Siyasette “Denetim ve Denge” 

31 Mart seçimlerine şaibe karıştığı iddiasıyla hareket edilmesini YSK ve AK Parti nazarında sosyolojik iki faktör olarak değerlendiren Akyol, denetim ve dengenin önemi üzerinde duruyor.

KARAR/ Taha Akyol

Aşırı Doz

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yapılan 31 Mart seçimlerinde “çaldılar, hile yaptılar, irtibat ve iltisak bulundu” gibi yayınları hatırlıyorsunuz değil mi?

Gizli bir el iktidara karşı komplo kurmuş, sandık kurullarına “kamu görevlisi olmayan” üyeler atamıştı.

Bu üyeler iktidarın oylarını “çalmışlar”, Ekrem İmamoğlu’nu 13 bin oy farkıyla kazandırmışlardı…

Gazeteler, TV’ler günlerce yayın yapmıştı…

“Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, 31 Mart Yerel Seçimlerinde kanun hükümlerine aykırı olarak sandık kurulu görevlendirmeleri yapıldığı iddiası üzerine başlattığı soruşturma kapsamında 10’u İlçe Seçim Kurulu Müdürü olmak üzere 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi…”

17 kişi, yani ‘şüpheli’ denilerek  soruşturma açılanların tamamı!

SEÇİMLERDE KAMU GÜCÜ

Görüyorsunuz, o iddiaların hepsi boşmuş. Bu hukuken de kanıtlandı.. Ama seçimleri iptal ettirmek için o zaman ihtiyaç duyulan “siyasi atmosfer”in oluşturulmasına katkı sağlamıştı.

Sadece sandık kurulları değil…

Seçime hile karıştırıldığı, oy çalındığı gibi iddialar da boş çıktı.

Büyükçekme’de polis kapı kapı dolaşarak seçmen kontrolü yapmış, “on binlerce sahte seçmen”in nerelerde barındığını araştırmıştı…

Tabii o da boş çıktı.

Hepsi boş çıktı ama Yüksek Seçim Kurulu’nun akıl almaz gerekçelerle seçim sonuçlarını iptal edebilmesini bir ölçüde kolaylaştırdı.

İptal kararı hukuken çok sorunluydu fakat bütün siyasi tartışmaları sona erdiren bir gelişmeye yol açtı: Ekrem İmamoğlu 800 bin oy farkıyla kazandı.

Bu sonuçtaki çeşitli sebeplerden biri, toplumda iktidarın aşırı propagandasına ve kamu gücünü aşırı biçimde kullanmasını karşı oluşan tepkidir.

‘KENDİMİZİ ANLATMAK’

Aşırı propaganda… Büyük kanallar ve gazeteler AK Pati’ye çalıştı… Bu mecralarda muhalefetin sesine ancak çekinerek yer verildi.

“Kendimizi anlatamadık” sözü doğru olabilirim? Daha nasıl yapılabilirdi ki?

Sorun, anlatamamak değildi, anlatılanların yeterince inandırıcı olmamasıydı.

Kamu gücünü aşırı kullanmanın etkilerine gelince…

Ekonomiyi krize sürükleyen sürekli seçim ekonomileri bir kenara…

Türkiye’de 1950’den sonraki hangi seçimlerde polis kapı kapı dolaştırılıp iktidar partisinin iddialarına kanıt aradı?

Savcılar hangi seçimde bu iddialar yönündü soruşturmalar açtı, açıklamalar yaptı?

En krizli zamanlarda bile Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından biri olan YSK, ilk defa bu seçimde böylesine tartışılan ve kendi içtihatlarıyla çelişen kararlara imza atmadı mı?

AŞIRI GÜÇ

Amacım geçmiş bir seçimin eleştirisi değil…  Sosyolojik bir tecrübe gibi bakmak iki faktörün önemine dikkat çekmek…

Evvela, iktidar olmanın kazandırdığı aşırı güç ve bunun sağladığı aşırı dozda propaganda. Sürekli etkili olmuyor, bir noktadan itibaren geri tepiyor…

Öyle olmasıydı güçler ve propagandalar ebedi iktidarlar sağlardı.

Hele de yaşanan gerçeklerle propagandada anlatılanlar keskin biçimde çelişiyorsa, bu geri tepki daha belirgin olur…

İstanbul’daki 13 bin oy farkının üç ayda 800 bine çıkmasında bunun etkisi önemli değil mi?

Bugün iktidar “daha fazla özgürlük” dediğinde, yaşanmakta olan gerçekler karşısında bu propaganda konuşmalarının inandırıcı olması beklenebilir mi?

AK Parti geçmiş hiçbir döneminde bugünkü kadar medyaya hakim değildi… Kamu kurumlarını bu derecede kendi iradesine bağlamış da değildi ama bugün bu partinin sorunları daha ağır, itibarı da geçmiş dönemlerdeki düzeyde değil.

KAMU KURUMLARI

İkincisi ve daha önemlisi kamu kurumlarının hükümet politikalarının ötesinde, parti politikaları için kullanılmasıdır. Seçimlerde gördüklerimiz bunun örneklerinden biri…

Kamu sınavlarında liyakat önemsenmedi, “mülakat”lar yoluyla “bizden” isimler atandı.

Yargı çok daha önemli… Bu iktidar dönemindeki sınavlarla göreve alınan ve bu iktidar döneminde oluşturulan HSK’nın denetiminde bulunan ilk derece mahkemelerinin, hatta istinaf mahkemelerinin kararlarına bakın …

Daha kıdemli ve HSK eksinin sınırlı olduğu yüksek yargının “bozma” ve “ihlal” kararlarına bakın…

Aradaki farkın önemli sebeplerinden biri siyasetin yargı üzerindeki etkisidir.

Neticeten, reformist ve kapsayıcı imajıyla 2011 seçimlerinde yüzde 50 oy alan AK Parti, bugün bütün bu kuvvetiyle ve de cumhurbaşkanlığı sisteminde yüzde kaçta?

Demek ki, aşırı doz zararlıdır, “denetim ve denge” zorunludur.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm