Siyaseti propagandadan ibaret olanlar halka ne verebilir?

“Siyaseti propaganda ile yürütenlerin insanlara vadedebilecekleri şey onları aptal yerine koyup koyun gibi gütmekten, kendi çıkarları için yeri geldiğinde harcamaktan başka bir şey olamaz.”

Yasin Aktay, Türkiye siyaseti bağlamında propagandayı mercek altına aldığı yazısında, “Siyaseti propaganda ile yürütenlerin insanlara vadedebilecekleri şey onları aptal yerine koyup koyun gibi gütmekten, kendi çıkarları için yeri geldiğinde harcamaktan başka bir şey olamaz. Oysa siyasette önceliği inandığı değerleri olanların ise propagandaya ihtiyaçları yoktur. İnsanlara anlattıkları şey zaten inandıkları, yoluna baş koyarcasına bağlı oldukları hakikattir. İş inanmadığını anlatmak noktasına gelmişse siyasetten beklentiler de zül noktasına gerilemiştir ve bir dakika harcamaya değmez bir işe dönüşür.” diyor.

Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan Propaganda başlıklı yazısının (15 Mart 2021) konuyla alakalı kısmı şöyle:

Propaganda, yaşadığımız çağın siyasi düzeninin en kurumsal faaliyetlerinden biri. Hakikatle, gerçeklikle ilişkisi konusunda hiç olumlu çağrışımları yok bu faaliyet tarzının. Hatta özellikle hakikatleri çarpıtan, insanları kandırmaya çalışan yanı çok daha fazla baskındır.

Genellikle mümkün olan en çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemeyi, değiştirmeyi hedeflediğinden, hakikatle işi olmaz. Bu etkiyi yaratabilecek en sansasyonel yanları olan mesajları üretip yaymayı daha fazla gözetir. İnanmadığı şeyleri söyler veya söyletir failine. İdeolojik söylemler propaganda üzerinden etkilerini sürdürürler çünkü ya aldatma veya insanları belli istikametlerde yönetmeyi hedeflerler. O yüzden propagandayı yapanların söylediklerine inanmaları beklenmiyor çünkü yaptıkları aslında belli söylemlerin, argümanların, hakikatlerin istismarından başka bir şey değildir.

CHP’nin muhalefetini tamamen propaganda üzerine kuruyor olması onun hakikatle bağını fazlasıyla koparmakla kalmıyor, seçmenle, halkla ilişkilerinin de tabiatını ortaya koyuyor. Aslında milleti bile kendine düşman gören kurucu felsefesi dolayısıyla (İsmet İnönü), halk her zaman güdülecek bir nesne olarak görülmüştür bu gelenekte. Halk için olduğu iddia edilen bütün uygulamaların ancak halka rağmen uygulanabileceği peşin peşin varsayılmıştır. Demokratik seviye ve kurumlar ne kadar gelişmişse CHP’nin halka propaganda mecburiyeti daha fazla da artıyor. Çünkü halka rağmen bir şey yapmak her geçen gün daha fazla zorlaştığı için halkı bir şekilde ikna etmek veya yönlendirmek ayrı bir zorunluluk haline gelmiş oluyor. Ah şu demokrasi olmasa, halka rağmen, hiçbir ikna çabası olmadan halkı yönetmek ne kadar da güzeldi, değil mi?

18 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan AK Parti Türkiye demokrasi tarihinde arka arkaya bu kadar çok seçimi kazanıp iktidarda kalabilmek açısından tekrarı çok zor bir istisna oluşturuyor. Sadece Türkiye demokrasisi açısından değil, Avrupa demokrasi tarihi açısından da bu istisna hali AK Parti için geçerli. Bu istisnailik, propaganda ile başarılabilecek bir şey değildi. Halkla, seçmeniyle samimi bir inanç ve hedef birliği oluşturmadan başarılabilecek bir şey değildi.

19. yılına girmiş olan AK Parti iktidarının halkla bu hedef ve anlayış birliğinin aşınma ihtimali mutlaka olur ve burada bir boşluk oluşursa bunu muhalefetin aynı samimiyetle doldurmaya çalışması kadar doğal bir şey yok. Ancak görünüyor ki CHP hâlâ aynı gelenekten, aynı siyasi habituslardan beslenmeye devam ediyor. Bugün AK Parti karşısına koyabildiği halkla yeni ve samimi bir ilişki kurabildiğine dair en ufak bir emare yok.

Geçtiğimiz günlerde CHP kürsüsüne çıkarılan ve “Açım, torunlarıma süt alamıyorum” sözleri söyletilen kadının gerçek hayatında bu söylemden ne kadar uzak olduğu ortaya çıkınca pişkin pişkin kadının içtiği viskinin fiyatından girildi, fakirlik belgelerinin sergilendiği drama şovlarından çıkıldı.

Çok mu zordu aslında gerçekten de acı çeken, bu dönemde gerçekten işleri bozulmuş, durumu kötü birlerini bulup onları konuşturmak? Mutlaka vardır, olmaması mümkün değil, ama böyleleriyle CHP’nin yolları hiç kesişmiyor ki. Böyle bir şovu yapabilmek için bile CHP’nin bir mizansen üretip bunu bir propaganda yolu ile anlatması CHP’nin bu halkın sorunlarını dahi temsil etmekten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. CHP hâlâ bir elitist parti olarak duruyor. Türkiye’de yoksulluk çeken insanların, ekonomik sorunları olan insanların dünyasından çok uzak ve rivayetlerle duyduğu bu türden insanları gerçek varlıklarıyla değil, ancak kendi arzu ve muhayyilesine göre temsil ediyor. Onları da bütün kullanışlılık ölçülerine göre ancak kendisine siyasi rant sağlayabilecek bir malzeme olarak görüyor.

Gerçekten halkın bu kesimleriyle organik bir ilişkisi olsa, onları temsil ediyor olsa bu hem sırıtmaz hem de gerçek anlamda etkili olabilirdi. Daha önce uyguladıkları ve zihinlere kazınan “müftü karısı” hikâyesi ile birlikte şimdi “viski içen kadının torunlarına içecek süt bulamama” hikâyesi CHP’nin siyasi söylem sefaletinin, halkla organik kopukluğunun dip örnekleri olarak kayda geçmiştir.

Siyaseti propaganda ile yürütenlerin insanlara vadedebilecekleri şey onları aptal yerine koyup koyun gibi gütmekten, kendi çıkarları için yeri geldiğinde harcamaktan başka bir şey olamaz. Oysa siyasette önceliği inandığı değerleri olanların ise propagandaya ihtiyaçları yoktur. İnsanlara anlattıkları şey zaten inandıkları, yoluna baş koyarcasına bağlı oldukları hakikattir. İş inanmadığını anlatmak noktasına gelmişse siyasetten beklentiler de zül noktasına gerilemiştir ve bir dakika harcamaya değmez bir işe dönüşür.

Ve elbette inandığının siyasetini yapmak hem mümkün hem çok daha etkili.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!