27 Mayıs 1960 askeri darbesi öncesi annem, babam Tarsus ilçesinin CHP yöneticileriydiler. İktidardaki Demokrat Parti’nin bir tek parti diktatörlüğü kurduğu, herkesi hapislere atıp, toplu ölümlere varacak tezgâhlar hazırladığı söyleniyordu. Başbakan Adnan Menderes’in Saidi Nursi’nin elini öpmesi bir işaret sayılmıştı ve Türkiye’nin giderek bir İslami rejime doğru yuvarlandığı, evde kesin bir kanaat halindeydi.
27 Mayıs sabahı babam, annem ve çocuk halimle ben, darbeden çok mutlu olduk. Rejimin kurtulduğuna inandık. Sonra Yassıada’daki o acı verici sahte yargılamalar başladı. Kulağımız radyodaydı. Yüksek Adalet Divanı isimli düzmece mahkeme 15 DP’liyi idama mahkûm etti.
Darbeci cunta Milli Birlik Komitesi acaba bu idam cezalarından ne kadarını onaylayacaktı?
15 yerine 3 idam cezasını onaylanınca neden hepsini asmadılar diye üzüldük. İntikam hırsı gözleri bürümüştü. Askeri darbe kapanına giren Türkiye’de biz CHP’liler bu darbenin sivil temelini oluşturmuştuk.
***
‘Sivil darbe’ye de karşı çıkalım diye tempo tutanları okurken ve dinlerken geçmiş günleri hatırladım. Ruh hali aynıydı, “DP’nin sivil diktatörlüğüne karşı, asker gelsin iyi olur” diyenlerin yaklaşımıyla, ‘sivil darbe’ teorisi arasında çok büyük benzerlikler olduğunu görüyorum.
Nitekim geçen gün bir TV kanalında tartıştığımız ‘sivil darbe’ kitabı yazarı şair, açıkça 27 Mayıs darbesini ve 28 Şubat müdahalesini savundu. Bazıları gibi lafı dolandırmadı, bazı darbelerin iyi darbe olduğunu dile getirdi. Şimdi yaşanan da bir sivil darbeydi.
Bugün ‘sivil darbe oluyor düşüncesi’nin tam da askerin siyaset alanındaki varlığının tartışma konusu olduğu bir döneme denk gelmesi tesadüf değil. Demokrat Parti döneminde, askerler eski güçlerini yitirmişler, sivil siyasetin denetimi içine girmişlerdi. Tabii bu duruma razı olmayan ve ülkeyi yönetmeye talip olan askerlerin içinde cuntalar ilk günde örgütlenmeye başlamıştı. Askerler ülkeyi CHP dışındaki bir partinin yönetmesine razı değillerdi. CHP asker ittifakıyla 27 Mayıs darbesi örgütlenmişti.
Şimdi bu tartışmanın bir benzerini yaşıyoruz. Demokrat Parti iktidarında olduğu gibi AK Parti iktidarında da asker-siyaset ilişkisi sorunlu. Asker üç buçuk darbeyi de arkasına almış durumda olduğu için daha geniş bir alana sahip. Ama dünyada ve Türkiye’de koşullar değiştiği için bu alan artık asker aleyhine daralıyor.
Bu daralma, geniş iktidar alanına sahip askerler için büyük bir bunalım yaratıyor. Tabii asker-bürokrat-yargı iktidarından nemalanan kesimleri de üzüntüye sevk ediyor.
***
Bunun üzerine devreye ‘sivil diktatörlük’, ‘sivil darbe’ gibi teoriler sokuluyor. AK Parti’nin demokratikleşme noktasındaki eksiklerinin ve hatalarının eleştirilmesine odaklanmak yerine, askeri alanı sivil alan alehine genişletme çabalarına ağırlık veriliyor.
‘Biz de askeri vesayete karşıyız’ söylemlerine bakmayın... Bu cephenin açık sözlü olanları, açıkça 27 Mayıs’ı da, 28 Şubat’ı da savunuyorlar. 12 Eylül’ü savunanlar da bunların arasından çıkıyor...
***
50 senedir, hep ‘bunlar o kadar kötü ki, asker gelsin daha iyi’ dedirten bir kültürün esiri olduk.
Bugüne kadar, gerçekleştirilen en şiddetli linçler, en haksız baskılar, en ağır işkenceler, idamlar, ya askeri rejimlerde, ya da bu rejimi sürdürmek isteyen ‘askeri vesayet dönemleri’nde oldu.
Siyasi literatürde militarizm ve linç kavramlarının birbirlerini tamamlayan kavramlar olarak anılması da tesadüf olmasa gerek...
RADİKAL