Siyaseti, Hendeğe Gömmek

Hendekler kısa sürede bütün beklentileri yuttu. Bugün bir açık hava müzesini andıran eski Diyarbekir ateş altında.

Hendeğin arkası

Vahap Coşkun / Serbestiyet

Bir iş adamı arkadaşım ile sohbet ediyoruz. Diyarbekir-Sur’daki işletmesinin kapısına kilit vurmuş. 55 kişiyi işten çıkarmak zorunda kalmış. Sadece üç kişi kalmış, o da kapalı olan işletmenin acil ihtiyaçlarını karşılamak için.  “Bir daha açar mıyız veya ne zaman açarız bilmiyorum. Bildiğim bu 55kişinin çok zor iş bulacağı ve onların ailelerini çok zor günlerin beklediği.”

 

Bazı rakamlar veriyor. 7 Haziran’dan sonra başlayan çatışma sürecinde Sur’da 361 esnaf resmi kapanış dilekçesi vermiş ve kepenklerini indirmiş. 56 esnaf ise dükkânını Diyarbekir ’in başka bir yere taşımış. Yani Sur, beş ayda 400’ün üzerinde işyerini kaybetmiş. Esnaf, “Ne yapacağız? Ne olacak halimiz?”diye sağa sola başvuruyor. Ancak herhangi bir netice alabilmiş değiller.

 

Sur’da ikamet edenlerin yarısı göç etmiş. Çatışmaların yoğun olduğu ve sokağa çıkma yasağının uygulandığı mahallelerde ise göç oranı % 80’i bulmuş. Evlerini terk edenler can havliyle başlarını sokacak bir dam arıyorlar. Çoğunlukla Diyarbekir’in başka mahallelerine gidiyorlar, akrabalarının evlerine sığınıyorlar. Sur, halkın en yoksul kesiminin, ekonomik olarak en dezavantajlı grupların yaşadığı bir yer. Bombaların ve silahların ortasında kalanların bir kısmını Suriye’den kaçmak zorunda kalan aileler oluşturuyor, bir kısmını da başka yere gitmeye mecali olmayanlar.  

 

Beyaz mendil

 

Bir avukat arkadaşım anlatıyor. Karakolda tanıdığı iki aileyi ziyaret etmiş. Onlara “Sokağa çıkma yasağı var. Siz Sur’dan nasıl çıktınız?” diye sormuş. Anlatmışlar:

 

“155’i aradık. ‘Evde su yok, yiyecek yok, yakıt yok. Hava çok soğuk. Açız, donuyoruz. Buradan çıkmak mecburiyetindeyiz’ dedik. Onlar da bize ‘Elinize bir beyaz mendil alın, en yakın polis noktasına gidin. Daha sonra çıkarsınız” dediler. Öyle yaptık.”  

 

Bunu bütün aileler yapmış. Düşünün kendi memleketinizde, kendi mahallenizde, kendi sokağınızda elinizde teslim bayrağıyla bir yerden bir yere naklediliyorsunuz. Hazin ve yürek paralayan bir hal.

 

“Demografik değişikliklerin ciddi sonuçları olur” diyor avukat arkadaşım. Kendisi zorunlu göç mağduru olmuş çok sayıda ailenin avukatlığını yaptı, onları yakından biliyor. “1990’larda devlet köyleri boşalttığında, insanları zorunlu göçe mahkûm ettiğinde daha sonra neyle karşılaşacağını düşünmüyordu. ‘Çıksınlar da nereye giderlerse gitsinler, ne yaparlarsa yapsınlar’ havasındaydı. Şimdi PKK de aynı tavrı gösteriyor. Ama bugün evinden edilenler yarın PKK’ye sıkıntı çıkaracak. Bu, kesin.”   

 

Tarihi yıkım

Her şey payını alıyor şiddetten. Bir yıl önce Diyarbekir’de tatlı bir telaş vardı. Belediyesiyle, valiliğiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla bütün bir şehir Hevsel Bahçelerinin ve Surların UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınması için yekvücut bir halde çaba sarf ediyordu. Nihayetinde Hevsel ve Surlar, listeye girdi. Diyarbekirliler bundan onore oldu. Ekonomiye ve turizme büyük bir canlılık gelecekti.

 

Ne var ki hendekler kısa sürede bütün beklentileri yuttu. Bugün bir açık hava müzesini andıran eski Diyarbekir ateş altında. Camiler, kiliseler, müzeler, hanlar  Rahmetli Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare’ye siper etmişti kendini. Şimdi de Paşa Hamamı ve Kurşunlu Cami yandı.  Maalesef sırada diğerleri var gibi.

 

Kurşunlu Camii, biz ve bizden önceki kuşağın zihninde müstesna bir yere sahip.  Her sene okulların başladığı dönemde Kurşunlu Camii’nde ikinci el kitap ve kırtasiye pazarı kurulurdu. O vakitler okullarda kitaplar dağıtılmıyordu. Okul kitapları pahalıydı. Hele evde okuyan birkaç çocuk varsa, babalar için bu epey bir maliyet demekti. Kitapları en ucuz şekilde temin etmenin yolu, Kurşunlu Camii’den geçiyordu. O dönem buraya uğramayan, buradaki havayı teneffüs etmeyen öğrenci yok gibiydi. Bizler de bir-iki hafta sonumuzu burada geçirir, kitaplarımızı, defterlerimizi ve kırtasiye malzemelerimiz buradan alırdık. Kurşunlu Camii ile birlikte bizim kişisel ve sosyal mazimiz de küllerin altında kaldı. Savaş hafızasız bıraktı bizi.

 

Siyasetin aczi

Hendeklerin açıldığı ve öz yönetim ilanlarının yapıldığı yerler, HDP’nin en yüksek oy oranlarına ulaştığı yerler. Oluşan kaostan herkes ve her şey kaybediyor. İş çığırından çıkıyor, Sur giderek yaşanılabilir bir yer olma hüviyetini kaybediyor. Sivil toplum örgütleri bir an önce bu faciayı sonlandırmak için şehrin yöneticileriyle ve siyasetçileriyle görüşüyorlar. Ama nafile! Bana aktardıkları iki izlenimleri var: Biri, sivil aktörlerin durumun vahametini kavrayamadıkları ve gereken ciddiyeti göstermedikleri. Diğeri ise, son derece aciz oldukları. Çatışmaları durdurma noktasında PKK üzerinde en küçük bir bile etkileri yok.

 

Siyaset, hendeğe gömülmüş durumda. Buradan çıkmadıkça daha fazla yıkım ve ölümün önüne geçmek mümkün olmayacak. Ve ne yazık ki görünürde bir çıkış emaresi de yok.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...