“Siyasetin dili kitlesel nefret ve hakaret söylemine zemin hazırlıyor”

Siyasetin dilinin kitlesel nefret ve hakaret söylemine zemin hazırladığını belirten Osman Sert, “Sadece Suriyelilerden nefret etmek üzerinden bir siyasi parti yüzde 5’e ulaşıyorsa başkalarından nefret etmenin de zemini bulunmaz mı?” diye soruyor.

Osman Sert’in nefret suçlarını düzenleyen yasaları mercek altına aldığı ve bu suçların son zamanlarda Türkiye’de aleni şekilde yükselmesine ne tür algı ve zeminlerin kaynaklık ettiğini sorguladığı Karar’daki yazısını (29 Ağustos 2024) ilginize sunuyoruz…


Nefret ve hakaretin erdem haline gelmesi

Uluslararası hukuk ve yerel hukuk sistemlerinde nefret suçları diye bir tanım var. Bir kişiyi sevmeyebilirsiniz ama o kişi, etnik/dini/sosyal gruptan nefret edip o nefreti görünür hale getirip sonra da üzerine bir suç ya da eylem bina ederseniz suç işlemiş olursunuz.

Nefret söylemi ile nefret suçu arasında söylemin eyleme geçip geçmemesinden kaynaklanan bir fark var. Ama nefret söyleminin yaygınlaştırılması sonucu ne zaman kim tarafından bir nefret eyleminin oluşacağını öngörmek mümkün değil.

Son dönemde yaşadığımız örnekler nefret etmenin, nefreti bir “normal” haline getirmenin, o nefret üzerinden bir dil ve eylem kurgulamanın sıradanlaştığını gösteriyor.

Nefret de paralelinde insanları kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama eylemini getiriyor.

Öyle ki küçücük çocukları sadece etnik kökenleri nedeniyle terörist olarak görmek, ölümlerini kazanç olarak tanımlamak hem rutin hem de övülen bir tutum haline geldi.

Türk Ceza Kanunu’nda nefret ve ayrımcılık suçu “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde düzenleniyor.

122. madde “Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle” işlenen suçları tanımlıyor.

Yine TCK’da halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama “(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” maddesi ile düzenleniyor.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de her bireyin kişisel tercihleri koruma altına alınıyor.

Aslına bakılırsa hukuki düzenleme olarak büyük bir eksiklik yok. O zaman özellikle sosyal medyada sadece Kürt olduğu için, sadece Suriye’den geldiği için, sadece kıyafeti nedeniyle, kişisel yaşam tercihleri üzerinden ya da dış görünüşü yüzünden başkalarını aşağılayabilmenin bu kadar rutin haline gelmesinin arkasında ne var?

Daha önce farklı kesimlerden nefret eden ve aşağılayanları görmek mümkündü ama bu, günün sonunda utanılacak ya da ayıplanacak bir eylemdi. Bugün bu kadar aleni şekilde ayıplanmama ve hukuki takibata uğramama garantisi ile hareket edilmesini sorgulamak gerekmiyor mu?

Kınanacak, utanılacak bir eylemin övünülecek, gurur duyulacak, görünür kılınacak bir özelliğe dönüşmesi hepimizin üzerinde düşünmesini gerektirmiyor mu?

Birinci olarak yargı sistemine bakılırsa sistem yabancılara ya da belli gruplara karşı kışkırtmalara tümüyle duyarsız değil ama artık Türkiye’de bir çok konuda olduğu gibi burada da alakart bir yaklaşım söz konusu. Başörtüsü yüzünden toplumun bir kesimine hakaret edildiğinde çok daha hızlı hareket eden merciler hedefte bir Kürt ya da Suriyeli olduğunda aynı hızda hareket etmiyor.

Bir dönem özellikle yabancı düşmanlığı ile öne çıkan birçok hesap ve siteye karşı operasyonlar yapıldı. Ama işler çığırından çıkmadıkça Araplara karşı nefret söylemine dair harekete geçilmemesi genel pratik.

“Türkleri Suriyeliler yüzünden cezalandırmamak” bilinçaltı bir dürtü mü insan düşünmeden edemiyor. Ya da ülkenin bir kesimi Arap turistler üzerinden zenginleşmese, iktidarın Arap ülkelerle ilişkisi olmasa işin önü daha da serbest bırakılır mı?

İkincisi ise siyasetin dili kitlesel nefret ve hakaret söylemine zemin hazırlıyor. Devletin en tepesinde toplumun belli kesimlerinin hakarete müstahak görülmesi, muhalif siyasetçilerin ya da fikir önderlerinin Cumhurbaşkanına hakaret etmeyi bir mecburiyet görmesi toplumun geneline de sirayet ediyor.

Bu ülke “sarı torba” sayısı ile övünen İçişleri Bakanları görmüşken “küçük çocuklar için de alışveriş poşeti yeter” diyen bir seviyeye şaşırmak garip değil mi? Sadece Suriyelilerden nefret etmek üzerinden bir siyasi parti yüzde 5’e ulaşıyorsa başkalarından nefret etmenin de zemini bulunmaz mı?

Elbette en kritik faktörlerden biri hayatı pornografik bir çukura gömen sosyal medyanın varlığı. Sadece kötülüğü değil iyiliği de, varlığı ve yokluğu da, güzeli de çirkini de ‘olduğundan daha fazla görünür kılan’, gerçek hayatın dışında paralel bir ‘paylaşımlar evreni’ kuran sosyal medyanın her şeye bir teşhir boyutu katması nefret ve hakarete de farklı bir çarpan etkisi getiriyor.

Geleneksel değer sistemlerinin çözüldüğü, yerine modern ya da post-modern yeni değer sistemlerinin ise inşa edilmediği, toplumların serbest düşüşte nereye tutunacaklarının belli olmadığı, kişisel ya da zümre çıkarlarının varlığın temeli haline geldiği bir ortamda nefret ve hakaretin erdem haline gelmesi kara bulutlarla örülü bir gelecek vadediyor.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango