Referandum süreci liderlerin öteki yüzlerini görmemize fırsat verdi..
Liderlerin derunundaki gizli kişilikler gün yüzüne çıktı.
Mesela Bahçeli, özel görüşmelerde kendi adamları dışındakilere son derece nazik davranan biri. Ama ekrana yansıyan, meydanlardaki dili çok kötü. Kavgacı, huzursuz, huysuz, saldırgan, kışkırtıcı, meydan okuyan, uzlaşmaz bir politikacı tipi çiziyor...
Behçeli’den daha kötü ancak Kamer Genç olabilir.. Jest, mimik, ses tonu, felaket..
Aynı ülkücü gelenekten gelen BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu mesela harika bir dil kullanıyor.. Referandum kampanyası dolayısı ile yaptırdıkları klip de muhteşem.. Sanatsal ve entelektüel derinlik yanında ironi de var.. Kreatif bir dil kullanıyorlar.. Özgürlükten yana, kucaklayıcı, barışı ve adaleti önceleyen, “Kan ve intikam” çağrılarından uzak bir dil. Hani şu “Kavli leyyin” denilen türden..
En iyilerden biri ve en kötüsü aynı gelenekten gelen iki politikacıya ait..
Erdoğan’la Kurtulmuş da aynı gelenekten geliyor. Erdoğan pragmatik bir dil kullanıyor. Halk adamı.. Delikanlı bir karekter çiziyor.. Kurtulmuş yüz olarak siyasetin en yeni ve en temiz yüzlerinden biri.. Dengeli, ağırbaşlı. Kararlı ama diyaloğa ve uzlaşmaya açık..
BDP’lilerin dili kavgacı, kışkırtıcı, meydan okuyan, uzlaşmaz bir dil. Pek güven vermiyor.. Hatta tedirginlik uyandırıyor.. Yüzleri hemen hemen hiç gülmüyor. Hep istiyorlar ve hep şikâyet ediyorlar.. Öfke dozu çok yüksek.. Trajik.. Sözlerinde bir derinlik, estetik ve hikmet yok.. Bahçeli’nin diline en yakın dil BDP’lilerin dili..
Baykal, şehirli, öfkeli, saldırgan, telaşlı, heyecanlı bir adamdı.. Kılıçdaroğlu daha taşralı. Baykal gibi o da polemik ve demogoji yapmaya bayılıyor.. Meydan okumayı seviyor.. Meydan okuyacak ama tipi müsait değil. Özgüven eksikliği var.. Tutarsızlık sözkonusu sözleri ile işleri arasında.. Şecaat arzederken günahlarını da söylüyor..
Diğer bir siyasi aktör olarak (!) Başbuğ öteki liderler arasında en çok Baykal’a benziyor..
Mesela Pamukoğlu’nun dili de Bahçeli’nin diline benziyor.. Ergenekon’un “Hayır”cıları daha askercil ve militarist bir dil kullanıyorlar..
Yine bir diğer politik aktör (e.) yüksek yarı mensupları!.. Geçmişle ilgili tecahülü arif yapıyorlar güya.. Gırtlağa kadar oportünizme batmışlar.. Onlar da Baykal-Başbuğ arasında bir dil kullanıyorlar..
Siyasetin dili hikmet ve estetikten, etikten o kadar uzak bir dil ki! “Çalkala köpürt!” Reklam ajanslarının ve PR şirketlerinin yönettiği seçim kampanyalarından başka ne bekleyebilirsiniz ki. Deterjan pazarlama diliyle politika ya da politikacı pazarlanıyor.. “Gandi Kemal” de böyle pazarlanmadı mı? Cem Uzan kimdi! Çeyrek ekmek arası döner ve bir kutu ayran, bir şarkıcı ve yarım sayfalık reklam ajanslarında hazırlanan metinle adam % 7 oy aldı.. Camiden çıkıp cem evine gidecek, oradan çıkıp meyhaneye koşacaksın, oradan bir mevlide, arkasından da bir patronun düğününe gideceksin. Yolda sendikacı arkadaşını arayıp, “Bir emrin var mı?” diye soracaksın. Yolda kiliseye uğrayıp Meryem anaya bir mum dikeceksin..
Halk konseri yapacaksan, bakacaksın, o hafta kasedi en çok satan sanatçı kim ve en yeni şarkısı hangisi!.. Piyasaya göre, “iyi bir politikacı” (?!), halka düşündüğünü söyleyen değil, halkın duymak istediğini onlara söyleyendir! Bu işin raconu böyle.. Kılıçdaroğlu da bunu yapmaya çalışıyor..
Hani konuşma metni dedimse, kamuoyu araştırmasında hedef kitlenin en çok istediği 10 şeyi vaat edeceksin, istemediği on şeye karşı çıkacaksın. Bu taahhüdleri içeren 20 cümleden ibaret bir konuşma..
Hani şöyle “Farabi gibi düşünüp, babaannem gibi konuşan” hiç biri yok sanki.. Çoğu “Küçük dağları ben yarattım” havasında. Bir kesimi de “tek adam” olmaya çalışıyor.. Kurtarıcı roller kesiyorlar. “Toplumun kaderini değiştirmek”ten söz ediyorlar..
Mesela Kurtulmuş, kongre sonrası vaziyeti diliyle kurtardı.. Asiltürk, Kazan, Erbakan’ın çocukları hiç de iyi bir dil kullanmadılar.. Sonunda kazanan Kurtulmuş oldu.. Ama yine de parti yeni bir kongre talebi ile karşı karşıya.. Bir yandan kongrenin iptali için dava açıldı, öte yandan kongrenin yenilenmesi talebi resmen parti yönetimine iletildi. Bir yandan referandum çalışmaları sürüyor..
Anlaşılan SP’de daha bir süre sular durulmayacak.. Partinin geleceğine ilişkin belirsizlikler devam edecek..
Kurtulmuş geri adım atar mı, sanmam.. Kaybeden taraf hiçbir şey olmamış gibi yola devam eder mi, taban buna ne tepki verir belli değil. Kongreye damgasını vuracak en önemli gelişme herhalde Kazan’ın Önder Sav’la kongre ile ilgili gizlice buluşması olacak.. Kongre başvurusunu bu süreçte daha itidalli bir dil kullanan Kamalak’ın vermiş olması da dikkat çekici.. Hal böyle iken, Kurtulmuş bu süreçte kendisi, yönetimi ve arkadaşları ile sert bir dil kullanan kişilerle sessizce kaldığı yerden yola devam eder mi, o da meçhul.. Peki yine Kurtulmuş’un dediği olursa ne olacak? Yine, yeni bir % 20 ile tekrar, bir daha mı kongreye gidilecek..
Bütün bunlar için sanırım referandum sonrası gelişmeleri beklemek gerek. Ramazan ve referandum sonrası SP kendi geleceğini oylayacak..
Bana göre bu durum SP’nin referandum sürecindeki etkin ve aktif katılımını engelleyecek ve seçim şansını zora sokacak..
Tekrar ana konumuza dönecek olursak, siyasette, sizin ne dediğiniz kadar, söylediğinizden başkalarının ne anladıkları da önemli.. Onun için eskiler “Söz, efradına cami, ağyarına mani olmalıdır” demişlerdir..
Evet’in üç öncüsü siyaset dilinin en iyisi, Hayır’ın ilk 3’ü ise siyaset dilinin en kötüsü..
Onun için referandum sonuçlarında “evet” için çalışanlar kadar, “hayır”cı 3 siyasi liderin de büyük bir payı olduğunu unutmamak gerek.. “Evet” oyları % 50’ye kadar büyük ölçüde AK Parti, SP ve BBP tabanından gelen oylar. Bundan sonrası “CHP, MHP ve BDP’ye hayır” oylarından oluşuyor.. 2011 seçimleri ile ilgili tahminde bulunurken bu durumu hesaba katmak gerek. Selam ve dua ile..
VAKİT