Siyasi Rakiplerini ‘Hain’ Olarak Nitelemenin Dayanılmaz Hafifliği

Yazısında iktidar cenahının siyasi rakiplerine yönelik son zamanlarda yoğunlaştırdığı ‘hain’ retoriğini değerlendiren Taha Akyol, hukuki sonuçları bağlamında bunun doğuracağı sonuçlara dikkat çekiyor.

Taha Akyol’un Karar’da yayımlanan “Hain Kavramının Hukuk Karşılığı?” başlıklı yazısının (27 Mart 2019) konuyla alakalı kısmı şöyle:

İki tarafta da birilerine “hain” demek yaygın bir coşkuydu; hukuk yine akıllara gelmezdi.

Artık düşünmeliyiz; coşkular yaratan kavramların hukuk karşılığı nedir?

Fişleme listeleri

İktidar yanlısı medyada bir istihbarat listesi yayımlandı. CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin aday listelerindeki bazı isimler “PKK ile bağlantılı adaylar” olarak sunuldu.

Mazlum-Der bunu kınadı. Akraba ve arkadaşlarının bazı hareketleri yüzünden bu isimlerin fişlendiğini, bunun “suçların şahsiliği” ilkesine aykırı olduğunu belirtti.

28 Şubat döneminde de “irticacı şirketler” gibi listeler basına verilmiş, gazetelerde “irticacı profesörler” diye isimler yayımlanmıştı.

Siyasi tercihimize göre birini doğru, öbürünü yanlış bulabiliriz ama “devlet”dediğimiz büyük ve yüksek kurum, böyle ‘adamına göre’ davranabilir mi?

Ben soruna “hukuk devleti” açısından bakmak istiyorum.

28 Şubat’a yönettiğim eleştirilerden biri de buydu; YÖK’ü “Yüksek Öğretim Komiserliği” olarak nitelemiştim.

‘Lekelenmeme hakkı’

Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “masumiyet karinesi”dir: Hakkında soruşturma yürütülen bir kişi peşinen suçlu sayılamaz. Hatta Anayasa Mahkemesi’ne göre, hakkında soruşturma yürütülen bir kişiyi kamu otoriteleri “şüpheli” sıfatının ötesinde suçlamalarla kamuoyuna takdim edemez:

“Mahkeme kararlarında, resmi yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azamî dikkat edilmesi gerekir.” (B.No: 2013/500)

Bu anlamda ‘lekelenmeme hakkı, masumiyet karinesinden daha geniştir.

Ama bırakın “azami dikkat”i, biz Büyükada gibi davalarda siyaseten neler söyledik, ama beratla sonuçlandı!

Şimdi seçimlerde rakip partileri yıpratmak için “hainler…” diye listeler yayımlanıyor; değil mahkeme kararı, soruşturma bile olmadan…

Bakın, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ne diyordu:

“Lekelenmeme ilkesi olmasaydı, ‘şu terör örgütüne iltisaklı, şu fiili yaptı, şu suçu işledi’ diye, şahsi husumetlerle, farklı saiklerle haksız isnatlara vatandaşlarımız muhatap kalacaktı… Amacımız suçla ve suçlulukla mücadele ederken, asla ve asla masum vatandaşları incitmemektir.” (7 Kasım 2018)

Sayın Bakan, “Lekelenmeme Hakkı Çalıştayı”ndaki bu konuşmasında, “iltisaklı”(bitişik, ilişkili) kavramının insanları mağdur etmek için hukuken yeterli olmadığını da açıkça söylemişti.

Vatan ve vatandaş

Halbuki ülkemizde ‘iltisaklı’ denilerek nice vatandaşımız çok büyük mağduriyetlere maruz kaldı. Darbe bastırılırken bunu anlamak mümkün ama zaman içinde soruşturma açılmayan veya yargılanıp beraat edenler işlerine dönmelidir.

Onlar da ‘vatandaş’ olduklarını hissetmelidirler.

Terörle mücadelenin de zorunlu stratejilerinden biri HDP’ye oy veren insanlarımızın kendilerini ‘bu ülkenin vatandaşı’ hissetmeleridir.

Siyasi kavgada rakipler elbette sert dille eleştirilebilir. Ama kendisi seçim için ittifak yapıp, CHP ile İYİ Parti de ittifak yapınca, Saadet Partisi de muhalif kanatta yer alınca, bunların yanına PKK’yı monte edip muhalefeti “hain, terör işbirlikçisi”gibi sözlerle suçlamak dünyaya nasıl bir Türkiye görüntüsü verir?

PKK’yı böyle büyük partilere bile nüfuz etmiş bir siyasi güçmüş gibi göstermek yanlış değil midir?

Aksine, HDP’nin oy tabanında ülkenin temel demokratik kurumlarına “aidiyet”duygusunu geliştirmeye çalışmalıyız.

Aidiyet duygusu, “millet” (ulus) bütünlüğünün duygularda gelişmesi için son derece gereklidir. “Hukuk devleti” ilkesi, ülke insanlarının kendini “vatandaş” ve o vatana “ait” hissetmeleri için birinci derecede önemlidir.

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...