Siyah devrim hikâyesi

Hakan Albayrak

Herkes günlerdir Amerika'daki siyah devrimi konuşuyor, ama sen bu konuda daha hiçbir şey demedin. Ne iş?

- Siyah devrim diye anabileceğimiz bir şey yok ortada.

- Bundan 40 sene önce beyaz adamla aynı sofraya bile oturamayan siyah adam şimdi Beyaz Saray'ın oval ofisindeki başkanlık koltuğuna oturuyor. Devrim değilse nedir bu?

- Dedeleri, babaları "Beyaz-Anglosakson-Protestan" faşisti olan milyonlarca beyaz Amerikalının bir Afro-Amerikalıya (yani Afrika kökenli bir Amerikalıya) oy vermesi ve Barack Obama'nın başkanlığının genel olarak makul karşılanması –buna tepkilerin marjinal kalması- ABD'de ırk ayrımcılığının irtifa kaybettiğini göstermesi bakımından hiç şüphesiz önemli bir gelişmedir. İstersen buna tolerans devrimi filan diyebilirsin, ama siyah devrim diyemezsin.

- Niye ki?

- Çünkü buna siyah devrim diyebilmen için Barack Obama'nın bir Afro-Amerikan devrimcisi olması gerekir.

- Nasıl yani?

- Kara Panter Partisi (Black Panther Party), Siyah Kurtuluş Ordusu (Black Liberation Army), Malcolm X Taban Hareketi (Malcolm X Grassroots Movement) mensupları gibi… Kara Panterler 1966'dan 1970'li yılların başına kadar birçok Afro-Amerikan "getto"sunda idareyi ele alıp yoksulluğa, uyuşturucu salgınına, ırkçı polis şiddetine ve en önemlisi aşağılık kompleksine karşı savaştılar. 'Suç üreten yoksulluğumuz, ekonomide önemli bir yer tutan hapishane sektörünün hatırı için devlet tarafından muhafaza ediliyor!' dediler. 'Mahallelerimizdeki uyuşturucu ticareti, siyahları kontrol altında tutmak isteyen devletin himayesi altında yürütülüyor!' dediler. 'Irkçı devletin polis vasıtasıyla uyguladığı şiddet, bizi hükümetle didişmeyi aklımızın uçundan bile geçirmeyecek kadar sindirme amacına hizmet ediyor!' dediler. 'Ey ahali, uyan! Titreyip kendine dön! Üzerinde oynanan oyunları fark et ve onları boşa çıkarmak için harekete geç!' dediler. Kurdukları okullarda çocuklara, düzenledikleri eğitim seminerlerinde yetişkinlere -medeniyetin Thames yahut Seinne nehri kıyılarında değil Nil nehri kıyılarında doğduğunu öğreterek- müthiş bir özgüven aşıladılar. Ülke çapındaki konferansları, nümayişleri ve kitap-dergi yayınları ile anti faşist, anti emperyalist, anti kolonyalist bir rüzgâr estirdiler. "Siyah Güzeldir" diyen Malcolm X'ten alınan ilhamla ve "Siyah İktidar" (Black Power) sloganıyla gerçekleştirilen bu faaliyetler sayesinde Afro Amerikalılar 'Bizden adam olmaz' demeyi bırakıp şöyle demeye başladılar: 'Adam olan biziz; bugüne kadar karşılarında saygı veya korkuyla eğildiğimiz o beyefendi/hanımefendi kılıklı Beyaz-Anglosakson-Protestan faşistleri değil! Ancak Tom Amca misali "iyi zenciler"e -yani sistemle uyum içinde hareket etmeyi marifet belleyen, sistemle hesaplaşmayı akıllarının ucundan bile geçirmeyen siyahlara- tahammül edebilen bu aşağılık güruha ne kadar kötü zenciler ve ne kadar iyi Afrikalılar olduğumuzu gösterelim!' Siyah devrim budur işte.

- Ne devrimi yahu? Gettolar yine getto… Neyi değiştirmiş bu devrim?

- Barack Obama'nın başkan oluşunun değiştiremeyeceği kadar çok şey değiştirdi. Milyonlarca Afro-Amerikalı 'beyazlarla aynı lokantada yemek yeyip beyazlarla aynı tuvaletin içine etmek'ten ibaret kalan bir davanın hiç de matah olmadığını, hatta ülkedeki cari siyasette yükselmenin bile matah bir dava olmadığını, ABD ile tarihî bir hesaplaşmaya girmek gerektiğini idrak etti.

- Sonra?

- Sonrası yarın inşaallah.

NOT: Şeyh Edebali'nin öğütleri Söğüt Şenlikleri'nde kaldı. Başbakan Erdoğan, kendisine bir eleştiri yönelten yazarımız Fehmi Koru'yu "sevsinler seni, yazıklar olsun" diyerek tahkir etti, azarladı. Koca başbakanın ufacık bir eleştiri –yahut irice bir eleştiri- karşısında bu kadar celallenmesi hayra alamet olmasa gerek. Hele, kendisini 'sistem lortlarına' karşı yıllardır canla başla savunan saygın bir yazarı bir kalemde ve böyle saygısız bir üslupla harcama vefasızlığını göstermesi hiç hayra alamet değil. Ne kadar yadırgadığımı anlatamam. Başbakanın yerine ben utandım. Bilhassa "sevsinler seni" lafını duyunca utançtan yerin dibine battım.

YENİ ŞAFAK