27 Mayıs darbesinden, 12 Eylül’den bugüne miras kalmış en baskın zihniyet siyaset ve siyasallaşma korkusudur. Bir korkudan çok bir nefrettir bu. Düşünsenize Türk sinemasının, edebiyatının, mizahının bütün siyasetçileri berbat, korkunç, sahtekâr insanlardır. Tuttukları yer kurur.
Anayasa reformuna karşı çıkanlar da yorulmadan “Yargı siyasallaştırılıyor” diye korkutuyorlar herkesi.
Ve bunu yaparken de apaçık yalan söylüyorlar.
Düşünün;
Başbakanı ve bakanları asarken yargı siyasal değil miydi? Denizleri asan yargı siyasal değil miydi?
Erdal Eren’i 17 yaşında asan yargı siyasal değil miydi? 367 kararı alınırken, Hrant Dink’i ölüme gönderen 301 kararları verilirken, Eğitim Sen kapatılmaya çalışılırken yargı siyasal değil miydi? Baskın Oran’a küfretmeyi serbest bırakan, Kürtlere ayrı işleyen yargı siyasal değil de nedir?
Türk yargısı siyasaldır. Hem de devletçi, Kemalist, laikçi ve milliyetçi bir siyasetten yana açık taraftır. Bu siyasallık onun hukuksal vazifesidir.
Bu yüzden Danıştay’ın, Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin kararları sürprizlere kapalıdır. Bir yasayı mahkemeye taşıyacak kadar sayıdaki CHP’li+Anayasa Mahkemesi formülü Meclis’in üstündedir.
Bu yüzden dün Hasan Cemal’in hatırlattığı gibi, AKP’nin yasalarıyla ilgili gün aşırı toplanıp politik parti gibi açıklama yapan yargı kurumları, Başbuğ’un yargıya açık müdahalelerine sesini çıkaramaz.
Evet, bu tasarıdaki bazı düzenlemelerle üst yargı siyasallaşacak. Tıpkı ABD’de, Almanya’da, İspanya’da, Fransa’da olduğu gibi. Çünkü onların Anayasa Mahkemeleri’ne, HSYK’larına da Meclisler, Cumhurbaşkanları yapıyor atamaları.
AKP üst yargıyı siyasallaştıracak, bu doğru. Ama bu kez bu siyasallaşma kendinden menkul olmayacak, meşruiyetini biz vatandaşların siyasallaşmasından alacak.
Ve bu siyasallaşma bu kez bize adaleti getirecek...
Mahalle Baskısı’ndan ve Şeriat’tan korkanlar “Evet” demeli
Genelkurmay’ın psikolojik harekât sitelerinden irtica.org’un ana sayfasından anonslanacak kadar ses getirmiş olan Mahalle Baskısı araştırmasındaki “Sivas’ta Cuma saatleri trafik alt üst oluyor”, “iş bulmak isteyenler iki bin Euro bayılıp umreye gidiyor” gibi sonuçlar beni pek korkutmuyor. Bir gün Fethullah Gülen’in uçakla Türkiye’ye dönüp memlekete şeriat getireceği hikâyelerine de inanmıyorum.
Ama eğer sahiden tanımadığınız, bilmediğiniz, size benzemeyen dindarların fazlaca güçlenip bir gün içkiyi yasaklayacaklarından, başınızı örteceklerinden korkuyorsanız ve bir türlü bastırmadığınız bu korkunuzu sömüren CHP, merkez medya ve ordunun elinde oyuncak olmaktan da sıkıldıysanız çareyi anayasa paketindeki şu iki maddede bulabilirsiniz.
» Anayasa Mahkemesi’ne bireysel “anayasal şikâyet” hakkı.
» Kamu denetçiliği ya da ombudsmanlık kurumu.
İktidardaki partinin laikliğin altını oyan bir düzenleme yaptığını mı düşünüyorsunuz. Artık CHP’ye de, siyasi parti gibi çalışan Yargıtay’a, Danıştay’a, Abdurrahman Yalçınkaya’ya da ihtiyacınız yok. Gidip şahsen hükümeti Anayasa Mahkemesi’ne şikâyet edebilirsiniz.
AKP’li belediyeniz içki yasakları mı getirdi, oruç tutmadığınız için taciz mi edildiniz, okulda çocuğunuza dinî telkinde mi bulunuldu. Artık Hürriyet’i, Cumhuriyet’i aramanıza gerek yok. Ombudsmana başvurun, hakkınızı arayın.
Laikliği koruma refleksleriniz çağın gerisinde kalmasın. Bütün dünya böyle yapıyor.
Unutmayın bir gün dokunulmazlıklarına dokundurmadığınız o yargı ve ordu o çok korktuğunuz dincilerin eline geçebilir.
Gün gelir masanın üzerinden kaldırmadığınız o silah size doğru da çevrilebilir...
Darbeci Baro diyince kızmaca yok artık...
“Ordunun suçluluk ve yenilgi psikozu içinde kışlasına kapatıldığı, halkın bitmez tükenmez darbe planlarıyla şaşkınlaştırıldığı dış destekli kampanyanın içerde yeterli kitle desteği bulması halinde yasal düzenlemeler peş peşe gelecek, Türk Silahlı Kuvvetleri toplumsal ve siyasal yaşamda dikkate alınan, sözü dinlenen bir güç olmaktan çıkarılacaktır.”
Bu alıntı 21 Mart günü Cumhuriyet gazetesinin Olaylar ve Görüşler sayfasında çıkan “Karargâhta Kuşatılıp Kışlaya Hapsolmak...” başlıklı yazıdan.
Makalenin yazarı Türkiye’nin en büyük, en köklü barosu olan İstanbul Barosu’nun genel sekreteri.
Ordunun “Toplumsal (Buraya dikkat) ve siyasal yaşamda dikkate alınan, sözü dinlenen bir güç olmaktan çıkarılması” tehlikesine karşı bizi uyaran bir hukukçu. Hani şu Taksim’e çıktıklarında “darbeci baro” diye karşılanmalarına çok kızan baronun genel sekreteri.
Genç Siviller boşuna otellere para verip, avukatların linç girişimi ile hayatlarını tehlikeye atmışlar. O pankartı bu genel sekretere verselermiş o baronun en çok görünen yerine kendi eliyle asarmış zaten pankartı.
TARAF