Yüksek Seçim Kurulu, 7'si BDP'li olan 12 adayın adaylığını iptal etti.
Bu, bir karartma kararıdır.
Siyasi alanı, siyaseti, geleceği karartma kararıdır...
Birileri çıkıp, "seçimlerin meşruiyetini nasıl zedelersin", "siyasi alana nasıl müdahale edersin", "Kürt sorununu iyice çıkmaza nasıl sokarsın", "Kürtleri yeniden dağa nasıl davet edersin" diye sorsa, kimsenin aklına bu kadar vahim bir fikir gelemezdi.
İlerlediğimiz güzergâh ortada ve beklenen şu:
Türkiye yeni anayasayı hazırlayacak bir meclis seçecek... Yeni toplumsal sözleşmeyi hazırlayacak bu yeni mecliste farklı eğilimler, muhtemel bir uzlaşma arayışı içine girecek... Bu çerçevede Kürt siyasi hareketi ilk kez, Kürt sorunuyla parlamenter siyaseti bu denli iç içe sokacak... Tüm bunlar bu ülkenin çeşitli kurumları ve partilerinin ilk kez Kürtlerle konuşmaya açık ve yakın durduğu bir dönemde olacak...
Ve olan:
Bir anda eski düzenin tortuları, kimi yasalar, kimi kurumlar, kimi yorumlar devreye girdi, bu gelişmelerin önünü kesti, siyasi alanı daralttı ve siyasete giriş kapılarını iyice kapattı...
Bu, ülkenin bugün geldiği siyasi olgunluk düzeyinde, kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiye'nin son dönemlerde karşılaştığı en büyük sıkıntıyla karşı karşıya olduğumuz açık.
Ne yapılabilir?
Meclisin olağanüstü toplanması ihtimali mevcut koşullarda az.
Tek açık kapı YSK'ya "bilgi eksikliği, bilgi yanlışına ilişkin düzeltme talebi"yle başvurulmasıdır. Umarız bu yapılır ve YSK önündeki dosyaları bu kez farklı bir gözlükle okur... En azından (genç kızken işlediği suç yeni farkedilmiş) Gülten Kışanak, (dosyası yeni bulunmuş) Sabahat Tuncel, (memnu hakları mahkeme kararıyla iade edildiği unutulmuş) Ertuğrul Kürkçü'nün durumlarını düzeltir.
Aksi halde BDP boykota gidebilir.
Seçimlere girse de muhtemel milletvekili sayısı etkilenir, 7 milletvekilliği hakkı elinden alınmış olur.
Her iki durum da, Kürt sorununda açılan siyasi kapıları ve dili zora sokacak bir durumdur.
Bunun şimdiye kadar pek çok örneğini yaşadık.
Siyasi partiler kapatıldı, milletvekilleri meclisten karga tulumba toplanıp hapishaneye gönderildi. Sonuç sadece hak gaspıyla sınırlı kalmadı, aynı zamanda Kürt sorununun çözümsüz noktaya ulaşması ve ateşe bürünmesi oldu.
Nitekim bu kararın ve sonuçlarının fiili tarafı asayiş ve şiddet ikilisinin öne çıkma riski, Kürt meselesinin ülkeyi yeniden yangın yeri haline getirmesi ihtimalidir.
Aynı kararın sembolik sonuçları da var...
Söyledik, karar siyasi alanı daraltma girişimidir.
Ve bir ülkede siyasi alan dar, devlet alanı geniş kaldıkça, otoriter yönetim zihniyeti ve buna ilişkin görüntü ortadan kalkmaz...
Bu darlık meselesini ya da darlık politikasını özellikle Türkiye'de ciddiye almak gerekir... Zira bu daralmanın iç kıvrımları askeri vesayet sistemini aşan bir yapıdadır.
Bu noktada belirleyici iki unsur bulunur...
Bunlardan ilki, toplumsal ve siyasi alanın sistematik bir şekilde daraltılmasıdır. Yani toplumun talepleri ve örgütlenmenin ayrımcı ve yaptırıma tabi tasnifidir. Yani uzlaşma, diyalog, etkileşim gerektiren siyasi konu ve soruların siyasi niteliğinin imha edilerek tartışılmaz devlet meselesi haline dönüştürülmesidir.
İkincisi, bu daraltma girişiminin, bugün "anayasal kuruluşlar ve yargı organları üzerinden, yani demokrasi kurumları eliyle yapılmasıdır. Bunun toplum ve siyaset kadar, "hukuk" alanını da siyasileştirerek daraltmasıdır.
Bu iki sorun esasen yıllarca yaşanan, siyasi partiler yapılanması, rant yapısı, yönetim krizi, istikrar sıkışıklıkları, içe kapanma eğilimleri gibi türlü sorunların temelinde yatmıştır...
Tekrar doğmasına müsaade etmemek gerekir...
Yeni meclisin ilk işi YSK gibi kurumlara yasak koyma imkânı veren yasaları elden geçirmek ve barajı kabul edilebilir sınırlara indirmek olmalıdır.
YSK'nın kararı düzeltmesi beklenmeli ve BDP hiçbir şekilde siyasete kapıları kapamamalı, boykota gitmemelidir.
YENİ ŞAFAK