekilde İsveç’ten gelmişti. İsveç Dışişleri Bakanı Margot Elisabeth Wallstorm, meclis oturumunda yaptığı konuşmada İsrail’i “yargısız infazla” suçlamıştı.
“Teslim olmaktan başka seçeneğiniz yok”
İsrail’in yargısız infazlarını AA’ya değerlendiren Filistinli güvenlik uzmanlarından Zekeriya Kak, eylemcileri, buna teşebbüs edenleri ya da teşebbüs ettiği söylenenleri katlederek İsrail’in Filistinlilere “korku” ve “yıldırma” mesajı vermek istediği görüşünde.
Kak, "Onlarca yıldır devam eden bir çatışmanın ortasındayız ve bunun çözümü sadece askeri yöntemlerle olamaz, aynı zamanda siyasi bir çözümü içermelidir. Siyasi bir çözüm olmadan tansiyon bazen düşüp bazen artacaktır ancak asla son bulmayacaktır” ifadelerini kullandı.
Kak şöyle devam etti: “İsrail sokak ortasındaki infazlarlarla başarılı olsa bile bu mevzuyu kapattıkları anlamına gelmez, sadece ikinci raunda kadar biraz zaman kazanırlar. İsrail'in politikalarının değişeceğini de sanmıyorum çünkü 1948'den bu yana izledikleri siyaset bu. O günden bu yana Filistinliler arasında korku yaratmaya çalışarak onlara ‘Size yardım edecek kimse yok. Teslim olmaktan başka seçeneğiniz yok’ mesajını veriyorlar. İsrail Filistin topraklarında işgalcidir ve politikaları da meşru bir devlete değil bir işgalciye yakışır şekildedir. Bugün sokak ortasında kadın ve çocuklar da dahil Filistinlilere yönelik işledikleri infazları bu çerçevede değerlendirmek lazım.”
İsrail bölgedeki kaostan yararlanmaya çalışıyor
Uluslararası toplumun, işlenen suçlara kayıtsızlığının bölgede devam eden kaosla bağlantılı olduğunu savunan Kak, “Kimse Filistinlilere dikkat kesilecek durumda değil. İsrail bu durumdan da yararlanmaya çalışıyor. Şimdi Filistinlilere yönelik ihlallerini arttırabilecekleri bir uluslararası ortam var” ifadelerini kullandı.
“Ne milli ne uluslararası hukuk onları bağlar”
Filistinli siyaset bilimci ve yazar Mehdi Abdulhadi ise İsrail’in Haaretz gazetesi yazarlarından Gideon Levy’nin, "İsraillilerin kendilerini seçilmiş insanlar olarak gördüğünü" belirttiği yazısına atıfla, “Bu, İsraillilerin her türlü hukukun üstünde oldukları anlamına geliyor. Ne milli, ne uluslararası hukuk onları bağlar. Ne de ahlaki değerler onlar için geçerli olabilir. Çünkü kendilerini seçilmiş, üstün insanlar olarak görüyorlar” dedi.
İsrail’in, sahadaki Filistin gerçeğini inkar ettiğini, son olarak mevcut İsrail hükümetinin her türlü Filistin direnişini yok etmek, ezip geçmek için ırkçı yasaları kullandığını söyleyen Abdulhadi, “Şimdi insanların vicdanının bu durumun sonsuza kadar devam edemeyeceğinin farkına varmasının zamanıdır. Uluslararası açık ve net bir baskı olmadan İsraillilerin bu ‘öldürme yetkileri’ ellerinden alınamayacak ve çok yakında yeni bir Gazze saldırısına tanık olacağız” ifadelerini kullandı.
“İsrail'in sokakta Filistinlilere yönelik işlediği infazlarla bir mesaj vermeye çalıştığını düşünmüyorum” diyen Abdulhadi, şöyle devam etti:
"İsrail'i bugün yönetenler aşırı sağcı Yahudi yerleşimcilerdir. Knesset'teki 120 milletvekilinden 29'u işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen illegal yerleşim yerlerinden gelme. Bunlardan 12'si İsrail hükümetinde yer alıyor. Netanyahu'nun bu milletvekillerine mektup yazarak Mescid-i Aksa'ya yönelik askeri ihlallerin devam edeceği garantisi verdiğini biliyoruz. Bugün İsrail'de bulunan sistem gelmiş geçmiş en ırkçı rejimdir. İsrail hükümetinin bu radikal yapısı siyasetine de yansımaktadır. Filistinlilerin sokakta vurularak öldürülmesi de bununla bağlantılıdır.”
"Bugün mücadeleyi Filistin gençliği yönetiyor. Bu bir uyanıştır”
Abdulhadi, sözlerini şöyle tamamladı:
"Filistin meselesinin omurgası Arap aleminde yatmaktadır. Maalesef bugün bölgede yaşanan kanlı olaylara yönelen uluslararası toplum Filistin meselesini bu yeni şekillenmenin dışında tutmaktadır. Bugün mücadeleyi Filistin gençliği yönetiyor. Bu bir uyanıştır."
AA