Siyasetin Kadına Verdiği Değer Vitrinin Ötesine Geçecek mi?

“Siyasi otorite geçmişte olduğu gibi bugün de kadınları vitrin olarak siyasete dahil ediyor. Erkek bakanların da çok muktedir olması istenmeyen bir dönemde hanım vekillerden de fazla beklenti olmamalıdır.”

Kadının Adı Çok / D. Mehmet Doğan – Karar

Belli yaşın üstündekiler bu başlığın “Kadının Adı Yok” kitabını çağrıştırdığını söyleyecekler. Doğrudur; bu adda bir kitap vardı ve bir zamanlar hayli rağbet görmüş, hatta gürültü patırdı çıkarmıştı. 64. baskısı 2013’te yapılmış. Yazarı öldü ve neredeyse unutuldu. Kadınerkilliğin (feminizm böyle çevrilebilir mi?) en tahrikçi elemanlarından biri olmuştu yazarı.

Hemen tepkici dindarlık harekete geçmiş ve Müslüman Kadının Adı Var kitabı piyasaya çıkmıştı (1998, bir de 1999’da da basılmış.) İkinci baskıda yazarın adına bir isim daha ilave edilmiş. Her halde evlenmiş, yeni soyadını da eklemiş. Şerife hanım ismini dörtleyememiş. Kusur onun değil, ebeveyninin. Aile çocuğa tek isim vermiş. Daha doğrusu, tek isim verilen devirde doğmuş yazarımız. 15-20 yıl sonra doğsa idi, herhâlde o da dört isimli hanımlardan olacaktı!

Türkiye’de hanım isimleri üzerinde bir siyaset okuması yapmak mümkündür.

Erkek isimlerinden çok hanım isimleri ideolojikleşmiştir desek, yanlış olmaz. Evrimler, devrimler, özgürler, ekimler… sonra eylüller… Bu isimlendirmelerin başlangıcı 2. Meşrutiyet’e kadar gider. Hürriyet, adalet, müsavat gibi bazı kelimeler bu dönemde yaygın hanım isimlerinden olmuştur. Sonraki yıllarda cumhuriyetin isimlendirmeleri Türkçe üzerinden yürümüştür. Aysel, Ayten vs. Milliyetçi kanat 1960’lardan sonra Aybike, Almıla, Asena vs. isimler koymuşlardır.

Büyük çoğunluk gelenekli adlandırmadan ayrılmamıştır. Ahmet, Mehmet, Mahmut, peygamber isimleri, dört halifenin isimleri… Fatih, Yavuz, Murat gibi Osmanlı tarihinden isimler…

Dindarlar 1970’lere kadar çocuklarına gelenekli isimler vermişler, 1970’lerden itibaren yükselen radikalizm isimleri etkilemiştir. Zehra ismi Zehre’ye, Sevda Sevde’ye dönüşmüştür. Bu evde kalmış, sokağa çıkınca yine Zehra, Sevda denilmiştir. İslâm tarihinin ilk döneminden hanım isimleri bulunma gayretine girilmiştir. Erkek isimleri de bundan nasibini almıştır.

***

İsim bahsi uzun. Hanımların siyasete katılması kutlamaları yapılıyor şu günlerde. Atatürk’ün böyle bir irade belirtmesi ile 17 kadın milletvekili olmuştur. Onlar da diğer milletvekilleri gibi, kendilerine verilen rolü oynamış, siyasette kadın ağırlığı hissedilmemişti. Zaten bir sonraki dönemde bundan vazgeçilmiş, kadın milletvekili Meclis’te nadiren görülmüştü. 1980’lerde Özal’ın kadınları vekil yapma, hatta bakan yapma temayülü, asıl sonuçlarını iki binli yıllarda vermiştir. Türkiye’de en çok kadın milletvekili bulunan dönem bu son dönemdir. Neredeyse her bakanlar kurulunda kadınlara yer veriliyor. Bunun daha çok resim olarak anlam taşıdığı ortada. Siyasi otorite geçmişte olduğu gibi bugün de kadınları vitrin olarak siyasete dahil ediyor. Erkek bakanların da çok muktedir olması istenmeyen bir dönemde hanım vekillerden de fazla beklenti olmamalıdır.

Kadın isimlerindeki çokluk önce Ak Parti’nin MKYK’sı vesilesiyle dikkatimi çekti. Dört isimli kadınlar! Geçen hafta idi galiba bir hanım rektör tayin edildi, adı maaşallah İspanyol isimleri gibi!

Neden kadının adı çok?

Çünkü bilhassa kız çocuklarına ikili üçlü isimler konulmaya başlandı, buna soyadını eklersek zaten kelime sayısı artıyor. Evlendikten sonra hem babadan kalma soyadını hem de koca soyadını taşıyınca böyle uzun isimler ortaya çıkıyor. Bunun “islâmî” camiada yaygınlaşması bir tarz iddia olarak görülmeli. “Ben varım, kadın olarak varım! Kocam erkek, onun soyadını şeklen taşıyorum, ama (erkek) babamın soyadını da bırakmıyorum!” Bundan birkaç yıl önce bir hanım yazarımız, artık baba soyadını kullanmayacağını gerekçeleriyle açıklamıştı.

Böyle iddialarla bir yere varılmaz, bilhassa kadınlık yücelmez!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!