Siyaset ve yargı Kuzguncuk andıçlarına teslim olur mu?

KENAN ALPAY

Kuzguncuk’ta faaliyet gösteren Boğaziçi Küresel İlişkiler Derneği (Bosphorus Global) adına Hilal Kaplan ve kocası Süheyb Öğüt benim de içinde olduğum bir grup gazeteci-yazar için “terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak, suç uydurma, hakaret ve iftira” gibi suçlar dolayısıyla genişçe bir şikâyet dosyası oluşturmuş. Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan dosyadan da anlaşıldığı kadarıyla 2017’den bu yana Hilal Kaplan ve kocası Süheyb Öğüt beraberlerindeki avukatlar ordusuyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kapısını epeyce aşındırmış.

Hakkımda daha önce defalarca ceza ve tazminat davaları açtıkları için Çağlayan’daki “Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu”na çağrıldığımda hiç de şaşırmadım elbette. 133 sayfalık dosyaya ulaşmak pek kolay olmadı. Lakin Hilal-Süheyb çiftinin avukatlarıyla beraber safi kin ve nefret, dizginsiz düşmanlık ve hukuksuzluktan neşet eden yeni bir “andıç” projelendirip psikolojik harekâtta çılgınca vites yükselttiği hemen anlaşılıyordu.

İftira ve Hile Yolu Çökmeye Mahkûmdur

28 Şubat post-modern darbe sürecinde merkezinde askerin bulunduğu andıç ve psikolojik harekât konseptinin güya küresel ilişkiler üzerine odaklanmış bir dernek ve ekipte hortlamış olması hakikaten de çılgınca bir vites yükseltmeydi. Hilal-Süheyb çifti kamuoyunun yakından tanıdığı FETÖ’cü bazı firari isimleri hazırladıkları dosyanın en önüne dizerek fakat arkasına da asli ve öncelikli hedeflerini ekleyerek bütünüyle akıl ve ahlak dışı bir suç örgütü uydurmaya kalkışmışlar. Her biri firari konumda olan ve daha önemlisi FETÖ ana davasında zaten yargılanan Emre Uslu, Said Sefa, Adem Yavuz Arslan ve Tarık Toros gibi tiplerle Kenan Alpay, Aydın Ünal, Taha Ün, Cemile Bayraktar, Cengizhan Çelik ve Selim Temurçi gibi İslami camianın içinden isimleri yan yana getirmek nasıl bir cinlik ve hinliktir? Dahası İslami kimlik sahiplerinin FETÖ’ye müzahirmiş gibi kurgulandığı örgütsel şemaya İsmail Saymaz, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel gibi Kemalist karakteriyle maruf isimleri de iğreti montaj-dublaj taktikleriyle sıkıştırmaya kalkışmak şeytanlıktan başka bir anlama gelmiyordu tabii ki.

Hilal hanım ve kocası “Bize Pelikan diyenler ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşmanlarıdır” gibi şaşkın ve hedef saptırıcı bir hareket tarzıyla esasında otoriter ve totaliter bir iklim inşa etmeyi hedefliyorlar. Tam da bu sebeple hazırladıkları ihbar ve iftira dosyasında utanmadan bizi firari Fetöcülerle bağlantılı olmak ve söylem birliği kurmakla suçluyorlar. MGK’ya bağlı olarak çalışan yılların Toplumla İlişkiler Başkanlığı bile böylesi tam tekmil bir andıç operasyonuna imza atamamıştı.

Sistematik yalan ve iftiralar üzerine kurulan, her tarafından tel tel dökülen tipik bir andıçlama dosyasını işleme sokan yargı mekanizmasının hüzün verici perişan haline bakan bizler de “kader diyemezsin, sen kendin ettin!” diyebiliriz ancak.

Hakkımda suç duyurusunda bulunan Süheyb Öğüt kimdir? Süheyb Öğüt, 2 Aralık 2013’te Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan ve fakat kısa bir süre sonra arşivlerden kaldırılan dahası hiçbir dijital platformda ulaşılamayan “Hizmet’e âşıktım ben! Âşık!” makalesinde duygu ve düşünceleriyle ait olduğu Fethullahçı kimliği, yetiştiği ortamı ve ilişkileri itiraf ve ilan eden kişiydi. Süheyb Öğüt’ün bütün bir eğitim hayatı (bizzat kendi ifadeleriyle) Fethullahçı Şebekenin kuluçka makineleri gibi kullandığı Murathan-Samanyolu Koleji ve AHİ-FEM Dershanesinde geçmiştir. Üstelik bu eğitim-öğretim sürecinde “öz kardeşlerim” ve “en fedakâr Müslümanlar” diye tanımladığı şakirtlerle birlikte uzun yıllar boyunca Fethullahçı Hizmet yurtlarında kalmıştır.

O Dershane ve Koridorlarda Karşılaşmış mıydık?

Acaba diyorum Süheyb Öğüt, beni ve itham ettiği diğer isimleri Murathan Koleji’nin sınıflarında, AHİ Dershanesi’nin etütlerinde veya yurtların yatakhanelerinde mi görmüştü? Süheyb Öğüt, Fethullah Gülen’e sadakatle bağlı olduğu ve Hizmet hareketi içinde yetiştiği süreçte sabahlara kadar sohbet ettiği şakirtler arasında Kenan Alpay’ı ve diğer isimleri görmüş müydü? Yoksa FETÖ’nün Çorum’daki yapılanması Armoni Derneği’nin yöneticiliğini yapan annesi Seher Öğüt’e bağlı olarak Alevi toplumuna yönelik projelerde benim ve diğer isimlerin de görev aldığını mı iddia ediyor? Babanız Salim Öğüt vefat ettiği için (Rabbim kusurlarını bağışlasın) STV-Mehtap TV bahsine ve akabinde zuhur eden diğer gelişmelere hiç girmeyelim.

Evet, Hilal Kaplan ismini herkes gibi ben de Fethullahçı Cuntanın yayın organı Taraf’taki “Hasıraltı” köşesinde yazmasıyla işittim. Hilal Kaplan’ın Genç Siviller bağlamında da Fethullahçı camiayla ilişkisi olduğunu, bir gazetede köşe yazarak kamuoyunu aydınlatacak kadar birikim ve tecrübe sahibi olduğunu Taraf sayesinde öğrenmiştik. Taraf’ta sırtını Fethullah Gülen’e yasladığı, Ahmet Altan’ın yamacına tutunduğu günlerde ultra liberal söylem ve eylemler içinde olduğu günleri bizim de “hasıraltı” etmemizi, hiç olmamış ve yaşanmamış saymamızı bekliyor sanırız. O günleri, o yazı ve mesajları hatırlatan herkese karşı muazzam bir kin ve nefret beslediği için mezkûr yalan ve iftiralar andıç formatını alıyor, psikolojik harekât operasyonu şeklinde devreye sokuluyor. Unutmayanları, unutturmayanları imha etmek için Hilal-Süheyb çifti kesintisiz bir seferberlik ilan etmiş fakat nafile.

Bütün bir İslami camiayı “travesti Esmeray” ve LGBT mensuplarının yediği dayak üzerinden “ultra-liberal Taraf” namına hesaba çektiğiniz günler daha dün gibiydi oysa. Fethullah Gülen için şiirler yazdığınız, övgüler düzdüğünüz, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda bir hizmetten diğer hizmete koştuğunuz günleri unutmayanlara karşı kirli bir savaş başlatmak, kara propagandaya girişmek de kar etmeyecektir. “Sarı-Kırmızı-Yeşil” mesajlarıyla PKK’ya selam durduğunuz utanç günlerini de liberal çevreler üzerinden AB’ye yaranmak-yamanmak maksadıyla Ermeni soykırımı iddialarına şevkle omuz verdiğiniz “seri katil devlet” riyakârlığını da (açıkça özür dilemedikçe) alnınızda kara bir leke gibi taşıyacaksınız elbette. HDP’li dostlarınızla Taksim’de soykırım protestoları tertipleme cüretinizin İstanbul’daki İngiliz ve Amerikan başkonsolosları tarafından diplomatik temsilcilikte ödüllendirildiğinizi perdelemek maksadıyla piyasaya sürdüğünüz “Kraliçe’nin İslamcıları” iftiralarınızı da her daim yüzünüze vurmak boynumuzun borcudur.

Masum Değilsiniz Hiçbiriniz

Boğaziçi Küresel İlişkiler Derneği, Bosphorus Global gibi havalı isimlere veya “kamu yararına çalışan dernek” statüsüne sahip olması ne Hilal Kaplan ve kocası Süheyb Öğüt’ü ne de orada yapılıp edilenleri temize çıkarır. Ne kadar bastırmaya, sindirmeye, çarpıtmaya kalkışırsanız kalkışın Pelikan Bildirisi’ni de, Kuzguncuk’taki yalıda ne türden faaliyetlerin örgütlendiğini ve nasıl finanse edildiğini de kamuoyu gayet iyi biliyor. Devekuşu gibi kafanızı kuma gömmeyin, siyaset de yargı da sizin günahlarınızı (s)aklayamaz. Fakat iyice biliyoruz ki medyanın gücü değil gücün medyası duruyor karşımızda. Yalan ve iftirayı, hile ve desiseyi karakter edinmiş medya yapılanması siyaseti, yargıyı, ekonomiyi, bürokrasiyi dahası bütün bir ülkeyi topyekûn bir çürümeye ve çöküşe sürükler. 28 Şubat medyası, Fethullahçı medya, Ergenekon medyası ahlaki ve hukuki zeminde başarılı olamadı ki onların çırakları, yetiştirmeleri başarılı olabilsin.

Sicili kirli ve itibardan yoksun, menfaat düşkünlüğü ve fırsatçılığıyla meşhur tiplerin doğrudan veya dolaylı olarak istihdam edilmesi topluma karşı işlenen büyük bir suç, adaleti ve merhameti çökertmeye matuf bir tuzak olarak işleyecektir ancak. Böylesi günahlara zerre miktarı olsun katkı verilemez. Bilakis fitneleri yok etmek üzere adalet ve merhamet duygularımıza yaslanarak bütün imkânlarımızı seferber etmeliyiz.

Elbette ahlaki ve hukuki değerleri ezip çiğneyen bütün bu çirkinliklerin müsebbibi olarak sadece Hilal-Süheyb çiftinin organize ettiği Kuzguncuk merkezli medya yapılanmasını sorumlu tutmak doğru olmaz. Mezkûr aktör, kurum ve yöntemlerin eski düzenin ve bürokratik oligarşinin kodlarına uygun bir şekilde hareket etmelerine zemin hazırlayan iktidarın vebali çok büyüktür. Geniş toplum kesimlerinin, parti teşkilatlarının hatta hükümet üyelerinin haklı tepki ve nefretlerine rağmen böylesi aktör, kurum ve yöntemlerin önünü açanlar önce adalet ve gerçeklik duygusundan koparlar. Akabinde ise siyaset ve yargının çürüdüğü, ülke ve toplumun felç olduğu bir yıkım tablosu dayanır kapıya. Bizden söylemesi.