ABD Başkanı Barack Obama, Libya’ya yapılan askerî müdahale hakkında ilk resmi açıklamasını Washington’da düzenlediği basın toplantısında yaptı.
Yapılan askerî müdahalenin meşru olduğunu izah ederken sığındığı retorik, bende; “üstün beyaz insanın kendisine biçmiş olduğu medenîleştirme misyonunu üstlenen ilk siyah başkan” izlenimi bıraktı.
Neden mi bu izlenimi bıraktı bende? Şöyle izah edeyim:
Toynbee’nin Batı medeniyetinin tarih anlayışını tasvir etmek için kullandığı ben-merkezci yanılsama tabiri, bütün bir insanlık tarihini Batı medeniyetinin tarihî akış seyrine bağlar.
Buna göre Batı medeniyetinin maddi alanda eriştiği küresel başarıdan kaynaklanan yanılsamanın ötesinde, medeniyetin sadece Batılıların içinde olduğu tek bir akışı vardır ve diğerleri ya ona bağımlıdır ya da çöl kumları arasında kaybolmaya mahkûmdur. Bu zeminde geliştirilmiş tarihin birliği kavramı temelde üç kaynağa indirgenebilir: Benmerkezci yanılsama, değişmeyen Doğu yanılsaması ve düz bir çizgi üzerinde seyreden ilerleme yanılsaması.
Toynbee’nin işaret ettiği ben-merkezci bakış açısı, Huntington’ın 20. yüzyılın sonunda öne sürdüğü “Medeniyetler Çatışması” tezinde de işlenmekle kalmamış, ABD’nin 11 Eylül sonrası kullandığı stratejik savaş dilinin gerekçesi de olmuş ve arkasından Irak ve Afganistan işgaliyle amele dökülmüştür.
Müslümanları Ortaçağ karanlığından kurtarmayı, kadını özgürleştirmeyi, gerici Taliban rejimini püskürtmeyi, El Kaide örgütünü yok etmeyi, demokrasi inşa etmeyi üstün medenî beyazın uygar olmayan ötekine karşı görevi olarak vaazetmiştir. Bedeli bir milyondan fazla masum insanın hayatı, yerlebir edilen şehirler, tarihi zenginliği yağmalanan Bağdat, mezhep savaşlarına sürüklenen bir coğrafya olsa da medenîleşmenin bir faturası elbette olacaktır!..
Kolonyalizm döneminde de medenîleştirme misyonuyla coğrafyamız işgal edilmişti. Kaç asır geçti, onlar bu misyondan hâlâ vazgeçmediler..
Bir paradoks olsa da siyah Obama’nın beyazları temsilen Libya’ya yönelik yapılan askerî müdahalenin gerekçelerini anlatırken sömürgecinin sığındığı mantıksal kurgunun değişmediğini gördük. Obama’nın gerekçelerini alt alta şöyle sıralayabiliriz:
Kaddafi’nin “kanlı ilerleyişini durdurmak” askerî müdahaleyi kaçınılmaz kılmıştır.
Sivil halkı korumanın başka yolu kalmamıştır.
Kaddafi kendi halkının gözünde meşruluğunu kaybetmiştir.
Kaddafi’siz bir Libya’yla tüm dünya daha iyi durumda olacaktır.
Kaddafi’nin kendisine muhalefet edenleri bastırmasını ve durumu bir insani krize çevirmesini engellemek, ABD’nin stratejik çıkarlarına uygundur.
ABD yıllarca uluslararası güvenliği sağlamada ve özgürlükleri korumada önemli rol oynamıştır. Güvenliği ve özgürlükleri korumak için bu müdahale gereklidir.
ABD’nin “çıkarları ve savunduğu değerler” tehlikeye girdiği zaman müdahale kaçınılmaz olmaktadır.
Obama’nın askerî müdahalenin meşruiyetini arzetmek için sıraladığı gerekçelerde benim nazarıma hemen şu ifadeler takılmaktadır: Güvenlik, özgürlük, ABD’nin stratejik çıkarları ve Batılı değerler...
Bu sloganlar sanırım size de hiç yabancı gelmemiştir. En çok da Irak ve Afganistan işgal edilirken duymuştuk bunları.
Kaddafi rejiminin yıkılmasını sonuna kadar destekliyorum. Ama Libya’ya yapılan askerî müdahalenin hakikati perdeleyen gerekçelerinden de nefret ediyorum. Çünkü bu gerekçelerin bizim coğrafyamız adına yıkım, işgal, katliam, sömürü düzenini yeniden tesis etmek ve tarihin normal mecrasını bulmasını engellemek olduğunu biliyorum.
YENİ AKİT