Siyasi popülizmin son kurbanı: Soğan

Yasin Aktay, soğan üzerinden geliştirilen siyasi argümanların mantığını sorguluyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Soğan sembolizmi ve özgürlük

Türkiye’nin en büyük savaş gemisi olma özelliğini taşıyan aynı zamanda dünyanın da ilk SİHA gemisi olarak tanımlanan TCG Anadolu’nun Deniz Kuvvetleri Komutanlığına teslim töreni geçtiğimiz hafta içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Son yıllarda yapılan ve son bir ay içinde hızlanan diğer birçok açılış arasında sıradan bir olay gibi. TOGG üretim bandından inip alıcılarına teslim edilmeye başlandı.

Cumhurbaşkanı her gün yurdun bir noktasında bir başka açılış gerçekleştiriyor. Bu yatırımların hiçbiri kısa süre önce başlamış ve seçime doğru apar topar yetiştirilen yatırımlar değil, yirmi yıllık bir yatırım ortamının bugünlere denk gülen semereleri.

Türkiye kendisini kısıtlayan bütün imkansızlıklar, kısıtlamalar, öğrenilmiş veya gerçek çaresizlikler ve bağımlılıkların zincirlerinden kurtuluyor, özgürleşiyor ve inkişaf ediyor. Bütün bu açılışlar bunun en net resmi.

Buna mukabil tam bu açılışların olduğu gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun elindeki soğanla ekranlara yansıyan bir mesajı oldu: Bütün bunlar yenilecek şeyler değilmiş, Türkiye bir kuru soğana muhtaç olmuş. Erdoğan işbaşında kalırsa bugün 30 lira olan soğan 100 liraya çıkacakmış.

Tabi kaynağı belirsiz, anlamsız bir kehanet ve korkutma dili. Nerden bilecek soğanın kaç para olduğunu veya bugün soğan üzerinde oynanan oyunun, piyasa spekülasyonlarının rolünü, değil mi? Soğanın fiyatlarını yükseltmek için büyük simsarların yaptıkları stoklar, aslında tarlada çok çok daha ucuza mal edilen soğan ve başka sebzelerin tam da seçim sath-ı mailinde nasıl bir algı operasyonunun malzemesi haline getirildiğine dair haberleri de izliyoruz öbür taraftan.

Tonlarca kuru soğanın sırf bu sansasyona yol açabilmek için nasıl imha edildiğini izledik başka haberlerde ve bu ilk defa oluyor da değil. Birkaç yıl önce de yine bir seçim öncesi benzer bir olay yaşanmıştı. Anlaşılıyor ki, Türkiye’de soğan kıtlığı yok, vicdan, izan ve ahlak kıtlığı var. Yoksa Allah bu ülkeye soğanı da sarımsağı da mercimeği de halkına yetecek kadar vermiş, ama gözü doymak bilmeyen tüccarlar ve siyasiler Allah’ın lütfuyla, keremiyle bolca verdiği rızık üzerinde tepiniyorlar.

Bu tür algılar için seçilen sebzenin kuru soğan olması tesadüf değil. Soğanın tarih boyunca her zaman güçlü bir sembolik gücü olmuştur. Bugün de soğan fakir insanın temel gıdasını temsil ediyor. Tarımda tarlanın bolca verdiği bir ürün dolayısıyla pahalı olması ciddi bir çelişki. Bu kadar kolay yetiştirilebilen ve bolca ürün verebilen bir ürünün pahalı olması beklenmez. Aslında belli bir ekonomik refah düzeyinde tüketimi de önemi de azalan bir ürün.

Bununla birlikte pahalı olabilmesi için işin içinde ciddi bir bit yeniğinin olması lazım, özel bir müdahale lazım. Soğanı bu tür zamanlarda siyasi malzeme yapanlar aslında bu ahlaksız müdahaledeki sirkatlerini de farkında olmadan itiraf etmiş olurlar.

Soğan sembolizmi aslında Ramazan dolayısıyla bugünlerde çokça okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’de de karşımıza çıkıyor. Hani Firavun’un köleleştirdiği İsrailoğulları, zulüm ve baskı altındayken Hz. Musa onları uzun ve yorucu bir sürecin sonunda özgürlüklerine kavuşturuyor ya.

Hz. Musa kavmini mucizelerle dolu bir yolculuğun sonucunda Kızıldeniz’e de aşırarak Firavun’un son andaki kovalamacasından da kaçırıyor. Canları kurtulmuş, daha önemlisi özgürlüklerine kavuşmuşlar. Yani hayatlarının bundan sonrasında bedenleri üzerinde, iradeleri üzerinde Firavun zulmünün mutlak tahakkümü olmayacak. İstedikleri gibi kendilerine ve evlatlarına bir gelecek inşa edecekler.

Özgürlük, doya doya yaşanacak, tadı çıkarılacak ve insanlık onurunu hissettirecek en değerli erdeme kavuşulmuş. İsrailoğulları bunun değerini bilip şükrünü ifade edecek yerde Hz. Musa’ya yapmadıkları kaprisi bırakmıyorlar. Önce bu dağlarda susuz, aşsız ne yapacaklarını sorarlar. Kendilerine yine bir mucize lütfediliyor, gökten menna ve selva (Kudret helvası ve bıldırcın) yağıyor. Uzun süre bir bakıma ekmek elden su gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra “hep bunları mı yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” diye söylenmeye başlıyorlar.

Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir. Geçmişe, yani kendilerini kişiliksizleştirmiş, onları bölük pörçük gruplara ayırarak birbirine düşürmüş, bu sayede kendi iktidarını sürmekte olan Firavun zulmü altında bütün baskı ve zulümleriyle yaşadıkları kölelik zamanlarını.

Bu zamanların özlenecek bir tarafı var mıdır? Aklı başında biri için yoktur. Hele özgürlüğün değerini bilen biri için böyle bir özlemin akılla mantıkla izah edilebilir bir tarafı yok. Ama psikoloji, nefis, çok farklı bir yolla işliyor. Bıkıyor ve değişiklik istiyor. İstediği değişiklik de daha ilerisi, daha hayırlısı, mevcut durumdan daha ufuklu bir değişim değil. Geçmişe irtica. İçinde kölelik olan geçmişe, içinde zulüm, baskı, yok sayılma olan geçmişe bir iltica.

Yanlış anlaşılmasın. Soğan kesinlikle önemsiz bir konu değildir. İşte önemi tarihsel olarak taa Hz. Musa zamanlarına kadar giden bir sembolik anlama da sahip.

Ama soğanı öne sürenler tarih boyunca olduğu gibi her zaman aynı zamanda daha iyi olana karşı daha kötü olanı öne sürerler. Bu da soğan sembolizmini tamamlayan bir konudur. Tıpkı Kur’an’da denildiği gibi: “O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? O zaman şu şehre düşün ve orada konaklayın, o vakit istediğiniz elbette olacaktır.”

Ne yazık ki siyasette popülizm çoğu kez insanlara daha iyi olanı daha kötü gibi, daha kötü olanı da daha iyi gibi gösterebilme illüzyonlarına çok geniş bir alan açıyor.

Kendilerine özgürlük bahşedilmiş insanlar o özgürlük ortamının içinden köle oldukları günlerin bütün kötü, yıkıcı, aşağılayıcı taraflarını unutup bir şekilde bazı anları özleyebiliyorlar.

Bunun ayrı bir psikolojisi, ayrı bir halet-i ruhiyesi var tabi. Özgürlüğü herkes taşıyamıyor, nimetler her zaman ve herkeste şükrana yol açmıyor.

Yoruyor birilerini özgürlük, başka birilerini şımartıyor, daha başka birilerini de azdırıyor, insanlığın bilincine ve kişiliğine sahip olanı da gürleştiriyor, coşturuyor, rabbine şükrettiriyor.

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?