Victoria Gagliardo-Silver / Independent Türkçe
Lisede Modern Siyonizm diye bir ders aldım. Beni hem gerçek dünya becerileri edinmem hem de nasıl iyi bir "Yahudi" olmam hususlarında eğitmeyi amaçlayan dini okullardan birine gittiğim için, mezuniyet için zorunlu bir dersti. Tevrat değerleriyle karışmış bir şekilde, "ana yurdumuzu" görmek için yılda en az bir kez İsrail'e giderek dini okulda öğrenim görmemiz ve Tanrı'yla bağımızı kuvvetlendirmemiz isteniyordu.
Sınıfımın yüzde 95'i öğrenim amacıyla İsrail'e giderek pahalı ve aşırı cinsiyet ayrımcı seminerlere katıldı. Ben gitmedim.
Arkadaşlarım döndüğünde, birçoğunu artık tanıyamıyordum. Erkekler sakal bırakıp, sürekli olarak dini bir kıyafet olan tzitzit giymeye başladı. Kızlar ise sadece etek ve elbise giyerdi. Herkes koşere dikkat ediyor, 25 yaşından önce evlenmeyi hedefliyor ve her gün en az bir kez ibadet ediyordu. Hatta bazıları bütünüyle İsrail'e taşındı.
Sınıf arkadaşlarım Tevrat çalışmaya başladığında ben siyaset ve insan hakları çalışmak için üniversiteye geçtim. Levant'ta Filistin halkının her gün maruz kaldığı acımasızlıkları öğrendim. İsrail'in dürüst bir tasvirini gördüm, tıp ve teknoloji üzerinden dünyaya getirdiği iyiliklerin yanı sıra, hükümetinin suçlandığı insan hakları ihlallerini de biliyordum.
Kendim ve lise arkadaşlarımın Siyonizm'in neden haklı ve iyi olduğu, Filistinli "düşmanlarımızın" elinden bu toprakları almanın neden adil olduğuna dair dini bir anlatıyla beslenmiş olduğumuzun farkına üniversitede vardım. Bunlar, Birthright gibi, genç Yahudiler'e ücretsiz İsrail gezileriyle beraber verilen aynı anlatı grupları: Bu bir "tazminat" olduğu için İsrail yanlış hiç bir şey yapmış olamaz ve devletin kuruluş doğası nedeniyle hükümetin sorunlu tüm eylemleri mazur görülebilir, görülmelidir.
Bu noktada doğuştan bir Amerikalı siyah bir Yahudi olarak, sırf bize Tanrı tarafından haklı bulunduğu söylendiği için yerleşimci aktif bir işgali destekleyemeyeceğimi fark ettim.
Sömürgeciliği desteklemeye devam etmek yerine, İsrail hakkında bildiğimi düşündüğüm her şeyi sıfırdan tekrar öğrenmeliydim.
Filistin kaynaklarının, Birleşmiş Milletler tarafından insan hakları ihlali olarak adlandırılan biçimde İsrail tarafından sömürüldüğünü ve İsrail güçlerinin Filistin hakları için bir gösteride nasıl 30'dan fazla çocuğu katlettiğini okudum. Gazze Şeridi'nin kapatılması, Filistinliler'in İsrail'de çalışmak veya uzmanlık gerektiren tıbbi bakım almak için yapması zorunlu başvuru ve bu başvuruların genellikle reddedilmesi hakkında okumalar yaptım. Böylece, kendimi yeniden eğittiğim bir gecede, Filistin yanlısı bir Yahudi oluverdim.
Bu radikal değil, rasyonel bir inanç. Filistin topraklarını hak ettiğini düşündüğü için çocukları öldüren, Filistinlilerin yiyecek, barınma ve su erişimini kısıtlayan bir rejimi desteklemek istemiyorum.
Hem Yahudilerin hem de Filistin halkının İsrail'de güven içinde yaşama hakkına sahip olduğuna inanıyorum. Şahsen İsrail'i hangi siyasi partinin yönettiğiyle veya iki devletli ya da tek devletli çözümle ilgilenmiyorum. Bunun yerine, tüm insanların barış içince yaşayabileceği, bölgede teşvik edilen bir eşitlik ve adalet sistemini önemsiyorum ve bu gerçekleşip sürdürülebilir olmadıkça İsrail'i desteklemeyeceğim.
Bu tutumumda yalnız değilim. Gerçekte, diasporada doğan, ortodoks olmayan pek çok genç Yahudi'nin İsrail'le bir bağı bulunmuyor. Orayı ana yurdumuz olarak görmüyoruz ve Filistin halkına yönelik aşağılık muameleye karşıyız. Boykot, Tecrit ve Yaptırım Hareketi doğrultusunda İsrail kaynaklı teknoloji ve ürünlerden uzak durmak için elimden geleni yapıyorum.
IfNotNow (EğerŞimdiDeğilse) ve Jewish Voice for Peace (Barış için Yahudi Sesi) gibi gruplarda organize olan bu genç Yahudiler, yerleşimci bir devleti "ana yurtları" olarak kabul etmektense istismar edilen, İsrail için emlak yaratmak için yerlerinden olan ve İsrail hükümetinin kararıyla haklarından mahrum bırakılan yerli Filistin halkını korumanın daha önemli olması gerektiğine inanıyor.
İsrail’in önemini ve anlamını anlıyorum -bunu tüm Yahudiler anlıyor. Ancak ben ve İsrail karşıtı diğer Yahudiler, zulmün zulüm doğurmaması gerektiğine, 1945'te egoist bir diktatörün elinde katledilmenin toprağın yerlisi diğer halka karşı ayrımcılık için artık bir mazeret teşkil etmemesi gerektiğine inanıyoruz.
İsrail Hükümeti, Filistinlilerin evlerini yağmalamayı, gıdayı, suyu, tıbbi bakımı ve elektriği kısıtlamayı, genç Filistinlileri taş attığı veya asker tokatladığı için hapsetmeyi bırakmış olsaydı belki farklı hissederdim.
Fakat şimdilik, Netanyahu yönetimi altında, İsrail'i üstünlük ve şiddet tarafından yönetilen, desteklemeyeceğim bir başka sömürge devleti olarak görüyorum.