Sandığın ucu görününce siyasî aktörlerin hızlı bir tempo içine girmesi ve yeni şeyler söylemesi doğal. İşaretler hangi istikameti gösteriyor?
Ekonomi dağılıyor, siyaset ise toparlanıyor.
Türkiye dünya ekonomisi ile entegre. İçeride sağlam durmanız yetmiyor. Havadan nem kapan hassas dengelerle, dışarıdan gelen etkilere direnmek kolay değil. Mesele sadece dışarıdan gelen sıcak para değil. İhracat yaptığımız ülkelerdeki daralma da içeriye yansıyor. Rus ekonomisi yarı yarıya daralırken siz o ülkeye aynı ihracatı yapamazsınız. Başbakan'ın da açıkladığı üzere, 2009'un hiç olmazsa ilk altı ayında olumlu bir gelişme beklentisi yok. Büyümenin durması ile işsizliğin artması, iç tüketimin dolayısıyla iç üretimin azalması normal.
Siyaset ise tersine toparlanıyor. Sandık siyaseti hizaya çekiyor. Demokratik rekabet düzeni içinde ana akımın savrulmaya değil, düzen ve istikrara eğilimli olduğu görülüyor. Siyaset genel hatları ile kutuplaştırıcı değil tersine birleştirici ve yapıcı bir eğilim içinde.
CHP lideri Baykal'ın "çarşaf ve başörtüsü hamlesi"ni Türkiye için olumlu bir gelişme olarak görmemiz lâzım. Başörtüsü sorunu yapay bir sorun. Bu yapay sorunun tek çözümü kılık kıyafet özgürlüğünü sağlamak. Bu sorunu yaratan ise CHP idi. CHP İstanbul il başkanının, çarşaflı hanımlara Baykal'ın CHP rozeti taktığı toplantıda söylediği, "Üniversitelerde türbana özgürlük istiyorum." sözü, sorunun bütünüyle çözümünden bir önceki adım.
Kazançlı çıkan kim olacak? Öncelikle CHP. Başörtüsü gerçekten bir simge. Bu simgeyi yaratan ve siyasîleştiren ise CHP'nin kendisi. Bu simge yüzünden CHP bir seçkin partisi hüviyetinden kurtulup geniş kitlelere ulaşamıyordu. Sorun çözülürse CHP önündeki alanı açmış ve politika üretme fırsatı yakalamış olacak.
MHP'nin Alevî açılımı, Baykal'ın çarşaf çıkışının gölgesinde kaldı; gerekli ilgiyi görmedi. MHP liderinin "Milliyetçi Hareket Partisi Alevî kardeşlerimizin sorunlarının çözümü için, bu konuda "karşılıklı anlama ve anlaşılma" süreci başlatılmasına katkıda bulunmaya samimiyetle hazırdır." sözlerine Alevîlerin karşılık vermesi gerekir. Alevîler şikâyet ettiğine göre, Türkiye'nin ciddi bir Alevî sorunu var. Bu sorunun çözümü Kürt sorunundan daha karmaşık. Çünkü Kürt sorunu devletle Kürtler arasında. Alevîliğin ise, toplumu barıştırarak, Bahçeli'nin söylediği gibi "karşılıklı anlama ve anlaşılma"ya fırsat tanıyarak çözülmesi lâzım.
MHP liderinin "Ya sev, ya terk et" sloganını "resmen" reddetmesi de kayda alınmalı. Bahçeli, bu sloganın MHP'de "resmiyet taşımadığı"nı vurgularken, gayrı resmî kullanımına da yasak getirmiş oluyor. MHP'nin önemli aydınlarından Vedat Bilgin'in Milliyet'te Devrim Sevimay'a verdiği röportajdaki pozitif dil örnek gösterilecek inceliklere sahip.
AK Parti liderinin bu toparlayıcı eğilimin bir parçası olması kaçınılmaz. Siyaset savrulmak yerine toparlanıyorsa, çözümler üzerinde mesafe almak, ülkeyi ilerletmek kolaylaşır. Kürt sorunu ve Alevî sorunu bu yapıcı atmosferde daha kolay çözüme yaklaşır.
Partiler savrulurken, temsil ettikleri kitleleri kutuplaşmanın tarafı haline getirirler. Tersine toparlayıcı davranırken, kendi kitlelerini de çözümün bir tarafı olmaya ikna ederler. Başörtüsünün rejim için bir tehlike olmadığına CHP seçmenini ikna etmesi gereken yine CHP. Mantık ise sağlam: Eğer başörtüsü sorununu CHP çözerse, işte o zaman tehlike de ortadan kalkmış olacaktır. Kürtleri, zorla mevcut durumu kabullenmeye, üstelik sevmeye; aksi takdirde ülkeyi terk etmeye zorlamak yerine, onlara güçlü bir empati duygusu ile yaklaşmaya çalışmak; MHP'nin kendi kitlesine vereceği mesaj olmalı. "Ya sev ya terk et"in bölünme getireceğine, temel insan haklarına riayetin ise ülkeyi bir arada tutacağına inanan bir MHP kitlesi, Türkiye'nin bütünlüğünün garantisi olmaz mı?
Demokrasi siyasî partiler aracılığıyla sorun çözme yeteneğini seferber ediyor. Böylece siyaset toparlanıyor.
ZAMAN