2015 Seçimleri ilk bakışta görüldüğü gibi sadece AK Parti ile; C.H.P , M.H.P ve H.D.P arasındaki yarışa oturmuyor. H.D.P ile M.H.P arasındaki “uzlaşmaz çelişki” çok açık. Bahsettiğimiz bu da değil. Esas yarış, biraz daha derinlerde yaşanıyor. Eğer mercek biraz daha yakınlaştırılacak olursa, bunlar oldukça berrak görülebilir.
Hemen görülebilecek olan; C.HP-M.H.P arasındaki çekişmedir. C.H.P acaba ulusalcılarını M.H.P’ye kaptıracak mıdır? Eğer böyleyse bu ne oranda gerçekleşecektir? Bu soru, “M.H.P, Ak Parti’ye kaptırdığı bir kısım tabanını ne oranda geri alabilecektir?” sorusu kadar önemlidir.
Diğer ve benim daha mühim bulduğum soru ise şudur: “H.D.P, bugüne kadar müzmin C.H.P’li olarak bilinen; ama artık C.H.P dışında da siyâsal arayışları olduğu âşikâr hale gelen Alevîlerin oylarının ne kadarını alabilecektir?”.
Öncelikle C.H.P’ye küsen Alevîlerin oylarına talip olan ve bu konuda azımsanmayacak adımlar atan H.D.P açısından bakalım. %10 Barajı ile mücâdele eden H.D.P için Alevî tabanın mühim bir çıkış olduğunu kabul edebiliriz. Hatta bunun siyâsal güç artırımı gibi, her siyâsal partinin doğal beklentileri itibarıyla makul karşılanması gereken bir tarafı olduğu muhakkak. İtiraz kaldıracak husus bunun H.D.P’nin “Türkiyelileşmesi” odağına oturtulmasıdır.
Organik kitleleri siyâseten elde etmek, bir taban genişlemesine gitmek hele hele “sol” iddialı bir parti için çok anlamlı ve kalıcı etkiler yaratabilecek bir adım sayılmasa gerekir. Sürecin kalıcı olabilmesi, ancak organik yapıların gizlediği eşitsizlikleri deşifre edici damarları açmaktan geçer. Organik yapılar arasındaki gerilimlerin siyâsetin yegâne sermâyesi kılınması, siyâsetleri tıkamaktadır. Farklılıkların organik basitlemeci ayırımlar üzerinden götürülmesinin fonksiyonudur kutuplaşma.
Organik yapılar arasındaki gerilim ya da çatışmalar, ne kadar keskin tonlamalarla, ya da mutantan bir şekilde yürütülürse yürütülsün, temelde siyâsal irâde kaybıdır. Bunu biraz açalım: Meselâ millîyetçilik ya da ulusalcılık siyâsetleri hangi organik yapıyı odağına alırsa alsın; ister Türklük, ister Kürtlük üzerinden yürüsün aynı sonucu verecektir. Bu temelde bir parametre kısırlığını ifâde ediyor. Halbuki Türkler ya da Kürtler kendi içlerinde alabildiğine zengin bir farklılaşmayı taşımaktadır. Organik bakış, avantajlı Türkler ve avantajlı Kürtler ile dezavantajlı Türkler ve dezavantajlı Kürtler arasındaki daha somut karşılıklara oturan bir mukadderat ve çıkar birliğini gölgelemektedir. Meselâ denetimsiz bir taşeron sisteminde çalışarak aynı kaderi paylaşan insanların organik kimlik referansları, fazlaca anlamlı değildir. Millî ve gayrı millî mafya ayırımı kadar anlamsızdır bu.
Sünni-Alevî ayırımı üzerinden yürütülen siyâsetler için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Hayât aslında bu konulardaki uyarıcılarını gönderiyor. Mecidiyeköy’deki asansör faciasında ölen işçilerin etnik ya da dinsel kimliklerini, organik aidiyetlerini sorguladık mı? Kocası ya da erkek arkadaşı tarafından katledilen bir kadının Sünni ya da Alevî; Türk ya da Kürt olmasının ne kadar anlamı olabilir ki?
Artık çok berrak görülüyor ki, siyâsetin kısırlaştırılması, onun organik temellerde yürütülmesiyle doğru orantılı gidiyor. Siyâset bir tarafıyla dezavanjlı ve avantajlı insanlık durumları arasında hesaplaşmaların yapıldığı bir alandır. Sıkıntı ise dezavantajlılarla avantajlılar arasındaki ayırımların kütleştirilmesi ve birer sabite olarak okunmasıdır. Bu kütleştirme, siyâsetin skolastiğidir.
Siyâsal skolastik başka bir zihinsel kaymaya; hatta körleşmeye de da yol açmaktadır. Bir noktadan sonra, dezavantajlı durumları, dezavantajlılar üzerinden okuma alışkanlığı. Halbuki siyâseti daha da açacak ve sürdürülebilir bir çoğulculuğa taşıyacak olan, avantajlıları avantajlar; dezavantajlıları ise dezavantajlı durumlar üzerinden okuyabilmektir. Bu okumanın berrak olabilmesi durumların öncelikli ve mâkûl tanımlanmasını gerektiriyor.
Biliyoruz ki hayâtın içinde avantajlı ve dezavantajlı durumlar son derecede ilişkisel ve değişkendir. Veri bir an, durum ve ilişkide mazlum bir dezavantajlı görünenler bir başka an, durum ve ilişkide acımasız bir avantajlı hâline gelebilir. Organik topluluklar arası ilişkilerde dezavantajlı olanlar, topluluk içi ilişkilerde avantajlı aktörler olarak çıkabilir karşımıza. Elbette bunun tersi de geçerlidir.
Kürt ve Alevî meselelerinin artık ertelenemez ve ötelenemez çözümünü istemek, esasta bu bulanıklığın ve tıkanmanın giderilmesi içindir. İki siyâsal skolastik arasında ittifak kurmakta değil; bizzat siyâsal skolastiklerin çözülmesi noktasında başlar Türkiyelileşmek. Türkiye’de özlediğimiz, kutuplaşmalardan arındırılmış kültürce çoğul bir hayât tecrübesi de, siyâsal skolastiklerin ambargosundan arındırılmış, bireysel yorumların bereketlendirdiği, bu bereketin de hor görülmediği bir ortamda filizlenebilir.
Yeni Şafak