İsrailli yetkililer çok ilginç. Bir taraftan insanlara yukarıdan bakıyorlar ve her türlü hakareti işliyorlar.
Öbür taraftan da dikkate değer bulunmak ve muhatap alınmak için çırpınıyorlar, adeta akla karayı seçiyorlar. Yerli yersiz tanışma ve buluşma münasebetleri tesis etmenin peşinde koşuyorlar. Neredeyse sürtünmek için tesadüfler üretiyorlar. Cinsel taciz örneğindeki gibi buna da ‘siyasi taciz’ denebilir. Sözgelimi, Muhammed Hatemi İran cumhurbaşkanı iken Roma’da bir buluşma sırasında İran asıllı bir Yahudi olan dönemin Cumhurbaşkanı Moşe Katsav (Beyrut Kasabı Şaron’un lakabı kasaptı, onun da soyadı Farsça kasap anlamına geliyor) dar bir mekanda Hatemi’yi sıkıştırmış ve onu ayak üstü birkaç kelam etmeye zorlamıştı. Bu, rahatsız edici bir halet-i ruhiye olsa gerek. Benzeri münasebetler ABD’de Ezher Şeyhi ile Şimon Peres arasında teati edildi ve yaşandı ve yapmacık ve kurmaca tesadüflerle bir araya geldiler. Kimi Yahudiler Beşşar Esad’ın Sedat gibi davranarak İsrail’e sürpriz bir ziyarette bulunarak barışın psikolojik zeminini hazırlamasını arzu ederler. Evimiz İsrail Partisi Başkanı Lieberman çokları tarafından istiskale alınır ve İsrail’e gelen ziyaretçiler bile kendisinden köşe bucak kaçarlar. Yüz vermezler. Hatta Sarkozy, Bibi’nin ondan kurtulması gerektiğini tavsiye etmişti. Türkiye ile de çıngar çıkaran ekip arasında yer alıyor. Mübarek’in onca yıllık iktidarında İsrail’e gelmemesine ve İsrail’i bir hiç yerine koymasına çok alınmış ve ‘İsrail’e gelmezse cehenneme kadar yolu var’ demiştir. Aynı fikirde olanlara göre, Knesset’e gitmeyenlerin akıbeti de tamu ve cehennem olmalıdır. İlginçtir, hem bir taraftan kendi ifadeleriyle yalakalık derecesinde alttan alırlar hem de öbür taraftan tehdit dilini kullanmaktan da çekinmezler. Mübarek’ten ziyaret isteği gibi Beşşar Esad’dan da barış dilenciliğinde bulunurlar ve bunun hasıl olmaması halinde de Lieberman Esad’ın hem savaşı hem de tahtını tacını yani koltuğunu kaybedeceğini ifade etmiştir.
•
Ayalon da şefi gibidir. Alçak kürsü veya sandalye skandalından sonra özür dilemiş ve ardından da bu özrünü geçersiz kılan açıklamalarda bulunmuştur. Şimdi bu tavırdan hangisine inanacaksınız? Hangisi bağlayıcı? Kabine de öyledir. Ben-Elizer Türkiye’den vazgeçilemeyeceğini söylerken Lieberman sahte bir gururla Türkiye’nin arabuluculuğuna razı olmayacaklarını ifade etmiştir. Anlaşılan İsrailli liderler adamakıllı bir psikolojik tedaviye muhtaçlar. Tabii ki, tedaviye cevap verirlerse. Psikolojileri çok normal değil. Münih’te kazara görüşmeler noktasında bir başarısız, bir de başarılı iki deneme yaşandı. Almanya’da 46’ncısı gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’na katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u alçak koltuğa oturtarak aşağılama girişiminde bulunan İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’a tepki gösterdi. Ortam oluşturma ve ortak kare içinde görünme çabasına prim vermedi. Münih’te gerçekleştirilen “Ortadoğu’da Güvenlik ve İstikrar” panelinde, Davutoğlu’nun Ayalon’la birlikte görünmemesi için organizasyon heyeti, Türkiye’nin isteği doğrultusunda yeni düzenleme yaptı. Genelde tek oturum şeklinde gerçekleştirilen panel bu kez iki oturum halinde yapıldı. Ayalon tokalaşma konusunda Davutoğlu’na niyet ve hamle etmiş, ama kısmet Türki Faysal’a imiş. Suudi Arabistan eski İstihbarat Şefi Türki Faysal’a da laf atmış ve Filistinlilere beş kuruş yardım etmediğini ileri sürmüştür. Türki Faysal ise birkaç yıl içinde Filistinlilere 500 milyon dolar yardım yaptıklarını dile getirmiş ve dokundurmalarına karşılık vermiştir. Cevabı fırsat bilen Ayalon, Faysal ile aynı kareye girmek istemiş ve onu tokalaşmaya davet etmiştir.
•
Böylece kimi gazetecilere göre Suudi Arabistan’ın ‘derin abisi’ Türki Faysal’ın elini kapmayı başarmıştır. Ayalon ‘İkimizden birisi diğerinin yanına gitsin ve tokalaşsın’ deyince Türki Faysal ‘Sen yanıma gel’ demiştir. Yüz yüze geldiklerinde yine Ayalon söylediklerinden dolayı özür dilemiş ve buna mukabele eden Türki Faysal da ‘Senin bana yönelik özrünü de Türk Büyükelçisi Ahmet Oğuz Çelikkol’a yönelik özrünü de kabul ediyorum’ demiştir. Faysal bu kazara ve onun ötesinde zorlama fotoğraf karesine rağmen kendisinin İsrail karşısındaki konumunun sabit olduğunu ve bir tokalaşma ile değişmeyeceğini beyan etmiştir. İsrail böyle üstten bakarken alçak düşen görüntüler vermek yerine gerçekten de 2002 Arap Planını kabul ederek; toprak karşılığı nihai barışa evet dese onun için daha onurlu olmaz mı? İsrail büyüklenirken kendisini küçük düşürdüğünün farkında mı?
VAKİT