Anayasa’da ‘kişi’ isminin yer almaması dünyada genel bir uygulamadır. Bugün, anayasalarında siyasî liderlerin ismi bulunanlar, Kuzey Kore, İran ve Türkiye gibi sınırlı birkaç ülkedir. (Çin’de bile Mao, artık mizah konusu..)
Hazırlanması düşünülen yeni anayasada M. Kemal’in ismi ve onun adına oluşturulduğu söylenen ilke ve devrimleri veya milliyetçiliği gibi laflara yer verilmemesi gerektiği gibi bir yaklaşımdan söz ediliyor ki, 1961 Anayasası’ndan beri TC., bu ilkellik kamburunu daha bir taşımaktadır. Şimdi, bu kambur yok edilebilirse, beyin ve vicdanları hür insanlarca bir de sevinçle karşılanacaktır.
Ama, bu ihtimal gündeme gelince, mâlum kemalist-laik çevreler şimdi, ‘O ismi anayasadan çıkarmaya kimsenin gücü yetmez!’ diye hışımla tepiniyor ve gerçekten de ilkel bir putlaştırma anlayışları depreşiyor.
Hattâ M. Kemal tarafından da canına okunmuş olan Dersim’in KK’sı bile, ‘Bu kabul edilemez..’ diyor.
‘Cellâdına âşık olmak sendromu’nun bir tezahürü..
***
Bilindiği üzere, kemalist-laik çevreler, müslümanları biat/ bey’at kültürü ile yetişmiş- yetiştirilmiş olmakla suçlarlar. ‘Düşünce ve duygu ve davranışlarını inançlarından ve din büyüklerinden alıyorlar.’ diye.. Bu mânâda bu çerçeve içinde reddedilemez de..
Ama, bey’atin daniskasını asıl kendileri, kemalistler sergiliyorlar. Ölümü üzerinden 80 yıla yakın bir zaman geçmiş bir siyasî liderin, ana okulundan üniversiteye kadar bütün nesillere, benzersiz tek önder gibi sunulması, her yerde ona nisbet edilen bir söze dayanak gösterilerek bir görüş açıklanmaya çalışılması, başka nedir sahi?
Ki, üniversiteden mezun olan gençler diplomalarını alabilmek için, ona ve ilkelerine bağlılık yemini etmeye mecburdurlar. Keza, bir resmî memuriyete başlayacak olanlar da.. Hattâ, m.vekili seçilenlerin bile, o sıfatlarının geçerli olabilmesi için, silah zoruyla kabul ettirilmiş anayasada dercedilmiş olan mâlum ilkelere ‘bağlılık yemini’ni etmeleri şart!.
Bütün resmî makam kişi ve kuruluşlar, hattâ işçi sendikalarına kadar nice sivil kuruluşlar, her vesileyle ve tekrar tekrar, ‘laik kutsal türbe’ durumundaki bir kabir’e koşmak zorundalar.. Halbuki, tekke ve türbeler, oralardan güç alınmasının ilkelliği sözkonusu edilerek 90 yıl öncelerde yasaklanmıştı.
Evet, bey’at ve dahası, putlaştırma bu değilse, nedir?
Hem de en kaba bir dayatma şeklinde.. Her yerde tek kişinin ismi, resmi, büstü, heykeli.. Bu tablo, bugün bu derecede sadece Kuzey Kore’de kaldı.
Oradaki bu ilkelliğe bizim toplumumuzda, bir de gülünmez mi!
Ama, toplumumuz kendi durumundaki anormalliği görmüyor ve bu durumu neredeyse kanıksamış bile.. Yaz tatillerinde Türkiye’den Almanya’daki yakınlarının yanına gönderilen 14-15 yaşındaki çocuklardan nicelerinin ağzından, Almanya’da M. Kemal fotoğraf, büst veya heykellerinin olmayışından hayıflandıklarına sıkça rastlanmıştır.
Aradan 90-100 yıl geçiyor, hele de kemalistlerin elindeki belediyelerinde her adım başında, boy boy M. Kemal fotoğraflarının allanıp pullanarak topluma sunulması bile çoğu kimseyi pek ilgilendirmiyor.
***
Unutulmasın ki, bu vurdumduymazlık, ona, ‘kutsal bir varlık’, bir ‘yarı tanrı’ gibi bakıldığı günlerden kalma.. ‘Kâbe arabın olsun, bize Çankaya yeter..’ diyen ve o öldüğünde ise, ‘Tanrım da gözyaşı dökmezse ayıp..’ diye şiirler yazan Behçet Kemal’ler, ‘Seni sevmek bir ibadettir..’ diyen (3. Cumhurbaşkanı) Celâl Bayar’lar vardı. Ve o, hâlâ da onların bakış açısı, kanun zoruyla korunuyor ve bir siyasî lider zorla sevdirilmeye çalışılıyor.
Yeni bir anayasa hazırlanabilecekse, ülke ve halkımız bu ilkellikten ve ayıptan kurtarılmalıdır.
Liderlerin putlaştırılması, toplumun köleleştirilmesidir.
STAR