Neve Gordon / Al Jazeera
İsrail Gazze'de canlı kalkan kullanımını yeni bir boyuta taşıdı
Savaşta canlı kalkan kullanımı yeni bir olgu değildir. Ordular yüzyıllardır sivilleri canlı kalkan olarak kendilerine hizmet etmeye zorluyor. Ancak bu uzun ve şüpheli geçmişe rağmen İsrail, Gazze'de savaş tarihinde eşi benzeri görülmemiş yeni bir kalkan kullanma biçimini hayata geçirmeyi başardı.
Bu uygulama ilk olarak Al Jazeera tarafından ortaya çıkarıldı ancak daha sonra Haaretz, İsrail askerlerinin Filistinli sivilleri nasıl kaçırdığını, onlara askeri üniformalar giydirdiğini, vücutlarına kameralar taktığını ve İsrail askerlerine kalkan olmaları için onları yeraltı tünellerine ve binalara gönderdiğini anlatan bir haber yayınladı.
“Onları ayırt etmek çok zor. Genellikle İsrail ordusu üniforması giyiyorlar, çoğu 20'li yaşlarda ve her zaman çeşitli rütbelerden İsrail askerleriyle birlikteler” diyor Haaretz makalesi. Ancak daha yakından baktığınızda, “çoğunun ordu botu değil, spor ayakkabı giydiğini görüyorsunuz. Elleri arkadan kelepçeli ve yüzleri korku dolu.”
İsrail askerleri geçmişte robotları, tasmalarında kamera bulunan eğitimli köpekleri ve Filistinli sivilleri kalkan olarak kullandı. Ancak kalkan olarak kullanılan Filistinliler her zaman sivil kıyafetler giyiyor ve böylece sivil oldukları anlaşılabiliyordu. İsrail ordusu Filistinli sivillere askeri kıyafetler giydirerek ve onları tünellere göndererek aslında insan kalkanının mantığını da değiştirmiştir.
Aslında canlı kalkan uygulaması tarihsel olarak askeri bir hedefi koruyan kişinin savunmasız bir sivil (ya da savaş esiri) olduğunun kabul edilmesine dayanmaktadır. Bu, karşı tarafı hedefe saldırmaktan caydırmayı amaçlamaktadır çünkü canlı insan kalkanının savunmasızlığı görünüşte ölümcül şiddet kullanımı üzerinde ahlaki kısıtlamalar getirmektedir. Canlı kalkanın sözde etkinliğinin ve caydırıcılığın işe yarama şansının anahtarı tam da savunmasızlığın tanınmasıdır.
İsrail ordusu Filistinli sivillere İsrail askeri üniforması giydirerek ve onları savaşçı olarak göstererek savunmasızlıklarını kasıtlı olarak gizlemektedir. Filistinli savaşçıları İsrail askerlerine saldırmaktan caydırmak için değil, ateşlerini üzerlerine çekmek ve böylece yerlerini belli ederek İsrail birliklerinin karşı saldırıya geçip savaşçıları öldürmelerine olanak sağlamak için onları kalkan olarak kullanıyor. Asker elbisesi giydirilmiş bu canlı kalkanlar tünellere gönderildikleri anda savunmasız siviller olmaktan çıkıp yem haline dönüşüyorlar.
İsrail ordusunun Filistinli sivillere "harcanabilir" muamelesi yapması, onlarca yıldır maruz kaldıkları ırkçı sömürgeci yönetim biçimi göz önüne alındığında pek de şaşırtıcı olmayabilir. Bu köklü ırkçılık, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Gazze Şeridi'nde “masum sivil olmadığını” açıkça iddia etmesinin yanı sıra İsrail'in Yahudi halkı arasında, öldürülen on binlerce Filistinli sivile karşı hakim olan kayıtsızlığı da açıklıyor.
Gerçekten de İsrailliler, siyasi liderleri defalarca Gazze'yi “silme”, “dümdüz etme” ve “Dresden'e çevirme” çağrısında bulunduğunda şok olmadılar. Gazze'deki tüm sivil yapıların ve alanların yüzde 60'ının zarar görmesini ve yıkılmasını ya desteklediler ya da buna kayıtsız kaldılar.
Bu bağlamda, Filistinli sivillere askeri kıyafetler giydirmek ve onları tünellere göndermek, çoğu İsrailli askerin -ve İsrail kamuoyunun geniş kesimlerinin- gözünde bir ayrıntıdan fazlası olarak algılanmayacaktır. Bununla birlikte, bu yeni insan kalkanı biçimi, ırkçılığın savaş alanında nasıl uygulandığına da önemli bir ışık tutuyor.
Ordunun, Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın “insansı hayvanlarla savaşıyoruz” şeklindeki ırkçı açıklamalarını benimsediğini ve operasyonel hale getirdiğini ortaya koyarak, İsrail askerlerinin Filistinlilerle yem ya da av olarak nasıl ilişki kurduğunu gözler önüne seriyor. Yakalamak ya da öldürmek istedikleri hayvanları cezbetmek için çiğ et kullanan avcılar gibi, İsrail askerleri de Filistinli sivilleri, avcının avını cezbetme işlevi olan çıplak etlermiş gibi kullanıyor.
Irkçılık İsrail'in uluslararası hukuku hiçe saymasına da yol açıyor. Filistinli sivilleri -gençler ve yaşlılar da dahil olmak üzere- rastgele gözaltına alarak ve askerlerin önünde yürümeye zorlamadan önce askeri kıyafetler giydirerek, İsrail birlikleri sadece canlı kalkan kullanımına karşı yasal hükmü ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda hainlikle ilgilenen ve savaşan tarafların “saldırılarda bulunurken veya askeri operasyonları korumak, desteklemek, korumak veya engellemek için karşı tarafların askeri üniformalarını” kullanmasını yasaklayan hükmü de ihlal ediyor. Tek bir eylemde iki savaş suçu.
Ancak korkunç gerçek şu ki, İsrail'in bu yeni insan kalkanı uygulamasına ya da uluslararası hukukun başka herhangi bir ihlaline ilişkin ne kadar kanıt ortaya çıkarsa çıksın, bunun sahadaki eylemleri değiştirme olasılığı çok düşük.
Antony Anghie'den Noura Erekat'a kadar pek çok hukukçunun işaret ettiği gibi sömürgeci ırkçılık sadece İsrail'in eylemlerini değil, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) adalet dağıtma biçimi de dahil olmak üzere uluslararası hukuk düzenini de etkilediğinden, uluslararası hukukun Filistin halkını koruyacağı ve adalet getireceği umudu tarihsel olarak yersizdir. Bu ırkçılığa dair bir fikir edinmek için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin web sitesine göz atarak kimleri suçlamaya istekli olduğunu görmek yeterli.
Al Jazeera'da yayınlanan bu görüş yazısı Mepa News tarafındanTürkçeleştirilmiştir.