AİHM, HSYK kararı ile savcılıktan ihraç edilen Sacit Kayasu’ya reva görülen muameleyi, AİHS’e aykırı bulmuş ve 41 bin Avro tazminata hükmetmiş.
Kararın bence birçok önemli sonuçları var.
Son kanun değişikliklerinin akabinde, AİHM’de tazminata hükmedilen haksız fiillerin faillerine, devletin rücu etme hakkı tanındı. Şimdi Sacit Kayasu’ya reva görülen mamele de, bir haksız fiil midir, yoksa rücu hakkı dışında bir muamele midir?
Uzun uzun tartışılacak bir konu..
Benim kanaaitimi soracak olursanız; gerek ihraç kararı, gerekse savcıya iddianame hazırladığı için, iddianamede sarfettiği ifadeler için verilen ceza kararı, sıradan bir mahkeme kararı olarak değerlendirilemez.
Yargılanan kişi, sıradan birisi değil, bir savcı idi.
Yargılayan da; ilk derece mahkemesi aşamasında Yargıtay dairesi idi. İtiraz ise, Ceza Genel Kurulu’nda görüşülmüştü.
Bu kadar önemli bir yargılamada, çok net bir yanlış karar veriliyorsa, buna artık “Adli hata” değil, açık bir “haksız fiil” denilmesi gereklidir.
Dolayısı ile, 41 bin Avro’luk tazminat da, devlet kasasından değil, mağduriyeti yaşatanların cebinden çıkmalıdır.
Abdurrahman Yalçınkaya iddianame hazırladığında, Nuh Mete Yüksel iddianame hazırladığında, “Ne yani, savcı görevini yapmasın mı? Onun görevi iddianame hazırlamak” diyenler, Sacit Kayasu’nun iddianamesini işleme koydurtmuyorlar, üstelik bir de hazırlayan savcı için ihraç kararı alıp, TSK’ya hakaretten de mahkûm ediyorlarsa, burada çok açık bir ideolojik karar olduğu kabul edilmelidir.
Sacit Kayasu’yu, görevi gereği hazırladığı iddianame sebebi ile meslekten ihraç eden Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, tazminatı ödemelidir.
Onunla birlikte, Kayasu’yu mahkûm eden karara oy veren Ceza Genel Kurulu üyeleri, tazminatı ödemelidirler..
HSYK bir karar verdi.. 9. Ceza Dairesi bir karar verdi. Ceza Genel Kurulu bir karar verdi..
8 yıl sonra da, AİHM kararını verdi.
HSYK da yanlış.. 9. Ceza Dairesi de yanlış. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da “yanlış karar vermiş” denildi.
Devamla da, 41.000 Avro’nun, mağdur Kayasu’ya ödenmesi kararlaştırıldı.
Şimdi adalet dağıtanlar, bakalım kendileri adil davranacaklar mı?
Bakalım, Kayasu’yu ihraç edenler, onu mahkûm edenler, AİHM’nin Türkiye’yi ödemeye mahkûm ettiği tazminatı kendi ceplerinden ödeyecekler mi?
Bence kararın çok daha önemli bir yanı var.
12 Eylül darbesini yapanlara dava açılması, AİHM tarafından, çok net bir şekilde “yerine getirilmesi gereken bir görev” olarak tanımlanmış oldu!
Bu ne demektir?
İstanbul Barosu’ndaki “Anayasa’daki değiştirilemez hükümler” meraklısı yönetim kurulu üyelerinden tutun, Anayasa Mahkemesi içindeki “kurucu iktidar” hayranlarına kadar, CHP içindeki darbeci kafalara kadar herkese bir ültimatomdur.
AİHM bu kararı ile diyor ki, “12 Eylül bir darbedir. Bunun yargılanması gerekir. Bu yönde dava açan savcıya ceza verilemez.”
12 Eylül darbe ise, onun getirdiği Anayasa da, darbe Anayasasıdır.
AİHM böylece, “Kurucu iktidar” hikâyeleri ile, darbecilerin hazırladığı Anayasa’ya kutsallık tanıma çabalarına geçit vermediğini deklare etmiş oluyor.
Onun içindir ki; Sacit Kayasu lehine verilen karar, sadece kendisinin meslekten ihraç edilmesinin yanlışlığını tescil ettirmemekte, aynı zamanda Türkiye’deki darbe hukukunun da, artık sorgulanma vaktinin geldiğini göstermektedir.
Artık tatlı su hukukçuları, tatlı su demokratları, tatlı su siyasetçileri kendilerine çekidüzen vermeleri gerekir..
Milletin seçtiği insanlara, darbeci 5 kişinin hazırladığı Anayasa’yı kimse dayatamaz artık...
1982 Anayasası’nın, darbe Anayasası olduğu, AİHM kararı ile tescillendi çünkü.
“Yapamazsın, değiştiremezsin” tehditleri ile korkutma dönemleri bitti artık.
Darbeciler de, kimseye güvenmesin artık. Darbe yaparlarsa, bir savcı çıkar, haklarında davayı açar. Savcıyı ihraç da ettiremezsiniz artık. AİHM, içtihadını verdi işte..
Ne yapacaksanız, halk ile yapacaksınız.. Silah ile, tehdit ile hükümet devirme, egemenliği ele geçirme dönemi kapandı artık!
VAKİT