Siyaset İktidarın Her İcraatını Allayıp Pullamak mıdır?

Anlaşılan o ki; AK Parti’nin Türkçü-Kemalist MHP ile ittifakını iktidara yakın duran herkes desteklemek zorunda. Aydın Ünal da kalemini Necip Fazıl-Nihal Atsız ilişkisi üzerinden bu garip kader ortaklığına tarihi temeller bulmaya zorlamış! 

Aydın Ünal’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yer verilen bahse konu bugünkü yazısını (15 Ocak 2018) ilginize sunuyoruz:

Necip Fazıl-Nihal Atsız ittifakı

Üstad Necip Fazıl Kısakürek İslamcılığın sembol ismi, hatta yeni İslamcılığın kurucularındandır. Nihal Atsız ise, Türkçülük ve Turancılık hareketinin ideologlarındandır.

 İki ayrı hareketin bu iki sembol ismi aynı dönemde yaşadılar ve zaman zaman sert polemiklere de girdiler.

Nihal Atsız, 1970 yılında Ötüken Dergisi’nin 11. sayısında kaleme aldığı uzunca bir makalede din, tanrı, İslam, peygamberler hakkındaki fikirlerini beyan etmişti. “İslamiyet Türkler sayesinde yaşadı ve yükseldi. İslamiyet Türkleri değil, Türkler İslamiyet’i yüceltti. Biz İslam olmadan önce de büyüktük. Keramet İslamiyet’te olsaydı her Müslüman millet yükselirdi” der Nihal Atsız… Kur’an-ı Kerim’in (Hz.) Muhammed’in (sav) “talimatları” olduğunu yazar. Hz. Adem ve Hz. Havva’yı reddeder,  “Yahudi Krallarının” (Hz. Musa) Peygamber diye Türk milletine telkin edilmesine itiraz eder. Türkleri Tanrıkut Mete’nin yarattığını söyler. Uzunca bir girişin ardından sözü Necip Fazıl’a getirir: “Necip Fazıl iyi bir nesircidir. Fakat hiçbir yüksek okuldan mezun olmadığı için bir fikir tartışmasında ondan parçalar alıp tanık diye kullanmak doğru olmasa gerektir” der ve biraz mahreme, biraz da müstehcenliğe başvurarak Necip Fazıl’ı ağır eleştirir.

 Necip Fazıl ise, Babıali adlı eserinde Nihal Atsız’la ilgili düşüncelerini kaleme almıştır. Atsız için “Havası, esprisi, mizaç renkleri olmayan birisi”, “ahmak, budala, rezil” ifadelerini kullanır. “O, Türkçülük hissinden geliyor, bizse İslam fikrinden yola çıkıyorduk. O, ideolocyalaştırılması imkansız bir duygunun adamıydı; bizse her hissi potasında eriten bir düşüncenin bağlısı…”

Atsız’ın İslam’a “Milletimin dinidir; hürmet ederim” ifadesi karşısında Üstad, “İslam'a böyle bir iltifat, onu topyekûn reddetmekten beterdi. Kıymet, millete verilmiş ve İslam tâbi mevkiine düşürülmüş oluyordu. Halbuki biz, Türk’ü Müslüman olduğu için sevecek ve Müslümanlığı nispetinde değerlendirecek bir milliyetçilik anlayışı peşindeydik ve bu anlayışa ‘Anadoluculuk’ ismini veriyorduk… Eğer gaye Türklükse mutlaka bilmek lazımdır ki, Türk Müslüman olduktan sonra Türk’tür tezini güdüyorduk” eleştirisini yapar.

Necip Fazıl ile Nihal Atsız, kendi dergilerinde birbirlerine karşı bu sert ifadelerine rağmen, tanışan, görüşen, birbirleriyle konuşan kişilerdi.

Nihal Atsız, Necip Fazıl’ın davetiyle Büyük Doğu Dergisi’nde yazmıştır. Necip Fazıl, Nihal Atsız’ı evine davet ettiğini, bir gece sabaha kadar konuştuklarını nakleder. Aralarındaki son diyalog, 27 Mayıs darbesinin ikinci gecesinde telefonda olur. Nihal Atsız darbeyi desteklemektedir. Necip Fazıl’a “seni hala tevkif etmediler mi?” diye istihzayla sorar. Necip Fazıl “telefonu nefretle yüzüne kapattım ve ölünceye kadar yüzünü bir kere bile görmedim” der.

Yeni Şafak yazarımız, değerli ağabeyimiz Osman Akkuşak da 8 Ağustos 2016 tarihli yazısında Necip Fazıl ve Nihal Atsız’a dair bir hatırasını nakleder: “1960’lı yılların birindeydi.. Necip Fazıl Bey’le bir aksam üstü Meserret Kıraahathanesi'nden çıkarak Kadıköy’e geçmek üzere Karaköy İskelesi'nden kalkan vapura girdik.. Tam vapura ayak bastığımız anda kapıya yakın bir koltukta Nihal Atsız’la karşılaştık.. Ben onları tanıştırmaya hazırlanırken bir de baktım onlar tokalaşıyorlar, birbirlerinin hatırını soruyorlar.. koltuklara yerleştik.. ikisi arasında bir diyalog başladı.. Ta Kadıköy’e varıncaya kadar… Bu iki karizmatik şahsiyetin 15-20 dakikalık konuşmasında dikkatimi çeken şey; birbirlerine karşı gösterdikleri nezaket ve ciddiyet tavrı idi..”

 Necip Fazıl ve Nihal Atsız, asla anlaşamayacak, uzlaşamayacak, aynı zeminde buluşmaları çok zor iki şahsiyettir. Ancak, 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde defalarca bir araya gelmiş, görüşmüş, konuşmuş, Necip Fazıl’ın evinde buluşmuşlardır; Büyük Doğu sayfaları Nihal Atsız’a açılmıştır.

Peki nedir onları buluşturan zemin?

Bu ortak zemini de Necip Fazıl izah ediyor: “Onunla ortak olduğumuz nefret kutupları üzerinde 1950 ve 1958 Büyük Doğu’larında bazı yazılarını neşrettik.”

Necip Fazıl ile Nihal Atsız’ın “ortak oldukları nefret kutbu” CHP’dir. Necip Fazıl Adnan Menderes’i desteklemekte, tabii olarak CHP’yi ülkenin başına gelmiş en büyük felaket olarak değerlendirmektedir. Nihal Atsız Adnan Menderes’ten hazzetmese ve yazılarında istihzai şekilde “Etnan Bey” ifadesini kullansa da, o da CHP’den ve İsmet İnönü’den nefret etmektedir.

CHP düşmanlığı, birbirine zıt iki karizmatik şahsiyeti ortak bir zeminde buluşturmuş, ortak harekete mecbur etmiştir.

Milliyetçilik mahiyetleri farklı da olsa, iki ideolog, CHP’nin vatana, millete, ortak değerlere yönelik saldırılarını ve tahribatını önleyebilmek için güç birliği yapmışlardır.

Yaşadığımız süreç yine böyle bir mutabakatı gerekli kılmıyor mu?

Bir tarafta FETÖ’nün dümen suyuna girmiş, PKK’ya müsamahalı, DHKP-C’ye müzahir, Türkiye düşmanlarıyla ittifak halinde bir cephe varsa; diğer tarafta, farklılıklarını ötelemiş “milli” bir cephenin, Necip Fazıl-Nihal Atsız cephesinin oluşması pek tabiidir.

  

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!