Sivil toplum olma sancıları

Genelkurmay Başkanlığı'nın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarıyla ilgilenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Esasen, kamu ya da özel sektör kurumu fark etmez, kurum yöneticilerinin önde gelen görevlerinden biri de, kendi kurumlarının itibarını korumaya, hatta yükseltmeye çalışmaktır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarıyla ilgilenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Esasen, kamu ya da özel sektör kurumu fark etmez, kurum yöneticilerinin önde gelen görevlerinden biri de, kendi kurumlarının itibarını korumaya, hatta yükseltmeye çalışmaktır.

Ancak yöneticilerin bu itibar koruma ve itibar yükseltme işini nasıl yaptıkları, meşru yol ve yöntemler kullanıp kullanmadıkları her zaman sorgulanmaya değer bir konu. Bir başka sorgulanması gereken konu da şu: İtibar artışıyla bu kurumların ve onların yöneticilerinin ne yapacakları, ne elde edecekleri...

***

Ergenekon savcılarıyla birlikte basına da gönderildiği anlaşılan şu son ihbar mektubunun ekindeki belgelerden biri tam da bu itibar arttırma meselesine eğiliyor, Türk Silahlı Kuvvetleri açısından elbette.

Benim dikkatimi iki konu başlığı çekti, itibar arttırma çalışmaları içinde.

Bunlardan birincisi, terörle mücadeleyi ve bu mücadele sırasında TSK tarafından yapılan fedakârlıkları anlatacak bir sinema filmi çektirilmesi projesi.

İkincisi ise ‘irticayla mücadele’ adı altında toplumda irtica korkusu yaratacak, bu korku üzerinden de TSK’ya duyulan ihtiyacı pekiştirmeye çalışacak propaganda planları.

Her iki projeyi de yapanlar, işin içinde, işin arkasında TSK’nın bulunduğunun bilinmesi halinde projelerin değer kaybedeceğinin farkındalar.

O yüzden, yapılan ayrıntılı plan-projenin bir parçasını da TSK’nın perde gerisinde kalması çabaları oluşturuyor. Film projesi için para harcamak, yapım şirketine para vermek lazım ve bu para elbette hepimizin vergileriyle oluşan kamu parası.

Bu paranın verildiğinin gizlenmesi için çeşitli yöntemler öneriliyor: Örtülü ödenekten vermek, kantin gelirlerini kullanmak veya OYAK’a bağlı bir şirket üzerinden aktarmak...

Bir yandan, ‘kamuoyu oluşturma gücü yüksek’ bir yapım şirketi ve yönetmen ile oyuncular, hatta müzik bile düşünülüyor ama bir yandan da senaryonun baştan sona kontrol altında olması için çeşitli tedbirler düşünülüyor.

İrticayla mücadele başlığı altında anlatılanlar ise tam rezalet. Halka yalan söylemek, yalan anketler yaptırmak, hatta Hürriyet’te yıllardır okuyucu sorunlarına çözüm arayan Güzin Abla köşesine sahte mektup yazdırmaya kadar ayrıntılı hazırlıklar bunlar.

İrticayla mücadele kapsamında bir sinema filmi de düşünülmüş ama o senaryoyla yapılacak bir filmin izlenme şansını bir hayli düşük görenlerdenim.

***

Mesele şu: Her kurum gibi TSK’nın da kendi itibarını da düşünmesi, itibarını arttırmak için çalışması son derece doğal ve meşru.

Ancak bu yapılanlarda doğal ve meşru olmayan şey, bunun bize birer propaganda olarak hem de TSK’ya can veren halka propaganda olarak yapılmak istenmesi. Propaganda, ister istemez yalanı da içerir, yani göze alınan şeylerden biri de halka yalan söylemek.

Gayrımeşru olan bir başka şey de, TSK’nın itibar arttırma yöntemine baktığımızda gördüğümüz şey. TSK, kendince ‘düşmanları’ üzerinden kendi itibarını arttırıyor. Hayır, aslında arttırdığı şey sadece itibarı da değil, toplumda TSK’nın bu iç meselelere müdahil olmaya devam etmesi gerektiğine ilişkin duyguları arttırmaya, kendi onaylanırlığını böyle bir negatiften yola çıkarak arttırmaya çalışıyor ki bu da TSK’nın siyasete müdahale edebilmesine olanak veren bir manivela.

***

Yaşadıklarımız esasında sivil bir toplum olmaya çalışma yolundaki dalgalanmalarımız.

TSK’nın planları ortaya çıkan türden propagandaları başka ülkelerde başkaları yapmıyor mu? Bunların bir kısmını biz bile burada kendi sinema ve televizyonlarımızda izliyoruz veya yabancı gazetelerde okuyoruz.

Ancak o yabancı ülkelerde bu propaganda nitelikli filmler, diziler, progranlar, haberler, yazılar, araştırmalar vs. bizdeki gibi kör gözüm parmağına senaryosu Genelkurmay karargâhında yazılarak tedavüle sokulmuyor.

Çünkü o Batı memleketlerinde iç kamuoyuna yönelik psikolojik operasyonlar veya propaganda operasyonları düzenlemek hayal edilebilir bir şey değil. Bizimse bunlar maalesef gündelik gerçeğimiz.

RADİKAL