Ergün Yıldırım / Star
Züppe bilincin küfür siyaseti
Siyaset, insanları yönetme sanatı. Klişe, ama epeyce de anlamlı bir tanım. Siyaset yönetmektir ve sanattır. Bu iki anlam çıkıyor ortaya. Sanat geniş manada estetik, etik, adap ve usul demek. Fakat bugünlerde bunlardan epeyce uzak tutumlarla karşılaşıyoruz.
Siyaset, küfürle dolup taşıyor. Muhalefet cephesi bunun öncülüğünü yapıyor. Mecliste haysiyetsizler diye bağırıyorlar, sosyal medyada züppe diyorlar. Gazetede de 'siyasal İslamcı iktidarlar zaten züppedirler' diye devam ediyorlar. Nasıl bir siyasi bilinç bu? Neden bu ortaya çıkıyor? Nedeni de var, fonksiyonları da.
Düşündürücü olan daha yeni kazanan bir siyasal muhalefetten bu küfürbazlık olgusunun doğması. Türkiye'nin en büyük şehirlerini kazanan, hatta Üsküdar ve Eyüp Sultan gibi muhafazakarlığın kalelerini de alan bir siyaset neden bunu yapar? Bu kadar siyasi başarının arkasından dinmesi gereken kızgınlık, kutuplaşma, ötekileştirme söylemi neden daha da alevleniyor? Düşündürücü olan budur.
Bu kadar oy başarısı, belediye başarısı sonrasında hala siyasal tatmin yaşamayıp kızgınlıkla öfkeyle küfürler savurup durmak nedir hakikaten?
İki temel boyutu var bunun.
Birincisi, epey varoluşsal. Derin siyasal kültüre dayanıyor. CHP'nin temsil ettiği laikçi, seküler, hegemonik siyasal bilinçle yakından ilişkili. Yüzyıla yakındır süren bu hegemonik konumları çözülüyor. Devlet de ordu da artık onların istekleriyle yürümüyor. Cumhuriyet gazetesinin kışlalarda en muteber olduğu dönem bitti. Menderese "karşı devrimci" dediler, Demirel (o kadar uyumlu davranmasına rağmen) "Çoban Sülo" dediler. Şimdi de Erdoğan'a "züppe" diyorlar. Daha hırçın ve daha hadsiz bir söylem. Söylemden öte damgalama.
Derin hegemonyasını kaybeden bu "züppe bilinç" sağduyusunu da kaybediyor. Züppe bilinç, çünkü giyimi ve alışkanlıklarıyla bu toplum değerlerine aldırmadan her çeşit hadsizliklerde bulunarak hareket eder. Recaizade Ekrem, Araba Sevdasında bu züppe bilinci iyi tarif eder. Batıya hayran yarı buçuk Fransızcası ile aydın kesilir, hayatı Beyoğlu batıcı mahallenin meyhane ve terzilerinde geçer, düşlerindeki batılı kadınların peşinden koşar. Çamlıca sefalarında Fransız kadın diye peşinde koştuğu avrat, fahişe çıkar.
Züppe bilinç, kolektif hale de dönüşebilir. Bir grup kimliği haline de gelebilir. Züppe aydın da böyle doğar. İkide bir "siyasal İslamcılar", "köylüler", "çobanlar", "göbeğini kaşıyanlar" diyenler bu züppe aydınlardır. Bu aydınlar bugün küfürbaz siyaset yapanlarla beraber.
Türkiye sosyolojisi değiştikçe ve merkeze taşındıkça yerlerini kaybeden bu züppe bilinç, kudurmaya başlıyor. Hırçınlaşıyor. Çünkü tek olmaktan, egemen olmaktan, vazgeçilmez olmaktan çıkıyor. Yerini, statüsünü ve prestijlerini kaybediyor.
Küfürbaz siyasetin ikinci önemli nedeni ise kısırlık. Yani üretememe, yeni bir fikir, eylem ve inşa ortaya koyamaması. Bu kadar belediye kazanıyor, bu kadar oy alıyor ama siyaset üretemiyor. Türkiye'nin sorunları üzerine aydınlatıcı somut bir fikir ve eylem ortaya koyamıyor. Bu siyasal kısırlık, onları çıldırtıyor. Ayrıca peşlerinden giden seçmenleri sürüleştirmek için "düşmanına" küfrediyor. İç sorgulama sona eriyor. Düşman varken iç eleştiri olur mu?
Büyük bir acziyet! Siyasi başarıyı üretken bir siyasete ve çözüm üreten bir siyasete dönüştürememenin acziyeti. Bu acziyetten de küfürler yükseliyor. Yine suçlu Cumhurbaşkanı, yine suçlu iktidar. Siyasal üretim yerine, peşlerindeki kızgın kitlelerin kızgınlığını canlı tutma siyaseti tercih ediliyor.
Tam bir siyasal sefalet hali. Türkiye'nin somut meseleleri üzerine tek kelam etmeden siyasal bilinç altından alınan güçle ve duygularla kitlesini mutlu etmenin aymazlığı. Beleşliğe, ucuzluğa, içgüdüye yatan bir siyaset. Bu züppe bilinçten siyaset de çözüm de doğmaz.